Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Arap lobisi eksikliği

Arap dışişleri bakanları ve hatta Körfez ülkeleri dışişleri bakanları toplantılarında Washington'da veya hareket özgürlüğü üzerinde bir nüfuz marjı olan herhangi bir etkin Batı başkentinde bir “Arap ya da Körfez lobisi” kurulmasının gerekliliğinden bahseden bir çalışma belgesi sunulduğunu hatırlamıyorum. Oysa bu konu "çıkarların korunması" için başat önceliklerden biri ve en azından ABD’de yasal. Arapların bu konudaki çabaları “süreksiz, tepkisel ve çoğunlukla bireysel”.
Hatırladığıma göre geçen yüzyılın yetmişli yıllarında, ABD'de yaşayan, kamusal meselelerde aktif olan Araplardan oluşturulan ve “AAA” (Arab American Association) olarak bilinen “Arap Amerikan Derneği”ni kurmak için çaba gösterilmişti. Ne var ki çok geçmeden dernek, bir yandan anlaşmazlıklar tarafından kemirildi, diğer yandan kendisini kurmak için hevesli ülkelerin Washington'daki büyükelçilerinin ihmaline uğradı. Sonra “Petrol Medya Komitesi” kuruldu. Millileştirme ve petrol fiyatlarındaki yükselişin ardından Körfez ülkeleri, enformasyon bakanlıklarının delegelerden oluşturulacak bir örgüt kurulması için alelacele çağrıda bulundu. Örgüt bir süre aktif olarak Avrupalı ​​ve Amerikalı siyasi gruplara kalkınma projelerini anlatmaya çalıştı, ama “AAA” gibi, hızla zayıfladı ve sonu bile deklare edilmeden tarihe karıştı!
ABD'deki İsrail lobisi veya diğer yerlerin yanı sıra Paris ve Londra'daki İsrail baskı grupları bahsine gelince, bu ayrı ve Yahudi inancına sahip insanların bu toplumlardaki eski varlığı, İsrail devletinin çıkarlarını savunmak için kurumsal bir şekilde benimsediği modern örgütlenmeyle ilintili dallı budaklı bir dosya. Gruplar, organize ve sadece politikacılarla değil, aynı zamanda medya ve akademik toplulukla da ilişkileri var.
Ancak asıl dikkat çekici olan, ideolojik ve düşünsel olarak Tahran'daki siyasi rejimden farklı olsalar da birçok milliyetçi İranlıyı İran'ın çıkarlarını savunmak için seferber eden İran lobisidir. İran'ın çıkarlarını açıklamak ve ardından savunmak için organize ve aktif bir şekilde faaliyet gösteren bir grup akademisyen ve aktivist (çoğunlukla eski İran solundan) bulunuyor. Bazıları kültürel, bazıları politik veya ekonomik alanda faaliyet gösteriyorlar. Farklı yönelimleriyle Amerikan siyasi yönetimlerinin mevcut İran rejimine yönelik resmi düşmanlığına karşın, bu gruplar bir etkiye sahipler ve ikna ettikleri çevreler genişliyor ve hatta bazıları Beyaz Saray'a bile girdiler.
Bu noktada insan ilişkileri ve insanlar arasında iletişimin önemine dair kişisel bir deneyimimi aktarmak istiyorum: Irak'ın Kuveyt'i işgali sırasında Londra merkezli "Kuveyt'in Sesi" gazetesinin genel yayın yönetmeniydim. Tunus'ta Kuveyt kültürel ilişkilerinden sorumlu kişinin tavsiyesi üzerine Tunuslu genç bir adam, günün konusu yani işgal hakkında konuşmak için ofisime geldi. Ona şaşkınlıkla şöyle dedim; “Tunus, Kuveyt-Arap iş birliği tacının mücevherdir. Kuveyt oradaki halkımız için yollar, elektrik santralleri ve birçok ekonomik ve kalkınma kurumu inşa etti, hal böyleyken Tunus hükümeti (Zeynel Abidin bin Ali) nasıl işgalimizi destekleyen bu pozisyonu benimser!?”
Genç adam şu karşılığı verdi: “Bizim Irak'ta tanıdıklarımız var, çeşitli Irak festivalleri kapsamında düzenlenen birçok seminere katılıyoruz. Böylece insanları tanıyor ve onlarla arkadaş oluyoruz. Ama sizi tanımıyoruz ve çok azımız bu yolun Kuveyt tarafından yapıldığını ya da şu elektrik santralinin Kuveyt’in Tunus’a bir kalkınma yardımı olduğunu biliyor, çünkü insani temasımız sınırlı”.
Bugüne kadar aklımda kalan bu diyalog, insan ilişkilerinin başkalarıyla iletişim kurmak için önemli ve hatta gerekli olduğunu tasdik ediyor. Bir dönem, özellikle kültür alanında ilgilenen herkes için pek çok farklı seminer düzenleyerek bunu telafi etmeye çalıştık, ancak zamanla bu toplantılar azaldı veya düzenlenme sebebi ve felsefesi unutuldu.
Sizi insani düzeyde tanımıyorsam, korkularınızı anlamıyorsam, umutlarınızı paylaşmıyorsam ya bana yabancısınızdır ya da “yok”sunuzdur. Zihnimde size dair imaj çapraşık ve hakkınızdaki algım başkaları tarafından aktarılanlardan geriye kalanlardır.  
Öte yandan, çarpıtma ve ötekini (yani Arapları, özellikle Körfez Araplarını) şeytanlaştırmak düşman güçlerin çıkarınadır. Bu nedenle çoğunlukla olumsuzlukları büyütür ve hatta abartır, görünür olsalar bile olumlulukları gizlerler.
Şu anda Batı medyasının (veya bir bölümünün) Arap-Amerikan zirvesi arifesinde Batılı yetkililere sorduğu sorular, bunun göstergesi ve delili olabilir. Bu soruların bir yandan politikacıyı zor durumda bırakmak, diğer yandan toplumlarımızı şeytanlaştırmak için sorulduğunu görüyoruz. Nitekim hakkımızda çok bilgi (hatta ilgi) sahibi olmayan politikacılar, izleyicilerde soruyu soranın varsayımlarının eksiksiz bir şekilde doğru olduğu (!) izlenimini bırakacak kadar sorular karşısında elleri ayaklarına dolaşıp ne diyeceklerini bilemiyorlar.
Lobi oluşturmak sadece diplomatik çalışmaları aktifleştirmek değildir. Diplomatik ilişkiler aktif olsa da, lobi, bireylerin eğitilmesi ve hareket kabiliyetlerinin geliştirilmesi kadar görev yaptıkları ülkenin diline hakim olmalarına da dayanır. Bu noktada yani dile hakimiyette Arap diplomasimizin büyük bir kesiminde utanç verici bir eksiklik olduğunu görüyoruz.
Lobicilik için kullanılabilecek başka geniş alanlar da var ve bunlardan biri de, okumak için bu ülkelere giden öğrenci gruplarına verilecek ulusal eğitim ve bilinçlendirmedir. Böylece her öğrenci, toplumunda olup bitenleri, emellerini ve umutlarını yorulmadan gittiği ülkenin toplumuna açıklayan bir elçiye dönüşebilir. Henüz kullanılmayan ve belki de düşünülmeyen başka bir alan da üniversiteler arası akademik değişim ve ne yazık ki minimum düzeyde veya aktif değil. Çünkü üniversitelerimizde buna yönelik organize bir plan bulunmuyor. Son olarak, Arapların idari veya teknik yapılarının mütevazi bir bölümünü işgal ettiği bir dizi uluslararası kurum da var.
Bu dosyada dillendirilmeyen ve hakkında sessiz kalınan husus ise, Arap sermayesinin çok sayıda ve büyük yatırımları olan sahipleri arasındaki etkileşim eksikliği sürekli farkındalık yaratmak, Arap meselelerini açıklamak ve Araplar hakkındaki çarpık imajı çürütmek için akademisyenler göndermek, toplantılar düzenlemek ve hatta Arapların sosyal bilimler alanında görev yaptıkları araştırma kürsülerini finanse etmek olsun bu dosyaya hizmet etmek için ciddi bütçeler ayırmak konusundaki isteksizlikleri. Oysa kurumlar inşasına ve insani ilişkiler için köprüler kurmaya kolaylık sağlayan Batı hukuk alanı bütün bunlara genel olarak olanak tanıyor. Ötekinin kültürümüz ve insani katılımlarımızla ilgili çarpık algısından kısmen mesajlarımızı iletmek amacıyla genel bir kültür ve yerel bir dile sahip, iletişim kurabilen kadrolar oluşturmak için modern ve mevcut araçları kullanmak konusundaki ihmalimiz sorumlu.
Son söz; maddi ve insani kaynak eksiğimiz yok, eksiğimiz hızlı değişim çağında irade eksikliği ve konuyu bilimsel şekilde ele almamaktır.