Dünya, çok kutuplu bir dünya düzeninin ortaya çıkışına benzer bir oluşuma doğru gidiyor. Şu an sahada yaşananlar ve dünya üzerindeki etkili güçler arasındaki tartışma ve yorumlara ilişkin tanık olduklarımız bunun delilidir. Arap dünyası, her şeye rağmen halen içinde bulunduğu kısır döngüde dolanıp duruyor. Sahneyi düşünün. Kişiler, görüntüler ve senaryolar farklı farklı olsa da aynı sahne tekrar edip duruyor. En nihayetinde yine aynı sonuca ulaşıyorsunuz. Bunlar birer muamma değil, bölge ülkelerinin daha önce de karşı karşıya kaldığı dönüşümler ve değişimlerle dolu olaylar, durumlar ve hikayelerdir.
Siyaset sahnesinin yoruma ihtiyacı yok. Örneğin, Lübnan'da neler olup bittiğini izleyin. Bunlar, Beyrut'un daha önce tanık olduğu anayasal boşluk sahnesinden farklı değildir. Lübnan’da siyasi kararın kronik sorunu, dış etkilerin hakim olduğu gerçeğinde yatmaktadır. Lübnanlılar anayasal kurumları kimin işlevsiz hale getirdiğini ve kimin ülkeyi bu küçük düşürücü duruma düşürmeyi planladığını soruyor. Ülkede spot ışığında olmayı ve ülkenin cehenneme gitmesini seven hasta zihniyetler var. Talihsiz ve kısır bir zihniyet ama ülkedeki sahnenin sloganı bu. Bunun bir delili, Lübnan'daki partinin ülkeyi arka arkaya krizlere ve tehlikeli dönemeçlere sürüklemesi ve sonra bununla hiçbir ilgisi olmadığını iddia etmesidir.
Mesele cumhurbaşkanının, damadının, kurumlarının rolünün ve başarısızlıklarının daha ötesine geçiyor. Lübnan’da şu anda olan, ülke üzerinde hakimiyet arayışı ve ülkenin bölgesel çözümler için bir arenaya, çekim ve kutuplaşmaların olduğu bir oyun alanına dönüşmesidir. Çözüm her ne kadar diyalogda, uzlaşmada, tavizlerde, Lübnan'ın çıkarlarını mezhep ve parti çıkarlarından üstün tutmada yatsa da başta İran olmak üzere bölgesel güçlerin ve Hizbullah'ın gündemi, krizin ülkenin yeteneklerine ve Lübnan vatandaşının geçimine gölge düşürmesine neden oldu.
Irak'a gelince, geçmişte onun için endişeliydik. Çünkü iradesi ve egemenliği elinden alınmış ve ülke bütünüyle bir krizin içine girmişti. Gökyüzü, günlük toplu cinayetlerin ve ekonomik krizin bulutlarıyla kaplanmıştı. Ancak bugün Irak ulusal konsensüsünün yokluğunun, tüm etnik ve ırk temelli oluşumlarıyla birlikte Iraklı çoğunluğu kendine çekmesine şaşırıyoruz. Bu artık ülkenin siyasi sürecinin ayrılmaz bir parçası haline geldi. Bunun sebebi, İran'a bağlı tarafların sahnenin üzerinde yükselme ve başarısızlık durumunda sahneyi sabote etme eğilimidir. Irak hükümetinin dönüşümü ve Kazımi’nin yaptıkları konusunda ne kadar iyimser olursak olalım ve Sadr ne derse desin gizli oluşumlar hala müdahale etmeye devam ediyor, mezhepçilik temelli dışlama siyaseti sürdürülüyor ve İran'ın Irak'ın siyasi kararlarına hakim olmasına izin veriliyor. Mevcut aşamada Iraklıların ülke çıkarlarını mezhep çıkarının üstünde tutması ve ülke kararının kimseye bağımlı olmaması gerekiyor. Irak'taki umut ışığı parıltısını yitiriyor ve top onurlu Iraklıların sahasında.
Yemen, meşru hükümete darbe yapan, ülkenin kaynaklarına el koyan, hukuk ve devlet üstü bir grup tarafından işgal edilmiş ve Yemen halkı Husi eylemlerinin kurbanı olmuştur. Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon ülkelerinin tüm tarihi kararları, siyasi ve insani girişimleriyle birlikte bu grubun aklın ve mantığın sesine kulak vereceğine, barış ve istikrar arayışına gireceğine ve halkın taleplerini yerine getireceğine inandık. Fakat Yemen halkı hala emirlerini dışarıdan alan grubun sürekli sorunlar çıkarmasından ve süreci baltalamasından ızdırap çekiyor. Uluslararası toplum artık Yemen halkının trajedisinin İran rejiminin eliyle yaşandığı kanaatine vardı. Çünkü İran, tüm çözümleri bir çıkmaza sürüklüyor ve nükleer program dosyasında pazarlık adına tüm uluslararası çabayı tüketiyor. Pazarlık, takas ve oyalama, Tahran'ın uzun bir zamandır takip ettiği yöntemlerdir.
Filistin, maalesef politikacılarının kurbanı oldu. Filistin davası İran’la takas edildi, birçok taraf onu kendi gündemi ve çıkarları için kullandı. Bunlar ağır ve yakıcı sözler, fakat gerçek. Filistin uzlaşısı istikrar ve süreklilik sağlayamaz. Çünkü taraflar bir anlaşmaya vardıktan hemen sonra yine bir anlaşmazlık patlak verir ve birbirlerini hainlikle suçlarlar. Gerçekten Filistin davası için tiksindirici bir hal alan bu durum, meselenin uluslararası arenadaki etkisini de zayıflatmaktadır. İran'ın himayesindeki kötülük ekseni bölgenin istikrarına hizmet etmiyor. Hizbullah, Husiler ve Hamas gibi vekilleri herhangi bir siyasi ilerlemeyi engelliyor, çatışmanın alanını genişletmeye ve diğer ülkeleri çatışmaya dahil etmeye çalışıyor.
İran’ın bu ülkelerin dokusuna sızabilmesinin sebebi siyasi ve kültürel farkındalığın olmaması, kırılganlığı ve modernleşmenin yavaş seyridir. Ayrıca toplumsal dokuya hâkim olan ideolojiler, aşiretçilik ve değişim tekerini döndürebilecek örgütlü bir toplumsal tabanın yokluğu da bunlar arasındadır. Ancak gelecek nesiller için hala umut var. Son iki yıl içinde Tahran’ın Basra, Beyrut ve Ramallah'a müdahalesine isyan eden yüzlerde bunu görmek mümkün. Durum böyle devam edemez. İran'ın şeytani, yayılmacı ve ideolojik dürtülerini durdurmak için uluslararası bir duruş gerekiyor. ABD Kongresi'nin tutumu, İran rejimine, dünyanın kaosu ve ideolojik hayalleri kabul etmediğine dair önemli ders vermek için doğru yönde atılmış ilk adımdır. Uluslararası toplum, uluslararası hukukun ilkelerine ve devlet mefhumlarına boyun eğdirmek için İran rejimine karşı yaptırımlarını yoğunlaştırabilir.
TT
Tahran’ın müdahaleleri ve Arap dünyasının durumu
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة