Mustafa Fahs
TT

Kazımi’nin misyonu... Suudilerin rızası ve İran'ın ihtiyacı

Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi, Riyad ve Tahran arasındaki girişiminde başarılı oldu. İki başkent, aylarca süren tartışmaların ardından aralarındaki buzları eriten diplomatik bir plan yapmaya yakın. Bağdat söz konusu tartışmaları tam bir gizlilik içinde yönetti. Hatta iki taraf (İran ve Suudi Arabistan), tartışmaların başarılı olması için geçen dönem boyunca ayrıntılardan uzak, olumlu ve kısa açıklamalar yapmakla yetindi. Bağdat, Nisan 2021'de Riyad ve Tahran arasındaki görüşmelerin ilk turunun başladığını duyurduğu andan bu zamana kadar ilgililerin tümü çalışmalarının bitişi için bir tarih vermedi ve bağlayıcı bir zaman sınırı koymadı. Bu da Bağdat'a görevini tamamlaması için yeterli bir zaman vermiş oldu.
Kazımi’nin Riyad ve Tahran'a yaptığı son ziyaretin ardından Tahran tarafından ilk kez iki taraf arasında her an Bağdat'ta üst düzey bir toplantının gerçekleştirilebileceğine ilişkin tahminler geldi. Tahran’daki bu kaynaklar, Kazımi’nin iki başkent arasında yeni bir tura çıkabileceğini veya yakın gelecekte bunlardan birini ziyaret edebileceğini öne sürdüler. Kazımi’nin bu hareketinin, iki taraf arasındaki meselelerin olgunlaştığı göz önüne alındığında, ABD Başkanı Joe Biden'ın Cidde ziyaretinden önce veya sonra gerçekleşmesiyle artık bağlantısı olmadığını kaydettiler. Bu da Riyad'la yakınlaşma konusunda daha acelesi olan tarafın Tahran olduğunu gösteriyor.
Kazımi’nin misyonu sona ulaşıyor gibi görünüyor. Güvenilir kaynaklar, İran rejimindeki piramidin başının Kazımi’ye gösterdiği çabadan dolayı bir teşekkür mektubu gönderdiğini bildirdi. Bu da hiç şüphesiz Tahran'ın Bağdat'ta Riyad ile diyaloğuna oldukça fazla bel bağladığı ve yıllarca kötü bir komşu olarak kendisini ittiği bölgesel yalnızlıktan kurtulmak için bunun gerçek bir fırsat olduğunu gösteriyor. İran yıllarca komuşlarının menfaatlerine zarar verecek her türlü sabotaj, yıldırma ve müdahale eyleminde bulundu. Ortak bir kültürel ve tarihi mirasa sahip olduğu daimi komşularını asla hesaplarında olmayan bölgesel seçeneklere başvurmaya iten saldırgan politikalar uyguladı. Bağdat’taki diyalog masasında ne Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) insansız hava araçları (İHA) ne balistik füzeleri ne de Marib cephesine yapılan baskı Suudi müzakerecilerin duruşunu sarsabildi. Suudi müzakereciler ortak ve değişmez bir vizyonla gelip İran sahasına topu fırlatırken İran tarafı güç merkezlerinin çokluğu ve merkezi bir karar merciinin olmaması nedeniyle kendi içerisinde bölünmüştü. Bu da İran'ın karar alma kurumları içindeki kafa karışıklığının ne kadar büyük olduğunu ortaya çıkardı ve İran’ın konumunu zayıflattı.
Kazımi, Suudilerin rızasını ve İran'ın ihtiyacını görmeseydi çabalarını sürdürmeyecekti. Başlangıçta bölgesel sorunlar ve stratejik mayınlarla dolu zorlu müzakereler olmasına rağmen yaptırımlar yüzünden bitap düşen ve omuzlarında dış nüfuz projelerinin, geçiş dönemini tehdit eden birikmiş iç krizlerin ve Viyana nükleer müzakerelerinin başarısızlığının yükü olan Tahran, Bağdat'tan yardım istemeye karar verdi. Bu da Riyad ile arasına inşa ettiği duvarda bir boşluk açmasına yardımcı oldu. Büyük ve bölgesel güçlerin kendilerini yeniden konumlandırdığı uluslararası bir an yaşanırken, İran’ın kendisi ve komşuları arasındaki gerilimi azaltmak için ihtiyaç duyduğu şey buydu. Büyük ve bölgesel güçlerin bu hamlesi, İran’ı bölgesel dönüşümler denkleminin dışına çıkarabilir. Bu da İran’ın yalnızlığını artırıp bölgesel varlığını bir grup başarısız rejim ve devletle sınırlayabilir.
Dolayısıyla Kazımi amacına ulaşmaya yakın. Kazımi’nin Bağdat'ı yorucu çatışmaların değil, büyük uzlaşmaların başkenti yaptığı tarihe geçiyor. Riyad iyi komşuluk ve ortaklığa yatırım politikasını pekiştirmeye çalışan, yükselen bir güç olduğunu kanıtlamaya yaklaşıyor. Ancak muhtemelen Bağdat'ta yapılacak olan tarihi bir toplantının arifesinde en zor şu sorular hala cevaplanmayı bekliyor: İran bu fırsatı değerlendirmeye hazır mı? Yönelimlerinde ciddi mi yoksa manevra yapıp zaman kazanmaya mı çalışıyor?