Ukrayna-Rus savaşının hikayesini anlatmak ve içinden ders çıkarmak için henüz çok erken.
Savaş tüm alanlarda ve birçok cephede hummalı bir şekilde devam ediyor. Özellikle orta ve uzun vadede kayıp ve kazançları birbirinden ayırmak ve çatışan tarafların pozisyonlarını değerlendirmek mümkün değil.
Bununla birlikte özellikle dördüncü ayının arifesinde hararetli seyri ve sert yankıları ile Doğu’da ve Batı’da düşünce kuruluşlarını ve medya araçlarını meşgul eden bu krize küresel medyanın eşlik etmesiyle bazı sonuçlar ortaya çıkmaya başladı.
Birçok taraf, bir yandan Rus medyasının, diğer yandan Batı'nın Ukrayna'daki savaşı ve bunun yansımalarını ele alış biçimini tanımlamak için çok çaba sarf etti.
Ancak dünyanın diğer bölgelerindeki medya araçlarının bu yıkıcı krizle başa çıkma şeklini ele alanların sayısı hala çok az.
Şahsen ben bu krizle ilgili bilgilerini inşa etmek ve bunları güncellemek için Batı medyası ile sınırlı kalanların, krizin gidişatı ve taraflarının konumları hususunda rasyonel ve adil bir öz muhakeme yapmalarını sağlayacak bir konumda olacaklarını sanmıyorum.
Özetleyecek olursak, Avrupa ve ABD’deki Batılı popüler ve prestijli medya kuruluşlarından Ukrayna krizine ilişkin bilgi ve analizleri okuyup Batılı olmayan medya kuruluşlarının ve düşünce merkezlerinin yayınladıklarını ve yazdıklarını gözden geçirmeyenler, şu anda Putin’in ‘şeytan’ ve Rusya’nın ‘kötü saldırgan taraf’ olduğunu düşünüyorlar.
Krizin sonucunu Moskova için aşağılayıcı bir yenilgiye ve ‘maddi ve manevi üstünlüğü olan’ Batı’nın desteklediği ‘iyi’ Ukrayna için maddi ve manevi bir zafere indirgiyorlar.
Ne yazık ki bu düşünce sadece Batılılar veya Batı'da yaşayanlarla sınırlı değil. Dünyada krizler ve dönüşümler açısından neler olup bittiği hususunda bilgilerini inşa ederken Batı ‘medyasını’ takip etmeye alışmış -bunun sebepleri burada sayamayacağımız kadar çok- Batılı olmayan kişiler de bu düşüncede.
Batı medyasının büyük bir kısmı, bu kriz ile ilgilenirken pek çok durumda haberin sapmasına yol açacak şekilde taraflı ve önyargılarla dolu haber yapma tutumu içerisine girdi.
Üç aydan fazla bir süre önce bu kriz patlak verdiğinden beri, dünyada neler olup bittiğini anlamak ve buna ilişkin bir fikir ve izlenim oluşturmak için kendilerini Batı medyası ile sınırlayan birkaç Batılı diplomat ve politikacıyla ve bir çok Arap siyasi ve entelektüel seçkinle konuşma fırsatı yakaladım. Sonuçlar şok ediciydi. Çünkü aralarında ‘Rusya, uzun yıllar var olmayacağı stratejik bir kayba gidiyor’ şeklinde bir nevi geleneksel bir fikir birliği olduğu ortaya çıktı.
‘Antropoloji ve Sömürgecilik’ (Anthropologie et colonialisme) adlı meşhur kitabında Gérard Leclerc, Batı’nın diğer bölgelerin halklarına nasıl baktığını ortaya çıkarmaya çalıştı. Amacı ‘yapısal önyargılar’ olarak bilinen şeyin kolektif performans üzerindeki etkisini açıklığa kavuşturmaktı. Batılı saha araştırmacılarından birinin sözlerini şöyle aktarmaktadır:
“Kontrole tabi olan bir gruba karşı herhangi bir galibin yapmayacağı şekilde halkları inceledik. Onların tarihlerini, geleneklerini, ihtiyaçlarını, zayıf noktalarını ve hatta önyargılarını biliyoruz. Bu hususi bilgi, gerekli reformu gerçekleştirmek için kullanılabilecek politika rehberliği için bir temel oluşturmamıza olanak sağladı.”
Bu paragraf gibi hiçbir paragraf, ‘galip’ Batı'nın ‘kontrol edilen’ halklara karşı kibrini özetlemeye ve ‘gerekli reformu’ gerçekleştirmek için ‘gerekli çözümleri bulma’ yeteneğini iddia etmeye yetmez. Aslında dünya, görüşü kıt, ifadesi kaba ve hükmünde adaletsiz olan bu anlayıştan daha karmaşık bir hale geldi. Öyle ki, Ukrayna'daki hararetli çatışmanın sonuçlarına ilişkin Batı’nın bu peşin hükmünü benimseyenlerin çoğu, pozisyonlarını yeniden gözden geçirmeye başlarken, aynı zamanda Rusya'nın ‘kararlılığı’ ve Batı'nın buna karşı koymadaki ‘kafa karışıklığına’ ilişkin haberleri incelemeye başladılar.
Küresel medya yaklaşımının başka boyutundan bakacak olursak, örneğin bazı Arap medya kuruluşlarının -reddedilemez eksiklikleri olmasına rağmen- bu krizle başa çıkmada nesnelliğe daha yakın olduğu anlaşıldı. Öyle ki bu medya kuruluşları takipçilerine gelişmeleri daha iyi anlamalarını ve gerçeğe daha yakın yargılar oluşturmalarını sağladı. İletişim teorisyenleri, medya tarihi boyunca önemli konulara yaklaşırken yapısal önyargıların önemini gözden kaçırmamışlardır. Çalıştığınız coğrafi konum, etnik kökeniniz, kültürel arka planınız, kişisel tercihleriniz ve içinde büyüdüğünüz başlıca siyasi anlatıların tümü, haberinizin çerçevesini oluşturacak ve onu gerçeklerden saptırabilecek faktörlerdir. Ancak bu faktörleri etkisiz hale getirme yetiniz, adalet ve nesnellik değerlerindeki zaferinizi ölçen mihenk taşı olarak kalacaktır.
Bugün, Rus totaliterliğinin ve Batılı yapısal önyargıların Ukrayna krizi ile ilgili haberleri çarpıttığı ve bazı Arap basın yayın organlarının bu krizi daha dengeli bir şekilde yayınlayabildiği kanısına varmak için yeni bir nedenimiz var. Arap medyasındaki bu gelişimi diğer platformlarda da görmeyi umuyoruz.