İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Washington-Tahran...Maksimum baskılar ve çok taraflı ortaklıklar

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) geçtiğimiz Çarşamba günü İran’ın nükleer ihlallerine ilişkin raporunun ardından Kongre Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Senatör Robert (Bob) Menendez şöyle bir soru sordu: “Tahran'ın son aylarda kaydettiği tüm ilerleme, Biden hükümetinin tutumunu değiştirmesi için yeterli değilse, daha neye ihtiyacı var?”
Söz konusu soru, özellikle yüzde 60'lık zenginleştirilmiş uranyum stokunun 43 kilogramın üzerine çıkarıp,  yüzde 90 seviyesine ulaşılmasının ardından  neredeyse gerçeğe dönüşen bir saplantıyı, yani İran'ın nükleer silahlara sahip olmasını barındırıyordu. Yeni I-R6 santrifüjleri göz önüne alındığında, İran'ın kendisini nükleer güç olarak ilan etmesi için on güne ihtiyacı var.
Tahran herkese karşı kayıtsız görünüyor. UAEA’nın raporuna ‘Peki şimdi ne yapacaksınız?’ der gibi nükleer faaliyetlerinin izlendiği 27 kamerayı kapatarak yanıt verdi.
ABD'nin Tahran'la ilişkilerinde hem Biden döneminde, hem Trump yıllarında hem de 2015'te Barack Obama'nın imzaladığı kötü şöhretli anlaşma nedeniyle ölümcül hatalar yaptığı bir sır değil. Hatta Ronald Reagan döneminde İran-Kontra ya da Irangate skandalı olarak bilinen olaydan bu yana İranlılara karşı tavizler veriliyor. Bu durum, İranlıların talep çıtasını yükseltmesine ve ABD’lilerin peşlerinden koşup durmalarına yol açtı. Bir oyalamaya ve stratejik hedeflerine mümkün olduğu kadar ulaşmak için taktiksel olarak topu tekrar tekrar karşıya atmaya neden oldu.
Washington daha önce bilmediği, belki de iç çatışma zamanından beri eşi görülmemiş baskılar ve bölünmeler altında sersemlemiş gibi görünürken, İran, uluslararası sahneyi izliyor. Rusya'nın nükleer caydırıcılığının, genel olarak NATO'nun ve özel olarak ABD'nin durumu Ukrayna lehine çevirme yeteneklerini nasıl azalttığını görüyor.
 Geçtiğimiz 24 Şubat’tan bu yana yaşananlar, mollaları nükleer eşiğe yaklaşmaya devam etmek için her zamankinden daha fazla teşvik etti. ABD’liler, 6 Ocak 2020’de Kongre'nin baskınından sonra olanlarla boğuştuğu bir zamandan geçiyor. Aslında asıl amaç, eski Başkan Trump'ı tekrar 2024 başkanlık yarışına döndürme girişimini engellemek. Biden'ın başı dertte gibi görünüyor. Beyaz Saray'a girdiği, yani İran'la nükleer anlaşmayı canlandırma ve kendini en büyük düşman olan Çin ejderhasına adamak iddiasını kaybediyor gibi görünüyor. Yeni bir anlaşmanın hikayesinin birkaç hafta içinde bitebileceğini hayal etti!
ABD Başkanı’nın en tatlısı bile acı olan iki seçeneği var:
Birincisi, İran'ın her geçen gün artan taleplerine boyun eğmek ve bunun temelinde tüm yaptırımların kaldırılmasının ardından İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun terör örgütleri listesinden çıkarılması ve 2018'de Trump ile olduğu gibi, herhangi bir Başkan’ın anlaşmadan çekilmesinin tekrarlanmaması için bir garantör olarak herhangi bir yeni anlaşmanın Kongre onayından geçmesi yatmaktadır.
İkincisi, İran'ın taleplerinin reddedilmesi ve zaten bir gerçeklik olan diplomasinin başarısızlığının ilanıdır. ABD Özel Elçisi Robert Malley, Senato huzurundaki ifadesinde, anlaşmaya varma umudunun çok zayıf olduğunu değerlendirdi.
Ancak bu seçenek, özellikle ABD için hem yurtiçinde hem de yurtdışında bu hassas ve zor zamanda tehlikeli ve etkileyicidir. İranlılar akıllarını yitirecek ve bunu nükleer planlarını tamamlamak için büyük bir fırsat olarak görecekler. Daha fazla füze ve denizlerde genişleme ile bağlantılı olarak, Yemen, Suriye, Lübnan ve Irak'taki milis ahtapot partilerini harekete geçirmenin yanı sıra, ateşe daha fazla benzin dökmeye çalışacaklardır.
Bu, meselenin bir kez ve ebediyyen ABD’nin eylem çemberinden çıkarıldığı anlamına mı geliyor?
Belki de Trump'ın maksimum baskı taktiklerini yoğunlaştırmayı tekrar düşünmek işe yarayacaktır. Ancak bireysel değil, çok taraflı bir çerçevede.
Bu bağlamda Washington, bölgedeki müttefikleriyle koordinasyonun önemini bir kez daha anladı. Bir kez geri çekilmeyi önermenin, uluslararası bir kutupsal etki gücü olarak kendisine zarar vereceği kesindir ki bu, göze alamayacağınız bir lükstür.
Son füze savunma projesi, Washington'ın, dostlarının ve müttefiklerinin İran'ın genişlemesi karşısında neler yapabileceğine dikkat çeken, mutlaka adımlar gerektiren düzeltici bir adım olarak mı geldi?
Belki de Washington şimdi sadece Ortadoğu ve Basra Körfezi'ni değil, Venezuela'nın İran ile askeri iş birliğini planladığı tarihsel jeopolitik arka planını da düşünmeli. Nikaragua, İranlıların müttefiki olan Rusların güçlerini topraklarına yerleştirmesine izin veriyor. Bu, Monroe Doktrini'nin çöküşüdür. Peki, buna ne demeli?
Amerika, Kovid-19, umutsuzluk ve can sıkıntısı arasında.
Allah'ın izniyle bir sonraki makalede görüşmek üzere.