Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Sayın Başkan’a zehri kim pişirdi?

Şarkul Avsat okurlarından Lübnanlı bir arkadaş bana sitem ederek şunları söyledi: "Ukraynalı ve Suriyeli mültecilerin durumunu yazmak için Berlin'e gidiyorsunuz. Bizim şartlarımız onlarınkinden daha mı iyi? Size Lübnan’da kanser ilaçlarının bulunmadığını, açlıktan ölmemek için çöpleri karıştıranların sayısının her geçen gün arttığını, Lübnanlıların ölüm botlarına atladıklarını ve anavatanlarının suları karşısında boğulduklarını, evlerde neredeyse genç kalmadığını, öğünler küçülür ve ekmek bulmak zorlaşırken buldukları tek doyurucu yemeğin aşağılanma olduğunu söylemediler mi?”
Şunu da ekledi; “ Zahterli pide 20 bin, bir falafel sandviçi 40 bin liraya satılıyor. Bir kilo domates 40 bin lira. En düşük maaş, 4 benzin bidonu ve 4 kilo etin fiyatına eşit. Vatandaşların mevduatlarını yağmaladılar. Ülkeyi karanlığa boğdular. Üniversite, banka ve hastaneleri öldürdüler. Ukraynalıların ülkelerini yeniden imar edecek Batı dayanışmaları var. Sesini yükselten ve dünyaya vicdan azabı hissettiren Zelenski’leri var. Bizim ise kimsemiz yok. İçinde hareket eden insanlar ve danışmanlar olsa da merkezlerimiz boş. Ülkeyi ziyaret etmenizi tavsiye ederim ve bu bir veda ziyareti olabilir, çünkü Mişel Avn’ın dönemi bitmeden önce Lübnan bitebilir”.
2016 sonbaharında Lübnan Temsilciler Meclisi General Avn'ı Cumhurbaşkanı olarak seçti. Seçim, cumhurbaşkanlığı makamında dayatılan uzun bir boşluğun ve boşluğun sadece Avn'ın seçilmesi ile dolacağı şartının koşulması ile somutlaşan bir darbenin onaylanmasıydı. O günlerde Lübnanlı arkadaşım bir tür iyimserliğe kapılmıştı. Hizbullah’ın müttefiki ve Hristiyanlar arasında en geniş temsile sahip lider olarak cumhurbaşkanlığına getirdiği Avn’ın başarısız olmasına izin vermeyeceğine inanmıştı. Yeni dönemin ilk yılının, devletin imajını, güvenliğini ve anayasal kurumlarını restore edecek bir savunma stratejisinin doğuşuna tanık olacağını ummuştu. Ayrıca Hizbullah’ın, Beyrut'u bölgedeki açık İran darbesini desteklemek için bir platform olarak kullanmaktan kaçınarak Avn'a değerli bir hediye sunmasını da beklemişti. Suikast mevsimi, Başbakanlık kuşatması ve 7 Mayıs olaylarına yönelik pozisyonları ışığında Avn'ın bu tür hediyeleri hak ettiğine inanmıştı. Ne var ki Avn dönemi neredeyse sona ererken, bu dönemi büyük çöküş dönemi sıfatından kurtarabilecek hediyeler hala gelmedi. O zaman arkadaşımın bu iyimserliğini paylaşmamıştım ama ben de Generalin sarayda başarılı olmasını dilemiştim. Gerçek şu ki Avn'ın hikayesi uzun, çetrefilli ve acılı. Popülaritesi inkar edilemez, keza isyan ve sapma yeteneği de göz ardı edilemez. Zayıf meşruiyeti küçümseyen, askeri üniforması altında bir darbe arzusunu gizleyen bir subaydı. Kışlalarda kendisini kurtarıcı olarak görme yanılsamasına kapılmak, sivilleri hor görmek ve pasta yiyiciler olarak tanımlamak üzere eğitildi. Maruni politikacıların ve generallerinin adeti olduğu üzere o da saray lanetine yakalanmıştı.
Sürgündeki yaşam Avn’daki sarayın kendisinden çalındığı duygusunu derinleştirdi. Cumhurbaşkanı Elias Hravi’ye verildiğinde ve oradaki ikameti uzatıldığında saray ondan çalınmıştı. Uyumlu general Emil Lahud’a verildiğinde de kendisinden çalınmıştı. Refik Hariri suikast ile havaya uçurulduğunda, General, yakalandığı kurtarıcı saplantısı ve saray lanetinin semptomları artmış bir şekilde sürgününden döndü. Beşir Cemayel kıyısından Hasan Nasrallah kıyısına geçti ve cumhurbaşkanlığı, azınlıklar ittifakı ve diğer hayallerine kavuşacağı günü beklemeye başladı. Ama bunun yerine acıları katlandı. Sarayın bir kez daha Mişel Süleyman adındaki bir generalin yararına çalındığını gördü. Sabrı taştı, zira ömür vefasızdı, parmaklarının arasından kayarak kaçıyordu.
14 Mart iklimini ortadan kaldırmanın yanı sıra kalkan olma rolünü oynadıktan sonra yaklaşık 6 yıl önce aradığı fırsatı buldu. Cumhurbaşkanlığı makamındaki uzayan boşluk, bu makama gelmesine muhalif olanları kaygılandırmaya başlamıştı. Saad Hariri, Velid Canbolat ve Samir Caca zehir dolu bardağı demeyelim de acı ilacı içmeyi kabul ettiler. Sadece Nebih Berri ilacı içmeyi reddetti. Bunun üzerine o gün bazıları Hizbullah’ın taahhütlerinin Avn’ın bu makama gelmesi ile sona ereceğini ve başarılı olması için bedel ödemek anlamına gelmediğini fısıldadı. General, hayalinin gerçekleşmesini sağlamak için, Beyt el-Vasat (Hariri’nin Beyrut merkezindeki konutu), Clemenceau (Velid Canbolat’ın konutunun bulunduğu bölge) ve Maarab (Caca’nın kalesi) geçitlerinden geçmeyi kabul etti. Her ne kadar bu 3 geçidin sahipleri ile arasında kronik bir hoşnutsuzluk olsa da.
Döneminin başında, Avn'ın, bu tarihi anı değerlendirerek Lübnan yapısında bir ölçüde dengeyi yeniden sağlayacağına, yetkilerinin sınırları ne olursa olsun, devletin imajını düzelteceğine ve cumhurbaşkanlığına şanının bir kısmını iade edeceğine inananlar vardı. Avn'ın devletten çalınanların bir kısmını geri alacağına, bir buluşma noktası olacağına, Şii-Sünni geriliminin hafifletilmesine katkıda bulunacağına, Hizbullah ile Lübnan Kuvvetleri arasında bir diyalog köprüsü olacağına, akımını ve mutfağını bakanlıklar ve idari atamalar açgözlülüğünden uzak tutacağına da inanılıyordu.
Lübnanlılar Cumhurbaşkanı Avn’da kurumlar devleti talep eden ve yolsuzlarla mücadele için masayı devirmekle tehdit eden eski Avn’ı bulamadılar. Onun döneminde vatandaşların tasarrufları buharlaştı. Lübnan zor zamanlarında dayandığı ilişkilerini kaybetti. Peş peşe gelen hükümetler ve meclislerin onayı ile tasarladığı, korkunç çöküşte katkısı olan tuhaf ve garip kılıklar konusunda kendisinden hesap sorulması için adil bir mahkemeye çıkarıldığını görmeyi Lübnanlıların hak ettikleri Merkez Bankası Başkanı Riyad Selame ile şu ana kadar birlikte yaşadı.
Generalin hikâyesi hüzünlü, ülkesi içinse acı verici. Güçlü adını verdiği döneminin iki başlı olmasını kabul etti. Hırslı damadı da kendisinin tüm bu yıllar içinde oluşturduğu krediyi acımayarak harcadı. Yoksulluk Lübnanlıların öğünlerini kemirdi. Gençler geçim için çantalarını sırtlarına vurup yeryüzüne dağıldılar. Lübnan istikrarını, refahını ve manasını kaybetti. Birçok gücün Avn'ın başarısız olduğunu görmek istediğini biliyorum. Ancak kesin olan şu ki, generale en büyük darbe, alkışlamaya bağımlı saflardan geldi. Ölümcül zehirli yemek bizzat sarayında, Lübnan'ın gerçeklerine, dengelerine ve tam ölümünü önlemek için devletin restorasyonunun önemine yabancı görünen çevrede hazırlandı.
Genel seçimlerde Lübnanlıların azımsanmayacak bir kısmı büyük çöküşe ve Cumhurbaşkanı’nın tarzına karşı bir protesto mesajı gönderdi. Sonuçlar, kendi dini grubu içinde ve ulusal düzeyde kredisinin bir dereceye kadar gerilemiş olduğunu gösterdi. Avn mesajı okuyup yanındaki zehir mutfağını cezalandırır mı, yoksa dönemi son aylarını yaşarken suçlular hakkında cezai inceleme imasında bulunmakla mı yetinir? Lübnan’ın felaketinden sadece Avn'ı sorumlu tutmak büyük bir adaletsizlik, ama onu sorumluluktan muaf tutmak da büyük bir adaletsizlik. Generalin sarayla buluşması geç oldu. Bitkin düşmüş bir cumhuriyette bitkin bir sarayın başkanı seçildi.