Racih Huri
Lübnanlı yazar
TT

Biden'ın İran nükleer çıkmazı

İran, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatipzade Pazartesi günü yaptığı açıklamada, hangi düzeyde gerçekleşeceğini ve gündemde neler olacağını netleştirmeden, neden "mümkün olan en kısa sürede" yeni ve sanal olmayan bir toplantı çağrısı yapmakta acele etti? Eşzamanlı olarak, Başkan Joe Biden yönetiminin, İran'ın nükleer bomba elde etmesini önlemek için bu anlaşmaya varılmasının gerekliliği konusunda daha fazla gerekçe sunmaya çalıştığı görülüyor. Viyana müzakerelerinin İran'ın Devrim Muhafızlarının "terör listesinden" çıkarılması ısrarına takılıp kaldığı bir dönemde, ister ordu isterse bunu kesin olarak reddetmek konusunda çok sayıda Demokratın Cumhuriyetçilere katıldığı Kongrede olsun, bu konuda ABD’de iç muhalefetin artmasıyla birlikte Başkan Biden'ın Devrim Muhafızları şartını yerine getirmekte acele ettiği veya kendisini kabul ettiği söylenemez.
Biden yönetimi, Tahran ile anlaşmaya dönme sözünü yerine getirmekteki aceleciliğine yönelik iç muhalefetin tırmanmasından mı korkuyor? Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Senato Dış İlişkiler Komitesi’nde bir anlaşmaya varmanın İran’ın nükleer bomba elde etmesini önlemenin en iyi yolu olduğuna dair; “İran'ın nükleer bomba sahibi olmaya geri dönmesini ve bu kadar agresif davranmasını engellemenin en iyi yolunun anlaşmaya geri dönmek olduğuna halen inanıyoruz” sözlerini bu nedenle mi sarf etti? Ancak bu eğilime yönelik muhalefet, önümüzdeki ekim ayında yapılacak ara seçimlerin sonuçlarına nasıl yansıyabilir?
Bu noktada Blinken, “Anlaşmadan çekilmeye ve Tahran'a baskı yapmaya çalıştık ve sonucunu gördük" sözleri ile acizliği ilan ediyor, ABD'nin Ortadoğu ve Körfez'deki müttefikleriyle olan ilişkiler tarihini bir kalem darbesi ya da yanıltıcı bir imza ile satıyor gibiydi. Blinken ayrıca, İran’ın 2018’de anlaşmadan çekilmeden önce nükleer bombaya sahip olmak için bir yıla ihtiyacı varken şimdi bunun için haftalara ihtiyacı olduğuna dair bilindik zamanlamalarla ilgili gerekçeyi tekrarladı. Daha da kötüsü, İran'ın Ortadoğu'daki çatışmalara müdahalesi gibi diğer kötü faaliyetleri ile yüzleşmeyen bir anlaşmanın bu tür kusurlarının nükleer mesele için daha iyi olacağını kabul etti. Bunun anlamı Biden’ın, ABD'nin Arap ve Körfez bölgesi ülkeleriyle tüm tarihi ittifaklarını, balistik füzelerin geliştirilmesi ve bölge ülkelerindeki istikrarsızlaştırıcı müdahaleler konusunu içeren yeni ve geniş bir anlaşma istediğini söyleyerek geçen yıl Mart ayında Viyana masasında öne sürdüğü tüm koşulları terk etmeye hazır olduğudur.
Aynı bağlamda ve 26 Nisan'da Al-Arabiya kanalına verdiği röportajda Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki, İran'ı, nükleer programını hızlandırmak için çalışmakla suçlama görüşünü yineledi, ancak aynı zamanda bunu, Washington'u anlaşmaya ve diplomatik yola geri dönmeye iten sebeplerden biri olarak da değerlendirdi. Peki, ama bu, İran'ın tavrının zaman kazanma ve uranyum zenginleştirme oranını artırma yönünde olduğunun her zaman açıkça görüldüğü Viyana müzakereleri sürecinin başlamasından bir yıl sonra bir tür saçmalık gibi gelmiyor mu? Bu süreç boyunca İran, Yemen’de Husiler üzerinden, Irak’ta son seçimleri sabote ederek, Suriye’de konumunu sağlamlaştırmaya devam ederek, Lübnan’da Körfez ve Arap ülkeleriyle tarihi ilişkilerini yok etmeye çalışarak, hatta son haberlere göre Fas’a kadar uzanarak, bölgedeki istikrarsızlaştırıcı müdahalelerini artırmak eğiliminde olurken, böyle bir gerekçe bir tür saçmalık gibi görünmüyor mu?
Biden'ın ara seçimlerden önce ne pahasına olursa olsun anlaşmaya varmakta acele etmesi, yönetiminin İran tarafından yapılan bazı açıklamaları görmezden gelerek, bununla ilgili argümanların ve gerekçelerin propagandasını yapması elbette garip. Eski İran cumhurbaşkanı yardımcısı Ali Mutahhari'nin, ülkesinin baştan beri bir "caydırıcı güce" sahip olmak için nükleer bomba üretmeyi amaçladığı fakat gizliliğini koruyamayıp ifşa olduğuna dair yaptığı şaşırtıcı açıklamalar buna örnek gösterilebilir. Bir diğer örnek, devrim teorisyeninin oğlu Ayetullah Murteza Mutahhari’nin pazar günkü şu sözleri: "Şeriat, bombayı üretmemizi değil, kullanmamızı yasaklıyor. En başından beri amaç, bombayı üretmek ve caydırıcı güçleri kuvvetlendirmekti. Ancak bu mesele gizli tutulamadı ve gizli raporlar Halkın Mücahitler grubu tarafından ifşa edildi.”
Şunu da Biden'ın bilgisine sunalım, Mutahhari, barışçıl nükleer enerji kullanmak isteyen bir ülkenin kesinlikle uranyum zenginleştirme aşaması ile başlamadığını, bunun yerine önce bir reaktör inşa ettiğini, ardından zenginleştirme aşamasına intikal ettiğini de belirtiyor. Merhum cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani de daha önce İran'ın Irak ile savaş sırasında nükleer bomba üretmeyi düşündüğünü vurgulamıştı. Bazı Batılı hükümetler ile Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun İran'ı uzun süredir uranyum izlerinin bulunduğu şüpheli yerler hakkında açıklama yapmaktan kaçınmakla suçladığı, Biden ve yönetimi için gizli olmamalı.
Daha önemli olan Biden'ın nükleer anlaşma çıkmazına dönersek, Washington Post, Amerikalı bir yetkiliden, müzakerelerdeki her şeyin beklemede olduğunu, İran'ın ABD'den Devrim Muhafızlarının terör örgütleri listesinden çıkarılmasını istemesi, Biden'ın şimdiye kadar "bu zor kararı" reddetmesinin ve kabul etmemesinin müzakerelerin durmasına yol açtığını nakletti. Biden'ın ABD Kongresi’nden gelen büyük ve giderek artan itirazlarla karşı karşıya olduğu aşikâr. Buna bir de Demokratların, İran'a bölgedeki istikrarsızlaştırıcı politikasını yenilemesi ve Amerikan güçlerinin güvenliğini tehdit etmesi için bedelsiz mali kaynaklar sağlayan bu duruma karşı çıkan kampa katılmalarından sonra, Cumhuriyetçi ve Demokrat partilerden gelen ciddi itirazlar ekleniyor.
Askeri düzeyde, bu konudaki tutum daha katı ve ciddi görünüyor. Savunma Bakanı Lloyd Austin'in "dünya ticaretini koruduğumuz" yer olarak tanımladığı ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) başkanlığının emekliye ayrılan General Kenneth McKenzie yerine Michael Kurilla’ya devir teslimi töreninde Austin; ” CENTCOM, vatandaşlarımızı tehdit eden teröristlerle savaştığımız bölge, İran ve vekillerinden kaynaklanan istikrarsızlığa karşı ortaklarımızla birlikte çalıştığımız yerdir. CENTCOM, güvenliğimiz, hazır olmamız ve misyonlarımızın yerine getirilmesi için elzemdir. (Pentagon) ortaklara karşı tereddüdü ve kararsızlığı reddediyor" diye konuştu.
Austin, "ABD'nin bölgedeki ortaklıkları çok önemli ve biz onlara odaklanıyoruz" dedi. Austin’in İran ve bölgedeki istikrarı bozucu rolüyle ilgili sözleri, Pentagon’daki askeri yetkililerin İran ile izlenen politikalara ilişkin çekincelerinin açık bir göstergesi olarak değerlendirildi. İran’ın balistik füze programı ile bölgesel politikasını ve bölge ülkeleriyle gergin ilişkilerini tartışmamanın gölgesinde, Biden yönetiminin nükleer anlaşmaya dönüşü pazarlamada karşılaştığı zorlukların açık bir işareti olarak görüldü. Bu bağlamda General Kurilla, “Rakiplerimiz, bölgenin toplu güvenliği konusunda kararsızlığımızın işaretlerini arıyorlar. Ortaya çıkacak her fırsatı değerlendirmeye hazırlar. Onlara bu fırsatı vermemeliyiz.”
Bazı Avrupalı ​​ortaklar kesinlikle geçmeyecek bir orta çözümü pazarlamaya çalışıyorlar. Bu çözümün, öncelikle İran'ın bölgesel gerilimleri ve Amerikalılara yönelik saldırılarını tamamen durdurması, ikincisi, 180 bin kişilik “Devrim Muhafızları”nın “terör listesinden” çıkarılması, 20 bin kişilik Kudüs Gücü’nün ise listede kalması fikrine dayandığı anlaşıldı. Ancak bu, büyük zorluklarla karşı karşıya bulunuyor, çünkü Kudüs Gücü, Devrim Muhafızlarına bağlı bir gruptan ibaret. Ancak anlaşılan o ki Amerikalı analistler şu noktada hemfikir, İran nükleer meselesi konusu bir Amerikan pazarlık kartı olamaz veya buna izin verilemez.