Ömer Önhon
TT

Ukraynalı mülteciler Avrupa seçimlerinde bir karta mı dönüşüyor?

Rusya'nın Ukrayna'yı hızlı ve ezici bir yenilgiye uğratmakta başarısız olduğu artık açık ve net. Kıdemli generallerini kaybetmek de dahil olmak üzere ağır kayıplar verdi. Şimdi, Ukrayna'daki harekâtın komutasını Suriye'de görevli Rus general devraldı. Şöhreti, şu an yeterince kötü değilmiş gibi, sahadaki işlerin daha da kötüye gidebileceği konusunda endişe uyandırıyor.
Devlet Başkanı Putin 12 Nisan'daki konuşmasında, Rusya'nın Doğu Ukrayna'yı istediğini yineledi ve şimdi, her şeyden önce savaş Mariupol ve Donbass bölgesinin ele geçirilmesi ve Kırım'a bağlanması hedefi etrafında dönüyor.
Putin'in Ukrayna'daki savaşının gerekçeleri arasında NATO tehdidi de vardı. Buradaki ironi,  onun savaşının, Rusya'nın başarmayı veya engellemeyi amaçladığı birçok şeyi ya sonuçlandırması ya da kolaylaştırması. Sadece birkaç örnek verecek olursak; NATO ittifakı birleşti ve İsveç ile Finlandiya'ya doğru yeni bir genişleme dalgasına doğru ilerliyor gibi görünüyor. Diğer şeylerin yanı sıra Rusya'yı büyük bir tehdit olarak tanımlayan Orta Avrupa ve Baltık bölgesindeki müttefiklerin korkuları doğrulandı.
Diplomasi, İstanbul toplantısının hemen ardından olduğu kadar açık ve kesin değil. Bunun başlıca nedeni Buça ve diğer yerlerdeki saldırıların yarattığı öfke. Her halükarda, savaşan tarafların müzakereleri (çevrimiçi) formatta devam ettirdikleri söyleniyor. Umarım, zamanı geldiğinde, en azından masaya koymaya değer bir şey olur.
Ukraynalı mültecilerle ilgili olarak, UNHCR rakamlarına göre, Rus işgalinden bu yana 4,8 milyon Ukraynalı ülkesinden kaçtı ve mülteciye dönüştü. Benzer durumların tamamında olduğu gibi tüm yük komşu ülkelerin omuzlarında.
UNHCR verilerine göre (13 Nisan itibariyle) komşu ülkelerdeki Ukraynalı mültecilerin sayısı şu şekilde sıralandı: Polonya (2.694.090), Romanya (716.797), Macaristan (440.387) ve Slovakya (326.244).
Ukrayna'da ülkeden kaçmaya çok elverişli düşmanca bir ortam var.
Polonya'da hükümet, mültecilere iş piyasasına, sağlık hizmetlerine ve sosyal yardıma erişim sağlayan bir yasa çıkardı.
Macaristan da sınırlarını açtı. Etnik bağlantısının bulunduğu Tiachiv’den gelen Ukrayna vatandaşları bunun bir nedeni olabilir. Ancak Macaristan, diğer Ukraynalı mültecileri de kabul etmeye ve barındırmaya devam ediyor.
Avrupa Birliği (AB), eski Yugoslavya'daki savaştan sonra hazırlanan ancak hiçbir zaman kullanılmayan Geçici Koruma Direktifi'ni yürürlüğe soktu. AB, 24 Şubat 2022'den önce Ukrayna'da yasal olarak ikamet ettiklerini kanıtlayabilen Ukrayna vatandaşlarına ve üçüncü ülke vatandaşlarına geçici koruma sağlayacak. Ukraynalılar için hazırlanan AB paketi, gerekli tüm olanaklara erişim imkanı ile birlikte 3 yıllık oturma iznini içeriyor.
Ukraynalı mültecilere yönelik güçlü duygu ve sinerji, yardım mekanizmaları ve kolaylıklar, Suriyeli mülteciler örneğinde tanık olduklarımızla keskin ve açık bir tezat oluşturuyor.
AB ülkeleri Suriyeli mülteciler meselesinde nasıl davranacakları konusunda bölünmüş durumdaydılar. Polonya ve Macaristan mülteci karşıtlığı dosyasının başını çekmişlerdi. AB’nin politikası ise özetle onları "Avrupa dışında" tutmaktı. Türkiye kalmaları için doğru bir yerdi. Şansölye Merkel'in çabaları sayesinde bazı adımlar atılmış ve Almanya yaklaşık 1 milyon Suriyeli mülteciye kapılarını açmış, 2015 ve 2016 yıllarında Türkiye ile ilgili konuda anlaşmalar imzalanmıştı. Ancak AB'nin Orta Avrupalı üyeleri, AB içindeki bu anlaşmalara veya düzenlemelere uymadılar.
Mülteciler tam olarak kimin sorunu?
Her krizin yükünü önce komşular taşır. Suriye örneğinde yükü Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Irak taşıdı. Ukrayna örneğinde ise Polonya, Macaristan ve diğerleri taşıyor.
Dünyada pek çok kriz var ve çok sayıda insan ülkesinden kaçıyor. Çoğu size yöneliyorsa, endişeye kapılmanız anlaşılabilir. Her ülke ne kadar zengin ve sağlıklı olursa olsun bu durum, kaynaklarını önemli ölçüde sınırlayabilir.
Ama madalyonun diğer yüzü de var. Kimileri meseleye kimlik, renk, ırk ve din açısından bakıyor. Siyasiler bu konuyu kitlelere taşıyor ve seçimlerde kendileri için potansiyel oylara dönüştürmeye çalışıyorlar. Sonra da işler farklı bir şekil alıyor.
Macaristan Başbakanı Viktor Orban, Alman Bild gazetesine verdiği röportajda Suriye, Ortadoğu ve Asya'daki diğer ülkelerden gelen insanlara doğrudan atıfta bulunarak “Bu insanları Müslüman mülteciler olarak değil, Müslüman işgalciler olarak görüyoruz" dedi.
Orban, mart ayında kendisiyle yapılan bir başka röportajda ise göçmenler ve mülteciler arasında net bir ayrım yaptı ve Macar sınır muhafızlarının bir göçmen (yani koyu tenli Ortadoğu-Asyalı) ile bir mülteciyi (yani Kafkasyalı, açık tenli) ayırt edebildiğini söyledi. "Göçmenler tutuklanırken, mülteciler her türlü yardımı alabilirler" ifadesini kullandı.
Victor Orban ve Fransız Marine Le Pen dahil olmak üzere Avrupalı aşırı sağcı liderler ocak ayında, Madrid'de bir araya gelmişlerdi. Organizatör ve İspanyol "VOX" Partisi’nin liderlerinden Santiago Abascal, sonuç bildirgesinde, Avrupa'yı savunanların kendileri (yani konferansa katılanlar) olduğunu ve "Avrupa’da ne çekiç ve orağın bayrağına ne hilalin bayrağına ne de küreselleşmenin karanlık seçkinlerinin bayrağına" izin vermeyeceklerini söyledi. Göçmen karşıtı ve yabancı düşmanı aşırı sağ popülizme kaydı. İlk başta üye sayısı azdı. Sonra birçok grup ortaya çıktı ve bunlar siyasi hareketlere ve partilere dönüştüler. Hatta kimi yerlerde hükümetler de kurabildiler.
Polonya ve Macaristan'da, iktidardaki sağcı ve popülist partiler başarılarını büyük ölçüde mültecilere veya onlarla ilgili konulara borçlular.
Şimdi tüm gözler Fransa'da. Seçimlerin ilk turunda öne çıkan Macron ve Le Pen, 24 Nisan'daki ikinci turda yarışacaklar. İki isim 2017 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de karşı karşıya gelmiş ve Macron yüzde 66 oyla kazanmıştı. Le Pen'in bu sefer zafere her zamankinden daha yakın olduğu söyleniyor. Le Pen seçim kampanyası sırasında ekonomik konulara odaklandı, ancak partisinin her zaman göçmen karşıtlığı ile bir ilişkisi oldu.
Bu seçimler ile Avrupa'daki diğer seçimlerin kanıtladığı konu, merkezci partilerin siyasetin kalbinde kalmak için mücadele ettikleri ancak siyasi yelpazenin iki ucunun giderek siyasi sahneye daha fazla hakim olduğudur.
Peki, mülteciler için sırada ne var?
Prensipte mülteciler herkesin sorunu olmalı. Hiçbir ülke tek başına bu durumun üstesinden gelemez. Yük ve ortak sorumluluk paylaşılmalı. Ancak işler her zaman bu şekilde yürümüyor ve her durum farklı şekilde ele alınıyor.
Mültecilerin geri dönüş koşullarının genel tanımı “güvenli, gönüllü ve onurlu dönüş”tür. Suriye söz konusu olduğunda, bu tamamen olanaksız olduğu için örneğin, konunun kesinlikle gündemde olacağı seçim tarihi yaklaştıkça Türkiye için bir sorun. Ukraynalı mültecilere gelince; sıcak karşılamanın geçici mi yoksa kalıcı bir durum mu olduğunu göreceğiz. Ukrayna'daki çatışma uzar ve geri dönüşler olağandışı bir şekilde ertelenirse veya mülteciler sığınmacı ve göçmene dönüşürse, ev sahipleri bunu kabullenmeyebilir. Bunu zaman gösterecek.