Prof.Dr. Bilal Sambur
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi
TT

Laikliğin dindarlık açısından önemi

Modern dönemin en önemli kazanımlarından biri, insanın her açıdan kendi hayatını  belirleme hakkına saghip olduğunun keşfedilmesidir.Din, ideoloji, kimlik, kültür, millet, ataerkillik veya tarih adına  insan hayatını kendilerine  göre dizayn etme imtiyazını  kendinde gören kurumlar, kaynaklar, sistemler ve güçler, aslında hayatı insandan çalan gaspçılardır. İnsanın kendi hayatını  belirlemesi için hayatının  her ne adına olursa olsun kendisinden çalınmasına izin vermemesi gerekmektedir.
Birey, değişik psikolojik, sosyal, kültürel, duygusal, siyasal, sanatsal, felsefi, ahlaki ve ritüel ihtiyaçlarına karşılık olmak üzere  kendisine göre dindarlığını yaşayabilir. Kişinin hayatını belirleme hakkına sahip olması, aslında dini alanda da  belirleyici olanın  birey olduğu anlamına gelmektedir. Kendi dini hayatını kendine göre belirleme ve yaşama hakkı, insan onurunun ve haklarının doğal bir gereğidir. Kişi, dışarıdan yapılan kontrolle, baskıyla ve dayatmayla istemediği dini inancı benimsemek ve yaşamak zorunda değildir. Dini alanda kişinin kendi hayatını  tayin etme hakkı, insan düşüncesinin  özgürleşmesi sonucu ulaştığı önemli bir olgunluk düzeyidir.
Modernite sayesinde insan, tarihin hiçbir döneminde    yaşamadığı düşünceleri öğrenmekte, teknolojileri kullanmakta, özgürlükleri yaşamaktadır. Modernite sayesinde hiçbir şey, artık eskisi gibi olmayacaktır. Eski duruma dönmeyi ve  önceki çağların  fikirlerini, inançlarını, hikayelerini, anlayışlarını ve  pratiklerini  günümüze taşımaktan başka sözü olmayan inanç ve anlayışlar, moderniteyi kendilerine en büyük düşman ve dinsizlik olarak sunmaktadırlar. Din,  moderniteyi düşmanlaştırarark modernite karşıtlığı üzerinden    varlığını  sürdürmeye çalışan  dini anlayışlar, inançlar ve ideolojiler vardır. Moderniteye düşman olmak dindarlık değildir. Eski çağların dini pratiklerini ve anlayışlarını  bugün yaşamak da dindarlık değildir. Birey, içinde bulunduğu  zaman ve mekan şartları bağlamında kendi kişiliğine uygun  bir dindarlık tecrübesi yaşayabilir. Laiklik, bireyin sahici anlamda  kendi reel şartları bağlamında bir dindarlık yaşantısının imkanlarını oluşturmaktadır.
Bireyin kendi ihtiyaçlarına uygun bir dindarlığı tecrübe etmesi için  özel ve kamusal alan ayırımının yapılması önemlidir. Birey, özel hayatında dindarlığını istediği gibi yaşamalıdır. Birey, kendi dindarlık tecrübesini kamusal alana hakim kılmaya çalışmamalıdır, çünkü kamusal alanda  her açıdan insani çeşitlilik  vardır. Kamusal alan, bütün inançlar karşısında mesafeli olunması gereken bir alandır. Kamusal alandaki mesafeli duruş, dini çoğulculuğun ve din özgürlüğünün  gereğidir. Hiçkimsenin  kamusal alanı kendi inancına göre dizayn etme hakkı bulunmamaktadır.
Laiklik, hiçbir dine düşman olmadığı gibi, herhangi bir dinin savunucusu da değildir. Dinler karşısında tarafsızlık, laikliğin özünü oluşturmaktadır. Laikliğin tarafsızlık ilkesi, bireyi merkez değer haline getirmekte ve bireye tercih   özgürlüğü tanımaktadır. Laiklik,  din dahil toplumsal hayatın bütün alanlarının   birey üzerinden inşa edilebileceğinin yolunu göstermektedir.Toplumsal hayatın birey üzerinden inşa edilebileceği fikri, kişinin kendisini  varolan geleneklerin, inançların, kurumların  ve kalıplardan vazgeçip kendisine özgü bir hayat inşa etmesinin önünü açmaktadır.  Laikliğin başında, ortasında ve sonunda, insanın özerkliği düşüncesi vardır. Laikliğe göre felsefe, bilim, sanat, din, siyaset ve kültür dahil her şey özgür birey etrafında dönmektedir.Laiklik, bireyin üstünde sahte kutsal kurgular  ve otoriteler kurulmasına izin vermemektedir. Kutsal hakkında söylenen bütün sözlerin insan tarafından  söylendiği gerçeğinden hareket eden laiklik, bireyin özgürce kutsala dair yeni sözler söyleme ve  yaşama özgürlüğünü savunmaktadır.
Laiklik sayesinde insanlık, modern dönemde  yeniden küllerinden doğdu. Modern dönemde bilim, felsefe, sanat ve ahlak alanında elde edilen  büyük gelişmelerin önünü laiklik açmıştır.İnsan hayatının bugünkü gelişimi ve dinamizmi, laikliğin ve bilimin meyveleridir.
Laiklik adına dini bastırmaya gerek olmadığı gibi, din adına da  laikliğe düşman  olmaya da ihtiyaç yoktur. Dinin hegemonik bir sistem olarak anlaşılmaması, onun insan ruhunu ve ahlakını besleyen bir sistem olarak anlaşılması önemlidir. Din, devlet ve siyaset değildir. Din,  ahlak ve maneviyata yaratıcı, yenileyici ve yapıcı bir şekilde kaynaklık ettiği sürece değerlidir, önemlidir ve işlevseldir. Dinin sadece din olmasının imkanlarını yaratan laiklik, otantik bir dindarlık tecrübesinin olmazsa olmazıdır.