Nedim Kuteyş
Lübnanlı gazeteci
TT

Beyrut'un kurtuluşu Tahran'dan başlıyor

Lübnan parlamento seçimlerinin sonuçları, dünyada herhangi bir normal parlamenter demokraside herhangi bir seçimi okuma geleneğinde olduğu gibi, iktidar devir-teslimi ve parlamentodaki çoğunluğun değişmesiyle hükümetin değişmesi manaları üzerinden okunursa, haksızlık olur.
Parlamentoda çoğunluğun bir taraftan diğerine geçtiği doğru, ancak çoğunluğun el değiştirmesinin önemi yalnızca bir halk oylamasının sonucu olma doğasında saklı. Gerçekte olması gerektiği gibi ülkeyi yönetecek, siyaset ve ekonomi yönetiminde dümene geçecek yeni bir ekibi aday gösterme doğasında değil.
Seçimlerin halk oylaması (doğasının) sonuçlarında çok açık ve en belirgin olan şey, mezhepler ötesi bir Lübnan halk çoğunluğunun Hizbullah’ın silahına karşı oy kullandığıdır. Bunun kanıtlarının başında, 2005 yılından bu yana ilk kez, Hristiyan toplumunun yetkiyi bu şekilde Mişel Avn ve onun Hizbullah ile ittifak projesinden alıp Lübnan Kuvvetlerine devretmesi geliyor. Zira Lübnan Kuvvetleri, Hizbullah ve silahının temsil ettiği anormalliğin devamına alenen, gayretle ve azimle karşı çıkıyor. Ancak çoğunluğun bir seçkin kesimden diğerine geçişi, ülkeyi, her ikisi de pratikte Hizbullah'ın Lübnan'daki ulusal ve siyasi yaşam üzerinde devam eden egemenliğinden etkilenen iki ihtimalden birine aday yapıyor gibi görünüyor.
Birincisi, seçimleri, 2008 Doha uzlaşısı veya Hizbullah'ın adayı Mişel Avn'ın cumhurbaşkanı seçilmesi gibi önceki uzlaşılara benzer bir siyasi uzlaşının takip etmesi. O zaman, yukarıda bahsettiğimiz tüm halk oylaması sonuçlarının kasıtlı olarak feshedilmesiyle karşı karşıya kalacağız. İkinci ihtimal, seçimlerin ardından Irak'takine benzer bir siyasi ve kurumsal felç dönemi yaşanması. Bu durumda Lübnanlılar, siyasi ve popüler bir zafer ama rehin alınmış bir devlet, zaferin anayasal kurumlar içinde karşılık bulmasını engelleyen eli mahkum kurumlarla karşı karşıya kalacaklar. Bana göre ikincisi, yani uzun bir felç sürecinin yeni bir bölümünün yaşanması en yakın ihtimal. Paradoksal bir şekilde hem Lübnan'daki Hizbullah hem de eski Amerikalı diplomat David Hale gibi Washington'da Lübnan dosyasının ayrıntılarına aşina olan şahsiyetler bunu tahmin etmekte örtüştüler.
İşin aslı, ne felç ne de Hizbullah’ın silahıyla ilgili halk oylaması sonucu yeni değil. 2005’ten bu yana Lübnan devleti hükümet, parlamento ve cumhurbaşkanlığı gibi temel anayasal kurumlar düzeyinde, çalışmalarını engelleyen yılların çalıştıkları yılları geçtiği ardışık boşluklar tanıdı. Buna ilaveten, Lübnanlılar 2009 seçimlerinde de merkezinde Hizbullah'ın silahının olduğu bir halk oylaması deneyimi yaşamış ve sonuçları silah karşıtlarının lehine olmuştu. Hizbullah, o dönemde silahıyla ilgili bu mücadeleye “iktidarın yeniden oluşturulması” başlığını vermişti. Tarihi Maruni Patriği Nasrallah Butrus Sfeir liderliğindeki Maruni Kilisesi ise, karşılık olarak söz konusu seçimleri, Lübnan'ı bir kıyıdan diğerine nakletme girişimlerine karşı bir mücadele olarak tanımlamıştı.
Lübnanlılar ayrıca, Hizbullah'ın 2018 seçimlerinde olduğu gibi meclis çoğunluğunu elde etmesi deneyimini de yaşadılar. O dönemde İran Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü eski komutanı Kasım Süleymani bu zaferi kutlamış ve kendisini, Lübnan'ın direnişi barındıran bir ülkeden direniş ülkesi ve direniş hükümetine dönüştüğü an olarak tanımlamıştı.
Her durumda yani ister Hizbullah'a karşı zafer kazanılsın isterse Hizbullah çoğunluğu elde etsin, engelleme, felç, engellenen yönetim, çökmüş devlet ve yaygın yolsuzluk ile karşı karşıya kalmaktan kaçamayacağız. Çünkü basitçe siyasi projeler arasında bir mücadele değil, kaçıran taraf ile kaçırılmış bir ülke arasındaki bir mücadele içindeyiz. Kaçıran taraf, kaçırdığı ülkenin koşullarıyla ilgili hiçbir şeyi umursamıyor. Bundan ziyade, Lübnan ve Lübnanlıların ilgilerinin olmadığı başka bir projenin lehine kaçırılanın sağladığı siyasi, askeri ve güvenlik rantlarıyla ilgileniyor. Hizbullah'ın Lübnan ile ilgili siyasi veya ekonomik bir projesi yok. Onun motivasyonu basitçe, ülkeyi boyunduruk altına alma, seçkinlerinin, dini gruplarının ve partilerinin ülkenin İran'ın bölgedeki projesi için gelişmiş bir destek odasına dönüşümünü engellemesinin önüne geçme gereksiniminden ibaret.
Kaçırılan ile kaçırıcı arasındaki bu ilişki, normal kurumsal ve anayasal eylem yoluyla değişim mekanizmalarına fazla alan tanımıyor.
Hizbullah bu ülkeden istediklerinin doğasını değiştirmedikçe Lübnan'da çok şeyin değişmesi zor. Bu son madde de İran'ın bölgesel projesi düzeyinde gerçek veya köklü bir değişiklik olmadıkça değişmeyecek. Tahran'ın başbakan Refik Hariri'yi tasfiye etme kararından bugüne kadar uzanan mevcut haliyle Lübnan krizi, İran-bölge ilişkilerinin ürettiği bir krizdir. Lübnan'daki herhangi bir çözüm, İran ile bölge arasındaki ilişki kriziyle ilgili radikal bir çözümün parçası olmadıkça sürdürülebilir olamayacak.
Hizbullah'ın tüm gücü, İran'da, ister ardı ardına gelen iç ayaklanmalar ve İsrail’in birbirini takip eden aşağılamaları tarafından kuşatılan rejimin doğası isterse rejimin davranışları düzeyinde olsun, gerçek bir değişiklik meydana geldiği anda sona erecek. Rejimin davranışlarının değişmesi için de, özellikle gelecek vaat eden bir proje olarak hazırlanan ama tasfiye edilen Kasım Süleymani’nin yokluğunda, her zamankinden daha fazla Ali Hamaney sonrası geçiş döneminin eşiğinde olduğunun işaretlerini veren bu ülkede siyasi yönün değişmesi ile mümkün.
Bu seçimler, Suriye'nin Lübnan'daki tüm sütunlarının etkili başarısızlığı aracılığıyla, İran'da gerçek bir değişiklik olması halinde Lübnan’da durumun ne olacağına dair önemli bir tablo sundu. Beşşar Esed’in rehabilitasyonuyla ilgili tüm izlenimlere, Suriye'nin Lübnan'a dönüşü ve son 12 ayda geliştirilen benzer senaryolara rağmen, Suriye’nin desteklediği partilerin tüm başkanları seçimlerde başarısız oldu veya meclise giremedi. Suriyeli partilerin meclis dışı kalması, onlara siyasi ivme ve manevi ağırlık sağlayan merkezin, yani Şam'ın zayıflığının pratik bir çevirisiydi. İran merkezinin zayıflamasıyla da aynı şey olacak.
İran, Lübnan'daki gerçek değişimin anahtarı. Lübnan'a gelince, Arapların sorumluluğu, Beyrut'tan silahların hegemonyasına karşı olduklarını açıklayan çevreleri ve grupları desteklemektir. Bunun için de, Lübnan'daki duruma yönelik seçimlerin ortaya çıkardığı popüler ve siyasi değişkeni hesaba katan yeni bir Arap yaklaşımı gerekli.