Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Yaklaşan krizlere dair bir uyarı

Geçtiğimiz günlerde, ünlü İngiliz süpermarket zincirleri (Tesco, Morrisons ve Waitrose), tedarik eksikliği ve krizin alevlenmesi korkusuyla yemeklik yağ satışlarına kota getirildiğini duyurdular. İngiltere bu konuda yalnız değil, Türkiye, İspanya ve İtalya'daki süpermarketlerde de, müşterilerin satın alabileceği bitkisel yağ miktarına benzer şekilde kotalar getirildi.
Bu adımlar, yalnızca bu ülkelerle ilgili olmayan, aksine tüm dünyaya uzanan ve olası yansımaları konusunda endişeler uyandıran daha büyük ve derin bir krizin tezahürlerinden ibaret. Dünya, gıda alanında bir olağanüstü hal döneminden geçiyor ve bu, gelmekte olan büyük sorunların habercisi. Son aylarda akaryakıt ve gıda fiyatlarındaki sürekli artış, başta yoksul ülkeler olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde geçim ve ekonomik sıkıntılara neden oldu. Bu bağlamda, ABD Hazine Bakanı Janet Yellen geçen hafta dünyanın gıda arzında daha fazla istikrarsızlığa doğru gittiği ve bu etkinin dünya genelindeki yoksullar üzerinde daha büyük olacağı konusunda uyardı. Ukrayna savaşının gıda arzındaki zaten kötü olan durumu daha da kötüleştirdiğini kaydetti.
Savaş, dünyadaki zaten kırılgan olan gıda sistemlerinde büyük bir şoka neden oldu ve dünya çapında milyonlarca insanı yoksulluğa itecek fiyatlardaki büyük artışı tetikledi. Birçok uluslararası örgüt bu nedenle pek çok ülkeyi vuracak ve Asya'dan Afrika'ya, Güney Amerika'dan Ortadoğu'ya kadar bazı ülkelerde siyasi istikrarsızlığa neden olabilecek bir açlık krizi konusunda uyardı. Sri Lanka ve Peru gibi ülkeler yüksek fiyatlar ve gıda krizi nedeniyle huzursuzluklara ve geniş çaplı protestolara tanık oldu. 11 uluslararası yardım kuruluşu, Batı Afrika ülkelerinin şimdiye kadarki en kötü gıda kriziyle karşı karşıya oldukları, bölgede yaklaşık 27 milyon kişinin açlık çektiği ve bu sayının önümüzdeki haziran ayına kadar yaklaşık 38 milyona çıkmasının beklendiği konusunda uyardı.
Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş, krizin tek sebebi değil, bazı bölgelerde kuraklık ve orman yangınlarından, diğer bölgelerde sel ve sağanak yağışlara kadar son yıllarda gıda üretimini vuran türlü kümülatif nedenler var. Küresel gıda durumu, iklim krizinin yansımaları ve yol açtıkları dalgalanmalar nedeniyle yıllardır şoklar yaşıyordu. Ardından korona salgını üretimi ve hasadı kesintiye uğrattı, tedarik zincirlerini benzeri görülmemiş bir şekilde vurdu.
Ancak Rus-Ukrayna savaşı, bardağı taşıran damla gibiydi, çünkü küresel ekonomi pandeminin etkileriyle halen yalpalarken ve gıda fiyatları yükselirken patlak verdi. Etkisi, enerji ve gıda fiyatlarında doğrudan hissedildi ve bu da her yerde insanların, özellikle de yoksulların geçim kaynaklarına doğrudan yansıdı. Zira Rusya ve Ukrayna, dünya buğdayının yaklaşık yüzde 14'ünü üreten ve dünya ihracatının yaklaşık üçte birini temsil eden başlıca buğday ihracatçılarından. Ukrayna aynı zamanda dünya ihracatının yüzde 14'ünü karşılayan önemli bir mısır ihracatçısı.
Buğday arzındaki sıkıntı ve fiyatlarındaki artışın etkisi dünya genelinde, özellikle de milyonlarca insanın sübvansiyonlu ekmeğe bağımlı olduğu ülkelerde hızla kendini gösterirken, yağlar gibi diğer gıda ürünleri üzerindeki etkileri bir süre sonra ortaya çıktı. Rusya ve Ukrayna, dünyaya ay çiçek yağı ihtiyacının yüzde 60'ından fazlasını sağladığından, bu durum ay çiçek yağı fiyatlarında önemli bir artışa neden olurken, diğer yemeklik yağların fiyatlarına da yansımaları oldu.
Bu yıl meydana gelen artıştan sonra yemeklik yağ fiyatları 2019 yılına göre 4 kat yükseldi. Bunun nedeni, yine çeşitli faktörlerin sonucu arzda yaşanan sıkıntılar. Bu faktörler arasında,  dünyanın dört bir yanındaki üretim alanlarının bazılarında (Güney Amerika gibi) mahsul üretiminin zayıflaması ve pandemi kısıtlamalarının bir sonucu olarak işgücü eksikliği nedeniyle düşük hasat yer alıyor.
Başka bir sorun daha var, o da artan miktarlarda tarımsal ürünün artık dünyanın bitkisel yağ talebinin yaklaşık yüzde 15'ini oluşturan biyoyakıt endüstrisine yönlendirilmesi. Batı'da fosil yakıtların kullanımını azaltmak ve alternatif enerji kaynaklarına yönelmek konusunda artan baskılar ve çabalar ile biyoyakıt endüstrisinde kullanılan tahıllara olan talep arttı. Bu da fiyatlardaki artışa katkıda bulundu ve gıda sorununu şiddetlendirdi. Etanol ve biyodizel üretmek için buğday, arpa, şeker kamışı, mısır, soya fasulyesi ve palm yağı kullanılıyor. Brezilya şeker kamışından üretilen etanolün önemli bir ihracatçısıydı, ancak şeker fiyatlarının son 30 yılın en yüksek seviyelerine çıkması üzerine etanol üretimini azaltırken şeker üretimini artırdı. Bunun sonucunda, etanol endüstrisi buğday gibi diğer tahıl alternatiflerine yöneldi.
İronik olan şu ki, dünyanın alternatif enerji kaynaklarından biri olan biyoyakıtlara olan ilgisinin kaynağında, iklim krizi ve çevre sorunlarıyla mücadele çabaları bulunuyor, ancak şimdi bu ilgi bir dizi tahıl ve gıda ürününün fiyatlarını etkilemeye başladı. İnsanlara ve gıdalarına zararı oldu. Gıda ve fiyatlarındaki mevcut sorunla birlikte, özellikle Avrupa'da hükümetleri karbon emisyonlarını azaltmak için yakıtla karıştırılması gereken bitkisel yağ miktarını azaltmaya yönelik önlemler almaya çağıran bazı sesler yükselmeye başladı.
Enerji ve gıda fiyatlarındaki artışın enflasyondaki yükselişe katkıda bulunduğu, küresel ekonominin korona pandemisinin yansımalarını atlatmasını engellediği ve bunların da büyüme oranlarını ve istihdam yaratmayı etkilediği, maaş ve gelirlerdeki artışı dondurduğu dikkate alındığında, bütün bunlar tüketici güvenini etkiliyor ve ekonomik durgunluğa katkıda bulunuyor. Bu, dünyanın dört bir yanındaki ekonomistlerin uyardığı bir senaryo.
Korkunç olan, uluslararası ekonomik ve insani yardım kurumlarının yaptığı uyarıların kulak ardı edilmesi. Ukrayna-Rus savaşı, eşi görülmemiş bir silah sevkiyatı, bedeli sadece çatışmaya doğrudan dahil olan taraflar değil, tüm dünya tarafından ödenecek karmaşık ve son derece tehlikeli hesaplar arasında kızışıyor. Buna bir de tüm dünyayı dolaşmaya devam eden Kovid 19 hayaletini ve Çin'deki kapanmaları da eklersek, önümüzdeki ayların, gerek ekonomik ve gıda krizleri gerekse siyasi istikrar açısından tehlikeli ve uluslararası zorluklarla dolu olacağını tasavvur edebiliriz.