Emir Tahiri
İranlı gazeteci-yazar
TT

Putin'in hayali dünya düzeni

Altı aydır devam eden ve görünüşte kârsız olan bir savaş, bir komutanın özgüveninde ne kadar büyük bir fark yaratabilir... Moskova, Ukrayna savaşından acı çekerken Vladimir Putin, Puşkin'in ünlü şiirindeki Büyük Petro Anıtı’na benzer şekilde, vahşi atından iniyor ve hatta mütevazi kitlelerin arasına karışıyor gibi görünüyor. Vladimir Putin, geçen ay Türkmenistan'ın başkenti Aşkabat'ta bu yeni haliyle göründü. Aynı şekilde bu hafta Tahran'a yaptığı ziyarette de bu yeni görünümü tekrarlandı.  
Putin’in yeni görünümünün ilk göstergesi, birkaç saat içinde geri döndüğü her zamanki ziyaret tarzı yerine uygun resmi ziyaretlere gitmeye hazır olmasıdır. Bu kez, koronavirüs ile mücadele için, yabancı muhataplarını kendisinden mümkün olduğunca uzak tutacak 8 metrelik masasına dair herhangi bir işaret yoktu. Oysa bu sefer yalnızca kıdemli ev sahipleriyle değil, toplantıda bulunan herkesle tokalaşmayı tercih etti.
Aşkabat'ta kendisini biraz daha uzun gösteren ayakkabılarını giymedi. Bu haliyle Türkmenlere, Orta Asya'nın kadim cüce tanrısı Tengri’yi hatırlattı. Buradaki en yüksek dağ zirvesinin sahibi olan Tengri, hediyeler dağıtmak için gelirdi. Putin’in ise elinde bir kalemle geldi. Türkmenistan, İran ve Hazar Denizi'ne kıyısı olan diğer ülkelerin ekonomilerinde benzeri olmayan milyarlarca lirayı enjekte etmek amacıyla, bir dizi “anlaşma” imzalamak için bu kalemi kullandı. Fakat hepsi bu da değildi. Putin'in “yeni bir çok kutuplu dünya düzeni yaratmak için katı hükümetlerin bir arada durma ihtiyacı” gibi yeni bir mesajı da vardı. Bunu yeni bir fikir olarak öne sürdü ve tüm ulusların “kendi kendilerine örgütlenmelerine ve hedeflerini arzu ettikleri gibi takip etmelerine” izin verilmesi gerektiğini söyledi.
Elbette onun bu yeni fikri “yeni” olmamakla birlikte savunulamaz da. ABD’li diplomat George Kennan, Soğuk Savaş'ın erken aşamalarında bu girişimi başlatan ilk kişiydi. Sonra Sovyetler Birliği’nin çöküşünden ve Çinli komünistlerin kapitalizmi seçmesinden bu yana klişe bir terime dönüştü. Her halükarda birbirine zıt birçok kutuptan oluşan küresel bir siyasi sistem, kaos için kesin bir reçetedir. Putin ve ondan önce Kennan'ın düşüneceği şey çok kutuplu değil, “çok merkezli” bir dünya düzenidir.
Her zaman birçok resmi veya gayri resmi siyasi, ekonomik ve askeri gruplaşmalar ve ittifakların oluşturduğu çok merkezli bir dünya sistemi oldu. Öyle ki Bağlantısızlar Hareketi, Soğuk Savaş sırasında Birleşmiş Milletler üyelerinin çoğunu içeriyordu. Ayrıca Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) ve Varşova Paktı kuruldu. Daha küçük askeri ittifaklardan veya ikili savunma anlaşmalarından bahsetmiyorum bile... Bu çok merkezli bir sistemin parçası olarak Arap Birliği, Amerikan Devletleri Örgütü, Afrika Birliği, Avrupa Birliği (AB) ve İngiliz Milletler Topluluğu da bulunuyor. Bunlara zamanla başka “merkezler” eklendi: Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, Yediler Grubu (G7), Sekizler Grubu (G8), Yirmiler Grubu (G20), Güney Amerika Ortak Pazarı (MERCOSUR), Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) ve Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu... Tüm bunlara Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana Rusya önderliğinde kurulan “merkezleri” de eklemeliyiz: Bağımsız Devletler Topluluğu (ironik olarak Rusya ve Ukrayna'yı içermektedir), Avrasya Ekonomik Birliği, Şanhay İşbirliği Teşkilatı, Rusya'nın önemli bir üyesi olduğu BRICS, Rusya'nın “yardımcı” üyesi olduğu İslam İşbirliği Teşkilatı.
Bütün bu grupların üyelerini bir araya toplasak Birleşmiş Milletler'in (BM) 193 üyesinin neredeyse tamamının çok merkezli bir sistem içinde olduğunu görürüz.
Putin şu an İran, Türkiye ve Mısır'ı Rusya liderliğindeki Avrasya Ekonomik Birliği’ne davet ediyor. Bunun için tuhaf dünya görüşündeki bazı çelişkileri ortaya çıkarmaya hazır. Örneğin, Ukrayna'nın işgali görünüşte NATO'nun bölgesel “genişlemesini” engellemek içindi. Fakat şu an NATO üyesi olan Türkiye’nin Suriye topraklarından neredeyse Donetsk kadar bir kısımda söz sahibi olduğu şu zamanda yüzünü ters yöne çevirmeye hazır. Aynı şekilde Putin, İran'ın can çekişen petrol endüstrisini canlandırmak için 400 milyar dolar yatırım yapmak istediğini söylüyor fakat Çin başta olmak üzere ‘kahverengi’ petrol piyasasına indirimler yaparak İran'ın petroldeki pazar payından mümkün olduğunca fazlasını almaya çalışıyor. Ayrıca Putin yeni dünya düzeninin her ülkenin kendi yaşam biçimini seçmesine izin vereceğini söylüyor. Fakat görünen o ki bu ülkeler arasına bilfiil işgal ettiği Gürcistan, Ukrayna ve sonra topraklarını işgal etmek istediği Moldova girmiyor. Rusya'nın yaşam biçimini seçmesi için her yolu kapattığı Suriye'den bahsetmiyorum bile... Oysa bu Birleşmiş Milletler Şartı tarafından garanti edilen bir haktır. Ancak bu hak, diğer ulusları kendi yaşam tarzlarını seçmelerini engellemek için işgal etmeyi içermez.
Putin yeni gülüşme ve tokalaşmaların ardından Batı karşıtı bloğun kurallarını dünya sahnesinde uygulayabileceğini zannediyor. Ancak iki hususu unutuyor. Öncelikle Rusya liderliğindeki yeni bir Batı karşıtı bloğun, Hindistan, Pakistan, İran, Türkiye ve Mısır gibi hedef ülkelerdeki halk desteğine sahip olacağının garantisi yok. İkincisi, Rusya ve Belarus, önemli ekonomik, askeri, bilimsel, kültürel, sosyal koşullar açısından küresel liderlik iddiasında bulunacak çekici güçten yoksundur. Putin’in isimlendirdiği ve Tahran'daki mollaların da sık sık tekrar ettiği “küstahların ittifakı” ABD, AB, Japonya, Büyük Britanya, Kanada ve Meksika'dan Tayvan, Güney Kore ve Avustralya'ya kadar yirmi diğer ülkeden oluşmakta ve küresel GSYİH'nın yüzde 55'inden daha fazlasını elinde bulunduruyor. Rusya ise 1,8 trilyon dolarlık GSYİH ile Güney Kore'nin hemen yanında ve küçük bir farkla İran'ın önünde yer alıyor. Ayrıca dünyanın en büyük 500 şirketinin 180'den fazlasının merkezi AB’de bulunuyor. Rusya bunlardan sadece iki tanesine ev sahipliği yapıyor ve bunların ikisi de devlete ait Rus enerji şirketleridir.
Soğuk Savaş sonrası çok merkezli sistem, Sovyet döneminin aşırı “eşitlikçi” yoksulluğundan kurtardığı Rusya'ya kötü bir şey yapmadı. Hayali bir zafer arayışında olan Putin, Rusya'nın son otuz yılda elde ettiği başarıları tehlikeye attı. Şimdi, bu ihtişamı elde edemeyeceğini anlayınca başka bir sanrıya kapıldı:
“Kremlin Yapımı Yeni Bir Dünya Düzeni.”