Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Verme hakkını kullanarak mutlu ol

Hayatta insanı en çok mutlu edecek şeylerin başında insanın kendisini işe yarar hissetmesi ve bir şeyler vererek karşıdakini mutlu etmesi gelir. Vererek insanın kendisini mutlu etmesi bir haktır. Sen, kendini bu haktan mahrum etmemelisin.
Bazı insanlar, hayatın tadını çıkarma adına verme haklarını kullanmayı unutabilmektedirler. Çünkü daha parlak bir kariyer, markalı giyecekler, daha çok gelişmiş bir cep telefonu, daha lüks bir araba, daha büyük ve daha güzel bir ev, yeni tatil mekânları vb. şeyler onları meşgul etmekte, vererek mutlu olabilme haklarını kullanmalarına engel olmaktadır. Bunlara karşı sen tedbirini almalısın.
Sana yol göstermek amacıyla gönderilen hayat rehberini ve yapılan uyarıları dikkate almadığın zaman sadece mutlu eden güzellikler ile  haz veren, geçici olarak tatmin eden şeyler arasında aşılmaz bir sınır koyabilirsin. Oysa seni en iyi tanıyan ve sana hayatını doğru bir şekilde yaşayabilmen için rehber gönderen Yaratıcı, mutlu olmanın yollarını göstermektedir. Hayat kılavuzu olarak gönderilen Kitab’ın birçok ayetinde sahip olduklarından başkalarına vermen ve iyilik yapman gerektiği konusunda tavsiyeler bulunduğunu hatırla:
Sana verilenlerden infak et/harca,[1] zekatını[2] ve sana verilen ürünleri hasat ettiğinde hakkını ver,[3] ihsan et/iyilikte bulun,[4] başkalarına iyilik yap/iyi muamelede bulun.[5] Eğer bakımlarını üstlendiğin yetimler varsa haklarını ver.[6] Evlendiğin zaman eşine mehirini ver[7]…
Nefsini cimrilikten yani “vermeme hastalığından” koruyabilirsen felaha erecek kurtulacaksın.[8] Nefsinin cimriliğini, açgözlülüğünü ve ihtirasını engelleyemezsen, hem dünyada ve hem de ahirette mutluluğu elde etme imkânını kaybetmişsin demektir.
Sahip olduklarından vermediğin sürece birre/erdeme ve iyiliğe ulaşabilmen mümkün olmadığına göre, yaşadığın şu günleri iyi değerlendirmelisin. Çünkü  tam da fırsat değerlendirme zamanıdır bu günler. Vererek ve fedakârlık yaparak Allah’a yakınlaşabilmenin en güzel zamanlarından birisi olan “Kurban Bayramı” arifesindesin. En çok sevdiklerinden ve kendin için en değerli olanlardan başlayarak İbrahimce ve İsmailce bir fedakârlık ve teslimiyet ile Allah’a yakınlaşabilmenin yollarını arayıp bulmalısın. Böylece “verme hakkını” kullanarak sevdiklerinden vermiş ve sevdiğin şeyleri Allah rızası için feda etmiş olursun. Çünkü sahip olduklarınla sadece kendini değil sahip olmayanları da sevindirmekle yükümlüsün. Unutma!
Eğer “verme hakkını” kullanmana mani olan engeller varsa onları araştırıp bulmalısın. Ali Şeriati’nin, “Senin İsmail'in kim?” sorusu gibi sen de kendine benim engelim kim, ne? sorusunu sormalısın. Seni sahip olduklarından vermeyi alıkoyanı ancak sen bilebilirsin, başkası değil. Verme hakkını kullanmana engel olan şey, eşin mi, işin mi, sevdiklerin mi, statün mü? Bunu sen bulmalısın! Ardından seni vermekten alıkoyanı bertaraf etmelisin. Eğer Allah'a yaklaşmak istiyorsan, mutlaka sevdiğin şeylerden vermen gerek. Verme hakkını ve vermenin sana kazandıracağı mutluluğu hiç kimsenin senin elinden almasına müsaade etmemelisin.
Kelime anlamı “yakınlaşmak” olan kurbanı vesile kılarak Allah’a yakınlaşmalısın. İblis’in araya girerek seni vermekten, fedakârlıktan ve yakınlaşmaktan alıkoymasına izin vermemelisin. Bu yüzden en etkili silahını/taşlarını alıp ona hücum etmeli ve onu yere sermelisin. Gücünün yetmeyeceğini hissettiğin anda Yüce Rabb’inin “kendisine sığınma emrini”[9] hatırlayarak, kendine parçalanmayacak bir kalkan edinmelisin. Bütün engelleri aşıp hedefine ulaştığın zaman bayram yapmayı hak edebilirsin.
Verme hakkını kullanarak kendini arındırdıysan ve Kurbanınla kurbiyet/yakınlık kazanabildiysen en Yüceye “Bayramın mübarek olsun!”
Hayırlı bayramlar.

[1] el-Bakara 2/195,254,267; en-Nisâ 4/39
[2] el-Bakara 2/43,110
[3] el-En’âm 6/141
[4] el-Bakara 2/195; 28/77
[5] el-Mümtehine 60/8
[6] en-Nisâ 4/3
[7] en-Nisâ 4/4
[8] el-Haşr  59/9; et-Tegābün 64/16
[9] el-A’raf 7/200