İyad Ebu Şakra
Siyasi analist, tarih araştırmacısı
TT

Ukrayna savaşı hesaplarının Ortadoğu ve Uzak Doğu'daki yansımaları

Demokrat yönetiminden Cumhuriyetçi “muhalefetine” kadar Amerikan siyasetinin koridorlarındaki bariz kafa karışıklığına rağmen, şahsen, ister doğaçlama isterse yanlış hesaplar düzeyinde olsun işlerin biz “dışarıdakilerin” gördüğü kadar kötü olamayacağına dair güçlü bir hisse sahibim.
Daha da ileri giderek; Washington'daki çıkarların çakışmasını ve karar alma mekanizmalarını az da olsa bilenlerin, sonuçları asgari düzeyde hesaba katma, özellikle küresel güvenliği ilgilendiren konularda etki ile tepki arasındaki ilişkiyi anlama, büyük güçlerle çatışma ve stratejik müttefiklerle ilişkileri germe korkusu olduğunu takdir ettiklerini söylemek isterim.
Tabii ki her zaman sürprizler vardır. Belki de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Ukrayna dosyasını yönetme şekli, ondan şantaj yapmasını ve pozisyon birliğini bozmaya çalışmasını bekleyen Batı başkentlerini, özellikle de Washington'ı şaşırttı. Ukrayna dosyasını son birkaç aydır gördüğümüz şekilde yönetmesini beklemiyorlardı. Herkes Putin, düşünceleri, siyasi kültürü ve yaklaşık çeyrek yüzyıldır sürdürdüğü milliyetçi "intikamı" hakkında çok şey biliyordu. Aynı şekilde Çeçenistan, Gürcistan ve Kırım'dan başlayarak Suriye'ye kadar herkes onun bugün Ukrayna'da yaptığının “provalarını” izlemişti. Putin geçmişte olmadığı gibi bugün de Moskova'nın 1990'dan önce olduğu gibi dünyayı kontrol eden “kutuplardan” biri olmadığı gerçeğiyle uzlaşamıyor gibi görünüyor.
Rus ulusal vicdanındaki yara derindi. Halen de öyle... “Rus İmparatorluğu”nun ve ardından “Sovyetler Birliği”nin oluşumlarının Moskova'nın yörüngesi, gölgesi ve iradesi dışında yaşayamayacağını kanıtlama çabası kalıcı ve devamlıdır. Sovyetler Birliği'ni Batılı askeri ittifaklarla kuşatma politikası, Rus "aparatçik"lerinin gözünde geçici bir deneyim değildi. Rus aparatçikler Sovyetler Birliği’nin ihtişamı, şanı ve egemenliği rüyasını çok geçmeden uluslararası sol ve “halklar arasındaki dostluk” projesinden, katılığının nedenlerini ve aynı zamanda gerekçelerini Fukayama’nın çökmekte olan “Tarihin Sonu" teorisinde belirttiği gibi Batı karşısında yenilgiden türeten bir Slav ulusal dirilişi projesine dönüştürdüler.
Vladimir Putin dün, Petersburg Dünya Ekonomik Forumu'nda meydan okuyan ve kendine güvenen bir tonda konuşurken, yedeği ve yardımcısı Dmitry Medvedev, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Şansölyesi Olaf Scholz ve İtalya Başbakanı Mario Draghi tarafından gerçekleştirilen, Ukrayna Cumhurbaşkanı Vlademir Zelenskiy ile bir toplantı ve bazı harap bölgeleri gezmeyi içeren dayanışma "manevrasıyla" alay etmeyi seçti. Ancak Moskova ve Washington'ın uzun süredir tatbik ettiği "psikolojik savaş" bir yana, mevcut atmosferi her iki taraf için de tartışmasız bir dizi arka plana bağlayanlar da var.
Moskova, kasım ayı başında düzenlenecek ve Kongre'nin her iki kanadının denklemlerinde Cumhuriyetçiler lehine bir değişikliğe tanık olabilecek ara seçimlere birkaç ay kala, ABD Başkanı Joe Biden'ın pozisyonunun nispeten zayıf olduğunun farkında. Bu nedenle şimdi uluslararası kuşatma ve ekonomik savaş yoluyla Moskova üzerindeki baskıyı yoğunlaştırmaya ihtiyacı var.
Bu uluslararası kuşatma Avrupa sahnesinde ilerliyor. Ancak dünyanın diğer bölgelerinde başarılı olmasının garantisi yok. Avrupa Birliği'nin en büyük üç ülkesinin (Almanya, Fransa ve İtalya) liderlerinin Washington'a ve Ruslara karşı Ukrayna liderliğine desteklerini teyit ettikleri doğru. Ukrayna topraklarında yaşananların, “tarafsızlığı” seçen, Moskova'yı kışkırtmaktan ve düşman olmaktan kaçınan Finlandiya ve İsveç gibi birçok ülkenin kaygılarını uyandırdığı da gerçek. Bu iki ülke Kuzey Avrupa'da stratejik bir “caydırıcılık durumu” yaratma umuduyla Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'ne (NATO) katılmanın cazibesine kapılmak zorunda kaldılar. Ancak Avrupa'daki pek çok kişinin "NATO"nun caydırıcılık garantileri sunmadan doğuya ve kuzeye doğru genişlemesini, çatışma risklerini artıran bir gelişme olarak gördüğü de doğru. Buna ek olarak, Avrupa'nın ABD'nin Ukrayna konusundaki pozisyonuna verdiği destek - birçok kişinin gözünde - özellikle Avrupa Kıtası’ndaki yüksek ekonomik maliyetler ve bir dizi ülkenin iç koşulları ışığında göründüğünden daha az sağlam ve kuvvetli. Ayrıca son zamanlarda sürünün dışında hareket eden ve Avrupa Birliği politikalarına direnen, dahası Putin ile iyi ilişkileri sürdürmeye önem veren ve Moskova'nın tutumunu anladığını ima eden Macaristan Cumhurbaşkanı Viktor Orban gibi Avrupalı liderler de var.
Dİğer yandan Avrupa dışında, fitilini ateşledikten sonra kazanmaktan başka seçeneğinin olmadığını herkesten daha iyi bildiği Ukrayna savaşında Putin’i ilerlemeye teşvik edebilecek bir ortam var.  Washington'ın Ankara ve Tahran ile şu an karışık olan ilişkileri göz önüne alındığında, Avrupa kuşatmasının güney ve doğuda tekrarlanması pek olası değil. Rusya'nın geleneksel nüfuz alanının güney sınırlarında, Türk ve İran ağır güçlerinin yokluğunda ABD yönetimi, manevra ve mutabakatlarının yelpazesini genişletmek zorunda kalacak.
Yeni siyasi haritalara aday olan Ortadoğu'da, 2011'den bu yana birçok kavram yıkıldı. Müttefik ile dost ve düşman ile tarafsız arasında net bir tanım çizgisinin yokluğunda, bölgesel güçlerin hem Washington hem de Moskova ile hesapları değişti. Bu nedenle, birkaç istisna dışında, Ortadoğu’da herkes iki başkentten birine karşılıksız mutlak taahhütler sunmayı önce zihninde tartıp dikkatlice düşünüyor.
İran liderliği, Washington ile nükleer pazarlığında ve Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'deki jeopolitik yansımalarında halen Ruslarla yakın bağlarından güç alıyor. Türkiye’ye gelince, uyarılara ve ricalara rağmen Rusya ile hava savunma sistemi için anlaştığında Washington'ı kızdıran Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ülkesinin NATO içindeki "veto" hakkından zekice yararlanıyor ve Finlandiya ile İsveç'in ittifaka katılımına karşı kullanıyor.
Bu arada her iki yöndeki temasların ve ziyaretlerin artmasının kanıtladığı gibi, hem Washington hem de Moskova'ya karşı Arap ve İsrail hesaplarının mevcut ve hassas olduğunu belirtmek gerekir. Ukrayna savaşından sonra Avrupa'nın doğalgaz ihtiyacının Doğu Akdeniz havzasındaki doğalgaz kaynaklarına ek bir boyut kazandırdığına şüphe yok.
Bununla birlikte ABD-Rus çatışmasının hesaplarındaki en ciddi unsur, Çin'in davranışı, Pekin'in aldığı ve gönderdiği mesajlar olmaya devam ediyor. Buna iki taraf arasındaki "posta kutusu"na dönüşen Tayvan da dahil.
Ukrayna savaşı, 1989'da "Berlin Duvarı"nın yıkılmasından bu yana -Amerikan gözetimi ve bakımı altında- Avrupa topraklarında devam eden huzursuz bir arada yaşamı bozdu.
Peki, Doğu Asya'nın Tayvan Boğazları üzerinden huzursuz bir arada yaşaması ne kadar sürecek?