Hasan Ebu Talib
TT

Mısır'da ulusal diyalog: Cevap aranan sorular

Mısırlılar, Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi’nin Ramazan Bayramı'ndan üç gün önce yapılan “Mısır Ailesi İftarı” vesilesiyle çağrıda bulunduğu ulusal diyalogun başladığının duyurulacağı anı sabırsızlıkla bekliyorlar. Çeşitli nedenlerle siyaset sahnesinden uzak kalan çok sayıda siyasi ismin de katıldığı bu iftarda, iyimserlik açısından geniş bir kapı açılmıştı. Cumhurbaşkanlığın çağrısı, uluslararası ve bölgesel dönüşümlerin yanı sıra bunların ürettiği çeşitli ekonomik ve güvenlik baskıları ışığında, bir sonraki aşamada ulusal eylemin öncelikleri konusunu bu diyaloğun hedefi olarak belirledi. Katılımcıların istisnasız üzerinde mutabık kaldığı öneriler ve tavsiyeler gerekli adımların atılması ve uygulanması için cumhurbaşkanına sunulacak.
Ülkede ulusal kurumların, büyük sendikaların ve araştırma merkezlerinin hareketliliğinin yanı sıra olağandışı bir parti faaliyeti var. Herkes ulusal diyalog başladığında konuşulacak konulara ilişkin algılarını hazırlamaya çalışıyor.
Cumhurbaşkanlığın çağrısı, kendilerini siyasi bakımdan dışlanmış olarak görenler de dahil olmak üzere ülke genelindeki kesimler, gruplar ve siyasi akımların arasında geniş yankı buldu. Bu çağrı vesilesiyle herkes kamusal alanın canlandırılması, aktivizm ve vatandaşlarla birlikteliğin yanı sıra hükümetin 2014'ten bu yana taahhüt ettiklerinden farklı vizyonlar sunma fırsatı yakaladı. Ancak bazı muhalifler bu davetin kabulünü, diyaloğun başarısı için gerekli gördükleri birkaç koşula bağladılar. Bunlardan en öne çıkanı, görüşleri nedeniyle tutuklu bulunan kişilerin serbest bırakılmasıydı. Bu, Mısır Ailesi İftarı’nda resmen açıklanan özel bir “cumhurbaşkanlığı af komitesinin” çabalarına tabidir. Dolayısıyla ulusal bir diyaloğun sürdürülmesinin önkoşulu olarak öne sürülen bu şart söz konusu komitenin çalışmaları kapsamında bilfiil ele alındığı için çağrıda bulunan ilgili kesimlerin bu talebi zaten yerine getirilmiş oldu.
Diğer taraftan diyalog çağrısının ulusun hayatındaki iki aşama arasında bir dönüm noktası olduğu konusunda genel bir farkındalık var. Ayrıntılara gelince... Diyaloğun ana konularıyla ilgili olarak geniş bir farklılıklar ve çelişkiler alanını bünyesinde barındıran farklı talepler bulunuyor. Bunlardan ilki, çağrının bizatihi kendisine ilişkin tanımlamasıyla ilgili. Burada temelde iki ayrı yaklaşım görüyoruz. Birincisi, çağrının yeni bir demokratik inşa aşamasının önünü açması ve bilinen siyasi aksaklık ve bozuklukları düzeltmek için büyük bir fırsat sunması. Ülke, terörle mücadele ve yatırım çekmek amacıyla altyapının güçlendirilmesi olmak üzere önceki iki aşamadan geçtikten sonra, bunu ele almanın zamanı geldi. Artık demokratik inşanın üçüncü aşamasına ve çeşitli tarafların anayasa ve kanun çatısı altında çalışabileceği bir kamusal alana girme zamanıdır. Bu bağlamda ortaya konan ikinci yaklaşım ise kimisi yurt içinden, kimisi yurt dışından kendilerini muhalefet olarak gören siyasi partilerin açıklamalarında somutlaşmıştır. Onlara göre çağrı, rejimin karşı karşıya olduğu ve çözemediği çok yönlü krizi kontrol altına alma çabasıdır. Dolayısıyla rejim, konuyu genel ve kapsamlı ulusal diyalogdan ziyade siyasi diyalog olarak niteleyen muhalefetle çalışmak zorundadır.
Bu tutumun bir uzantısı olarak muhalifler, diyaloğun başarısı için birtakım şartlar öne sürdüler. Bunlardan en önemlisi ise ister diyaloğu denetleyecek komitenin seçiminde ister sonuçlara ve önerilere ulaşılma biçiminde veya bunların nasıl uygulanacağı konusunda iktidar ile muhalefet içinden seçileceklerin eşit sayıda olmasıdır. Bu yaklaşım çeşitli tarafların öfkelenmesine sebep oldu. Çünkü bu yaklaşım sahipleri tüm devlet kurum ve kuruluşlarının yanı sıra parlamentodaki partiler ve bağımsızlar karşısında kendilerinin onlara denk bir taraf olduğunu varsaymaktadır. Buna göre ulusal diyalog, kamusal siyasi çalışmada yeni bir aşama inşa etmenin bir yolu değil; rejim ve muhalefet arasında iktidarı paylaşımı olarak görülüyor.
Tartışılan ve farklı görüşlerin ortaya çıktığı önemli konulardan biri de bu ulusal diyaloğu kimin organize ettiğine ilişkindir. Şu ana dek bu görev açık bir şekilde Ulusal Eğitim Akademisi’nin sorumluluğundaydı. Cumhurbaşkanlığına bağlı bir kurum olan Ulusal Eğitim Akademisi, aynı zamanda gençlik konferansları düzenlemekten ve çok sayıda eğitim faaliyetinden sorumludur. Ayrıca geçen hafta diyalog turlarını gerçekleştirme esaslarıyla ilgili görüşlerini sunmaları için katılımcılara davetiyeler göndermeye başladı. Ulusal Eğitim Akademisi açıklamasında, diyalog içeriğine müdahale etmeyeceğini, kendisine verilen görev uyarınca diyaloğu organize etme ve muhataplardan aldığı öneri ve tavsiyeleri cumhurbaşkanına iletmeye odaklanacağını teyit etti. Ancak açıklamada diyaloga katılacak tarafların nasıl bir araya geleceği, nasıl temsil edileceği, diyaloğun etrafında döneceği konular ve toplantıların yeri yer almadı. Bu konuda pek çok farklı ve ilginç görüş var.
Diyaloğun organizasyonu, tartışmanın önemli bir parçası. Bununla birlikte kendi alanlarında yetkin ve ulusal siyasi vizyonları ile tanınan bir dizi şahsiyetten oluşan bir denetleme komitesi kurulması talebi de var. Siyasi güçler bu isimleri seçebilir ve uygun sayıyı belirleyip komiteye bir başkan atamak da cumhurbaşkanlığına bırakılır. Bu komite diyaloğun organizasyonuyla ve katılımcıların uzlaştığı önerileri açıklamanın yanında bu önerileri cumhurbaşkanlığına sunmak ile görevlendirilir. Ulusal Eğitim Akademisi ise yalnızca tüm lojistik imkanları yerine getirmek ile görevlendirilir. Denetim komitesi önerisi, çalışma şartları, seçim yöntemi ve en uygun sayısı halen çözülmesi gereken meseleler arasında.
Ulusal diyalog tartışması, içinde gündeme gelecek meseleler paketine kadar uzanıyor. Öncelik sırasında göre tüm konuların istisnasız tartışılması yönünde geniş bir beklentinin olduğu açıkça görülüyor. Bazı partiler, özellikle muhalefet, anayasada yapılacak büyük değişiklikleri, erken seçimleri, yerel yönetim, medya, ekonomi, finans, ulusal güvenlik ve dış politikayı, hükümetin rolünü, kadın, sivil yaşam, sivil toplum, eğitim ve sağlık meselelerini aynı anda tartışmayı talep edecek kadar ileri gitti. Mısırlıların hayatlarının tüm ayrıntılarıyla farklı görüşlere sahip isimler tarafından tartışma konusu olacağı düşünülürse ulusal diyaloğun özünün ve bir sonraki aşamada önceliklerin belirlenmesinin bir dizi zorluk ve karmaşıklıkla dolu olduğu görülecektir. Burada geriye şu soru kalıyor: Ekonomik, siyasi, toplumsal ve ulusal güvenlikle ilgili olan ve gerçekten de tüm tarafların ciddi diyalogunu gerektiren öncelikler nelerdir? Burada kısa vadede tartışması yapılamayacak konuların takip edilmesi için başka mekanizmaların da mevcut olması gerekir.
Bana göre taraflar için kamusal alan ve rahat bir çalışma alanı sağlamak, farklılıkları ve resmi politikaların eleştirilerini kabul etmek, tam bir şeffaflık ile bilgi vermek ve küresel gıda krizinin yansımalarıyla yüzleşmek odaklanılması gereken en büyük hedeftir. Çünkü bu, komiteler veya başkaları olmadan sürdürülebilir ulusal diyalogun gerçek mekanizmasıdır. Burada karar, hür ve serbest seçimiyle tercihte bulunacak vatandaşlara bırakılır.