Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

Çifte standart sorunsalı

Arap dünyasının dünya ile etkileşimi sırasında başına gelen çeşitli kriz zamanlarında, uluslararası toplumu biri güçlü Batı'ya özgü, diğeri bir parçası olduğumuz dünyanın geri kalanına özgü çifte standartlara dayanmakla suçlamak kadar baskın bir Arap argümanı belki de yoktur. Bu argümandaki temel varsayım, uluslararası hukuk tarafından desteklenen, uluslararası sözleşmelere, tüzüklere ve antlaşmalara dayanan, saygı duyulması ve adil bir şekilde çifte standart ve ayrım gözetmeksizin uygulanması gereken küresel bir ahlaki tüzük olduğudur. Bu durumda dünya, Birleşmiş Milletler’den Güvenlik Konseyi ve Uluslararası Adalet Divanı'na kadar uluslararası kuruluşlar tarafından temsil edilen bir devlet veya hükümet, ülkeler de vatandaşlar veya tebaa gibidir ve dünya, adalet ve denge ile herkes arasında eşitliği uygulamalıdır.
Argüman, nihayetinde Haziran 1967 savaşından sonra işgal edilen Filistin topraklarının işgali sorunu temelinde, Filistin davası olarak görülmesine karar kılınan Arap-İsrail çatışmasının modern tarih boyunca çeşitli aşamalarındaki gelişmeleriyle kaynaştı. Yetmiş yıldan fazla bir süre argüman, genellikle baştan başa dünyaya yayılması gerektiği ve o zaman sonrasında ne olacağını bilmediğimiz tarihin sonuna ulaşacağımız bir liberal ve demokratik dünya propagandası yapan Batı'nın - Batı Avrupa ve Kuzey Amerika – konumuna karşı kınından çekilmiş bir kılıç gibiydi. Dürüst olmak gerekirse, argüman genellikle iki yön takip etti. Dünyada diğer toprakların - örneğin Ukrayna'nın - işgali gerçekleştiğinde, çifte standardı reddeden Arap argümanı şunu sorguladı; bilhassa İsrail işgaline yeterince ilgi gösterilmezken bu son işgale ilgi neden? Öte yandan, eski Irak devlet başkanı Saddam Hüseyin Kuveyt'i işgal ettiğinde, Arap arenalarında standartlar dengesinin düzeltilmesi ve çifte standart hatasından kurtulması için Kuveyt'in kurtarılmasının işgal altındaki Arap topraklarının kurtulması karşılığında olması dillendirilmişti. Gerçek şu ki, dünyada sadece çifte değil, farklı güç ve coğrafi konumdaki ülkelerin çıkarlarına göre üçlü ve dörtlü standartlar var. Dünya çok medeniyetli ve çok dinli olduğu için dünyada tek bir ahlaki veya yasal çerçeve yok. Kısacası eylem ve değerlendirmelerin meşruiyetini ve siyaseti belirleyen referanslar çeşitli. Uluslararası hukuk ve usul kuralları olarak kabul edilenler, her biri veto hakkına sahip olan dünyanın güçlü ülkeleri (Güvenlik Konseyi'nin beş üyesi) tarafından önemli konularda anlaşmaya varılarak kabul edildi. Daha az önemli konulara gelince, ülkeler temelde anlaşmışlardır, ama genellikle her birinin birkaç yorumu vardır: biri kendileri için, diğeri müttefikleri için, üçüncüsü de dünyanın geri kalanı için. Bugünlerde Ukrayna krizi kapsamında yapılan standartlar tartışmasına ve her iki tarafın standartları nasıl detaylandırdığına bakın. Rusya, Ukrayna'nın işgalini, Ukrayna'nın NATO'ya katılma olasılığı tehdidi karşısında bir tür nefsi müdafaa biçimi olarak görüyor. Ruslar ve destekçileri şunu sorguluyorlar; Rusya Sovyetler Birliği iken füzelerini Amerikan topraklarından 90 mil uzaktaki Küba'ya yerleştirdiğinde ABD bunu bir tehdit olarak görürken, neden Amerikan füzeleri Rus sınırlarına yaklaştığında Rusya'nın kendisini tehdit altında hissetme hakkını tanımıyor? ABD’ye gelince, Rusya'nın uluslararası hukuku ve yerleşik uluslararası standartları ihlal ettiğine dair uzun bir listeye sahip. Bu listeye göre, Ukrayna'nın işgali Rusya'ya sadece Ukrayna'yı değil, NATO üyesi ve Rusya ile sınırları olan 3 Baltık devletini (Litvanya, Estonya ve Letonya) de işgal etme hakkı veriyor. Finlandiya ve İsveç NATO’ya katıldıktan sonra liste daha da uzayacak.
Uluslararası ilişkilerde esas, üzerinde anlaşmaya varılanların dışında standartların olmadığıdır. Bunların yorumu da ülkelerin tutumlarına, aralarındaki krizlere, çatışmalara veya anlaşmalara bağlıdır. Her iki konuda da - anlaşma ve yorum - egemen unsur, her bir tarafın ulusal çıkarları ve devletlerin kendi çıkarlarını koruma yeteneği ve gücüdür. Standartlar, çifteliği ve çeşitliliğiyle ilgili sorunsal, tüm uluslararası tarafların devlet olmamasıdır. Son birkaç on yılda, çok uluslu şirketler dünyadaki bazı ülkelerden daha güçlü ve kudretli hale geldi. Uluslararası terör örgütleri, bir bütün olarak uluslararası sistemi tanımıyor, aksine dünyanın sınırlarında ve kırılgan devletlerinde faaliyet gösterirken, onu baltalamak istediklerini duyuruyorlar. Bazıları korona pandemisi gibi milyonlarca insanın ölümüne neden olan büyük uluslararası sorunlarla nasıl başa çıkılacağı kararını dünya ülkelerinden her birine bıraktı. Ülkeler aşıyı geliştirdiklerinde, dünyanın geri kalanı dağıtımda adaletten, bir grup insana hayat verirken, insanlığın geri kalanını mahrum bırakan çifte standardı reddetmekten bahsedildi. Pandemiden önce dünya, küresel ısınma olgusunun gezegenin yok olmasına neden olacağının tamamen farkındaydı, ancak -Rusya ile ABD arasındaki- Ukrayna savaşıyla birlikte, küresel ısınma konusu dünyanın öncelikleri arasından tamamen çıktı.
Bütün bunlar Arap dünyasında iyi biliniyor, ancak “çifte standart” argümanı her pozisyonda mevcut ve kimse “uluslararası toplumu” bunu kabul ettiği için suçlamaktan yorulmuyor ve vazgeçmiyor. Arap diplomatlar bu argümanı uluslararası örgütlerde ve forumlarda kullanmakta hep yetenekliydiler. Bu onları bir nevi tatmin ediyor, çünkü böylece diğer ülkeleri zor durumda bırakmayı ve ahlaki dürüstlüklerini sorgulatmayı başardılar ve dost ülkeler tarafından tebrik edildiler. Ancak bundan sonra hiç kimse, gündeme getirilen davada bir ilerleme kaydedilip kaydedilmediğini sorgulamadı. İnşa edilen her İsrail yerleşim yeri ve hatta şehit Şirin Ebu Akle’nin öldürülmesi olsun çeşitli vesileleri ile Filistin davası bu argümanın çokça kullanıldığı bir dosya olageldi. Yerleşimciler tarafından kurulu bir devlet olan ABD'nin, özellikle de göbeğinde Yahudi ve Arap yerleşimcilerin olduğu göz önüne alındığında, başka bir yerleşimci devleti cezalandırmaya hevesli olmayacağını elbette çok iyi biliyoruz. Bu merkezi davada bir yasa varsa, o da büyük bir küstahlıkla yürütülen oldubittileri dayatma yasasıdır. Nitekim İsrail son olarak, Filistinlilere bin konut birimi inşa etmeye izin verirken, Batı Şeria'daki “C” bölgesinde Yahudiler için 4 bin konut birimi inşa etme niyetinde olduğunu açıkladı. Elbette İsrail, Batı Şeria'nın geri kalanında, Gazze Şeridi'nde ve hatta ülke nüfusunun yüzde 21'ini Filistinlilerin oluşturduğu İsrail'in kendi içinde bile Filistinlilere inşaat konusunda uygulanan kısıtlamaların gayet farkında.
Filistinlilerin başardığı tek oldu bitti, her şeye rağmen sadece Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde değil, aynı zamanda İsrail içinde mevcudiyetlerini korumaktı. Bundan sonra, diğer her şeyde başarısız oldular. Bağımsız bir devlet kuramadılar, siyasi bir oluşum olarak kurdukları şey de üçe bölündü; İsrail devletine entegre olmak isteyen Filistinliler, Hamas'ın dini devletinin bulunduğu Gazze'de yaşayanlar, Gazze Şeridi’nin tamamını kaybetmese de yetkileri daralmış Ulusal Otorite. Tek standartlılığın samimi olması gereken tek yer tam olarak burası, zira halkın ve otoritenin birleşik temsil standardı olmadan Filistin davası diye bir şey de yok ve ancak o zaman çifte standartların hiçbir anlamı olmayacak.