Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Toplumumuz bu kadar kırılgan mı?

Hakkında ihtilaf olan bir konuda herhangi bir kişinin görüşünü hiçe sayarak kendi görüşümüzü ona dayatamayız, bu doğru değildir. Her birimizin çevredeki olaylar hakkında bir fikri var. Dini, ulusal veya değerler kapsamı altında görüşlerini empoze eden, bakış açısını herkese dayatan ve herkesin kendi davranışı doğrultusunda hareket etmesini isteyen kişi veya kişilere itiraz etme hakkımız vardır.
Politikacıların dizilere yönelik geniş çaplı saldırısını ve ‘başların kesilmesi’ talebini hatırlayın!
Kuveyt, Fas, Tunus ve Cezayir gibi ülkelerde gündeme gelen bu hadiseyle, sanki bir melekler toplumunda yaşanıyormuş gibi gerçekliğin aksayan yönlerini ele almayı reddeden bir olguyla karşılaşıyoruz. Dizilerden ilki Piramitten…, ikincisi Endülüs'ün Fethi, üçüncüsü Masumiyet ve dördüncüsü Kralların Aşkı idi. Bu kampanyaya “demokrat” olduklarını söyleyenlerin katılması da dikkat çekmektedir. Oysa bu bakış açısı, ulaşmak istediği demokrasinin temellerini reddeder. Aynı zamanda bu tutumlar, insanların özgür tartışma yoluyla toplumlarına ilerlemesi için fırsat yaratma kabiliyetini de ortadan kaldırır. Bir diziyi izlemek ya da izlememek hakkınızdır, ancak kendinizi erdemin koruyucusu olarak göstermeniz bir tür terörizmdir! Burada altta yatan köklü bir düşünce krizi vardır ki bu kiriz, analize ve mantıksal bir temele dayanmayan taklidin neden olduğu bir tür tekçiliktir ya da bağnazlıktan kaynaklanan kapalı fikirlilik ve dini referansa dayalı uzun süreli bir yetiştirme tarzından kaynaklanmaktadır.
Arap düşüncesinde özgürlük fikri büyük ölçüde dar kapsamlıdır. Bazıları güç ve zorbalıkla bile olsa, başkalarına boyun eğdirmek için kendi inancını dayatmaktadır. Bunu, “el-Kaide ve DEAŞ” örgütlerinin yanı sıra modern Arap deneyimlerindeki totaliter askeri veya partizan yönetimlerde görmekteyiz. Arap siyasi düşüncesinin bir kısmı Nizar Kabbani, Muzaffar Nawab ve onlar gibi olanların şiirleri üzerine inşa edildi. Bu düşüncenin merkezinde, herhangi bir alternatif ortaya konmaksızın gerçekliğin yadsınması ve ondan nefret vardı. Diğer tarafta ise, cahilce fetvalar ya da ulusal tecrübelerden gelen totaliter anlayış üzerine inşa edilen fikirler var. Modern iletişim araçları, bilinç kaybına daha da fazla katkıda bulundu. Çünkü bu içeriğin yaratıcıları, kendilerini yüzeysel bir din ya da vatandaşlık anlayışı içinde kaybettiler. Bu bilince alternatif üretmek, zor olmanın yanı sıra akıl ve kararlılık gerektirir.
Arap ortak hafızası, yıllarca süren eğitim yoluyla, ideal olan ve gerçeklikle hiçbir ilgisi olmayan fikirlerle dolduruldu. Hurafelerle dolu bu hafızaya bir de medya programları eklendi; öncekilere mucizevi işler, sonrakilere yanlış davranışlar düştü. Bu durum insanların aklını karıştırdı.
Elimizde, yaşadığımız gerçeklikten örnekler var ve bunlar onlarcasından sadece birkaçı. Mesela, görünüşte dindar olan bir adam bunu ciddiyetle tartışmaya giriştiğinde dinleyicilerine şöyle bir cümle kuruyor: “Sayın Recep Tayyip Erdoğan iyi bir adamdır.” Bu, konuşmacının hakkıdır ve onun görüşüdür. Ardından onun bu iyiliğinin göstergesi olarak şunu söylüyor: “Her gün ofisine gitmeden önce annesinin ayaklarını öpüyor.” Cumhurbaşkanı olduğunda annesi ona şunu diyor: “Artık cumhurbaşkanısın ayaklarımı öpmemelisin!” Erdoğan’ın cevabı ise, “Beni cennetten mi alıkoyacaksın?” oluyor. Sonra dinleyiciler tezahürat yapıyor ve alkışlıyorlar!
İşte bu yozlaşmış siyasi reklamcılıktır ve iki açıdan aklı devre dışı bırakmaktadır: Birincisi, bu din adamının “Cennet annelerin ayakları altındadır” ifadesini harfi harfine ve yüzeysel anlamış olmasıdır. Burada kastedilen anne babaya ilgi ve özen gösterilmesidir. Çünkü insanın doğası, yaşlılıklarında ebeveynleri ihmal etmek de dahil olmak üzere bencillik üzere yaratılmıştır ve bu haliyle övgüye değer davranış, anlatıcı tarafından (belki de amacını anlamamasından dolayı) bizzat eylemin kendisi olarak anlaşılmıştır. Öte yandan adamın annesi, kendisi cumhurbaşkanı olmadan vefat etti. Bazılarının dini bir fikir olarak gördüğü şey ile siyasi reklamcılık arasındaki bu karışıklık uzun süredir var olagelmiştir. İnsanların düşüncede kaydettiği muazzam ilerleme ile birlikte muasırların her zaman eksiklikle malul olduğu düşüncesi, halka pazarlanan ve süreç içinde doğru olduğuna inanılan yanlış bir bilinç üretir!
Bir başka örnek, zorlu aşamanın bir eleştirisi olan Al Asouf’tur. Bazıları diziye karşı şiddetli bir kampanya yürütüyorlar. Çünkü dizide, bugün Suudi Arabistan'da gerçekleşen reforma çağrıda bulunuluyor. Bazıları, totaliter eğilimden gelecek haksız suçlamalardan korktukları için reform programını savunmak konusunda isteksizler. Bu eleştiri kampanyasının çoğu siyasallaştırılmış olmakla birlikte karanlık bir gündemi vardır ya da uluslarla birlikte hareket etme isteksizliği ve uzlaşmayı reddetme odaklıdır. Oysa reform hareketi, Suudi halkına ve hatta komşularına yaraşır bir süreçtir. Reform programına yönelik bir şekilde direncin olması işin doğası gereğidir, fakat burada doğal olmayan husus, paydaşların terör korkusuyla ve çeşitli bahanelerle programları veya hoşgörüyü savunmak konusunda sessiz kalmasıdır!
Mısır’da tartışma konusu olan dizi, Al İkhtiyar 3’tür. Açık gerçek şu ki, Mısır ordusu toplumu bozulmanın pençesinden ve Mısır'ı Ortaçağ'a döndürmek isteyen mazici bir siyasi düşüncenin güdümüne girmekten kurtardı. Bu nedenle, Mısır'daki gelişmelerden nefret eden bir kamuoyu oluşturmak için yürütülen bir çarpıtma kampanyası buluyoruz. Burada yeniden belirsiz pelerinler altında gergin bir sosyal düşünce ortaya konuyor.
Bunlar örneklerdir ve insanlık tarihi, toplumun, ‘diğerinin fikrini barışçıl, mantıklı ve rasyonel bir şekilde ifade etmesine alan bırakmadan’ daha iyiye gitmeyeceğini söyler. Bir (dini), (siyasi) veya (ulusal) otorite kullanılarak veya bu kisve altında bir görüşü dayatmak, toplumu donukluk ve durgunluğa sürükler.
Bugün Arap dünyasındaki gerçek savaş, kültürel bir savaştır. Ciddi ve aydınlık bir kültür ihmal edilmiş ve üzeri anlamsızlıklarla örtülmüştür. Bu bazen dini, bazen de ulusal olduğu tasavvur edilen bir bakış açısıyla yapılmıştır. Aslında hepsi toplumu tek bir kurala tabi kılmak isteyen politikadır. Arap toplumunu karanlıkta tutmak için takip edilmesi gereken yolun bu olduğu düşünülüyor. Çünkü yarasalar karanlığı severler!
Sonuç olarak; bir dizinin toplumu değiştirdiği yönündeki hararetli tartışma, toplumdaki kırılganlığı ve aklın devre dışı bırakıldığını varsayan bir tartışmadır!