Ahmed Mahmud Ucac
Lübnanlı yazar
TT

Cidde Zirvesi: Çalkantılı bir dünyada ilişkilerin pusulasını düzeltmek

ABD Başkanı Joe Biden nihayet tutumunu değiştirerek daha önce dışlama sözü verdiği Suudi Arabistan’ı ziyaret etti ve Körfez İşbirliği Konseyi üyesi ülkelerin liderleri ve Mısır, Irak ve Ürdün’ün başkanlarıyla Cidde Zirvesi’nde bir araya geldi. Cidde Zirvesi’nin düzenlenmesi ‘siyasi içeriğinden bağımsız olarak’ güçlü yankılara neden oldu. Çünkü bu zirvenin düzenlenmesi, pratikte Çin ile rekabet ve Ukrayna krizi ışığında Ortadoğu'nun Amerika'nın ve dünyanın güvenliği için halen hayati önem taşıdığını ve Krallığın yok sayılmasının ya da marjinalleştirilmesinin mümkün olmadığını kanıtlamış oldu. Bu zirvenin sonuçlarından biri de Arap ülkelerinin birlikte hareket ettiklerinde konumlarını güçlendirdikleri ve Arap ülkelerinin çıkarlarının Batı’nın, İran ya da İsrail’in çıkarlarından farklılık arz edebileceğinin görülmesiydi. Cidde Zirvesi’nde katılımcıların nasıl çözümleyebilecekleri üzerinde uzlaşamadıkları iki önemli konu öne çıktı. Bunlardan ilki, Filistin meselesi, ikincisi ise ‘toplu güvenlik’ meselesiydi.  
Ortadoğu’nun güvenliği konusu, İran'ın nükleer programı ve komşularının egemenlikleri pahasına bölgedeki yayılmacı politikalarıyla temsil ediliyor. Görünüşe göre ABD yönetimi bu meseleyi, diplomatik ruhun vizyonuna göre ele alıyor. İran’ın boyun eğeceğini, nükleer santrifüjlerini teslim edeceğini ve Şii rejim tarafından ‘kabul edilemez’ olarak nitelendirilen vizyonlarının kabul edileceğini varsayıyor. Joe Biden İsrail’de açık bir şekilde, ‘diplomasinin en iyi çözüm yolu olduğunu’ ve ‘beklemeye hazır olduklarını’ ifade etti. İşte tam olarak ABD’nin bu kanaati, Cidde Zirvesi’nde ‘güvenlik konusunun’ çözüme kavuşturulmasına mani oldu. Çünkü zirvenin diğer katılımcıları, İran'la barışçıl bir çözümün mümkün olmadığına inanıyorlardı. ABD’nin vizyonunun ‘güvenlik krizinin’ derinleşmesine ve İran’ın nükleer silah edinmesine yol açacağını bildikleri için ABD’nin sunduğu güvenceleri ciddiye almadılar. Deneyimlerine göre, ABD’de seçilen her yeni başkan, başkan olarak kaldığı sürece İran’ın nükleer bir güce kavuşmayacağının sözünü veriyor. Başkanın görev süresi doluyor ancak değişen bir şey yok ve İran gün geçtikçe nükleer programını geliştirmeyi sürdürüyor. İran şu an yüzde 60 seviyesinde uranyum zenginleştirebildi. Yani teknik olarak nükleer bir silah edinmeye son derece yaklaşmış durumda. ABD Başkanı Donald Trump bile tüm tehditlerine, uyguladığı ağır yaptırımlara, Kasım Süleymani'ye suikast düzenlemesine ve nükleer anlaşmadan çekilmesine rağmen İran'ı rotasını değiştirmeye ikna edemedi. Bu nedenle Biden'ın ‘sabır diplomasisi’ konusundaki ısrarı, Cidde Zirvesi katılımcılarının bir gerçeği kavramasına neden oldu: Amerika Birleşik Devletleri, ulusal güvenliği tehdit altında olmadıkça bölgede büyük bir askeri operasyona dahil olmak istemiyor ve bölge ülkelerinin ‘güvenlik ve geleceklerini’ korumak için böylesi bir girişimde bulunmasını daha uygun buluyor. Bölge ülkelerinden kastın ise en başta, İran’ın nükleer silah edinme ihtimalinden en çok kaygı duyan İsrail’e şamil olduğunu söyleyebiliriz. Arap ülkeleri ise daha çok İran’ın vekil milis güçlerine karşı duyarlı. Dolayısıyla Cidde Zirvesi’nde, ‘nükleer silah’ ya da ‘milis yayılmacılığıyla’ mücadele hususunda etkili bir vizyon belirlenemedi.  
Suudi Arabistan Krallığı, ABD’nin bölgeyle ilgili vizyonuna entegre olmayı kabul etmedi ve sorunların çözülmesinin, her iki tarafın çıkarlarını ve endişelerini, özellikle de Filistin meselesini dikkate alan büyük bir pazarlığın parçası olması gerektiğinde ısrar etti. Suudi Arabistan, Arap Girişimi’nin İsrail ile normalleşme hususunda en makul çözüm olduğunu bir kez daha yineledi. ABD’nin teklifi, kabul edilebilir bir güvenlik çözümü sağlamadığı gibi Filistin sorununa uluslararası hukukta, Arap Birliği kararlarında ve hatta ABD'nin kararlarında üzerinde anlaşmaya varılan bir çözümü de kabul etmediği için yeterli değildi. ABD yönetimi şu an iki devletli bir çözüm üzerinde çalışmanın yakın vadede öngörülebilir olmadığında ısrar etti. Filistinlilerin ekonomik sorunlarına odaklanmanın tercih edilmesi gerektiğini savundu. Biden bu önermeyle, Filistin meselesini ihmal ederek ve İran’ın nükleer silah edinmesini önlemek için tüm gücünü kullanacağını belirterek İsrail’i razı etmeye yönelik bir hamlede bulunmuş oldu. Biden aynı zamanda Demokrat Parti’ye Kongre’den daha fazla destek almayı garanti altına almak istemekteydi. Buna karşılık Araplara somut bir şey vermemiş oldu. İran Şii milisleri ya da Filistin konusunda kesin bir söz vermediği gibi bölgede ‘nükleer silahların yayılmasının önlenmesi’ hususunda da kapsamlı bir çözüm önermedi. Belki de bu nedenle Suudi Arabistanlı yetkililer, Cidde Zirvesi’nde ‘Arap NATO’su’ hususunda herhangi bir müzakerede bulunmadıklarını ya da İsrail ile normalleşme sözü vermediklerini açıkça ifade ettiler. Bu açıklamalar ABD’nin teklifine şık bir diplomatik itiraz olarak görülebilir. Aynı zamanda herhangi bir çözüm önerisinin, Filistinliler için adil olması gerektiğini ve İran’ın nükleer silahı ve yayılmacılığına karşı somut adımlar içermesi gerektiğini gösterir niteliktedir.  
İsrail de Biden'ın İran'la diplomatik müzakereler yoluyla bir çözüm bulunması vizyonunu reddetti. İsrail Başbakanı Lapid, İran'ın sadece güç kullanma dilinden anladığını ve İran’ı durdurmanın tek yolunun Amerikalıların müzakere masasında ‘gerçek bir tehdit’ koymasından geçtiğini söyledi. Lapid, büyük güçlerin ‘tehditlerinin’ arkasında durması gerektiğini, aksi takdirde güvenilirliklerini yitireceklerini de ifade etti. İsrail’in İran’ın ‘nükleer silah’ edinmesine yönelik endişelerinin bir nedeni de İran’ın ardından bazı Arap ülkelerinin ve Türkiye’nin de ‘nükleer silah’ edinme ihtimali olabilir. Nitekim Hindistan nükleer silah edindiğinde Pakistan da nükleer silaha yönelmişti. Eğer Ortadoğu’da bu şekilde bir ‘nükleer silah’ yayılması olursa, bu İsrail, Arap ülkeleri ve ABD çıkarları için bir felaket anlamına gelir. Çözüm için çok yaratıcı bir akla sahip olmak gerekmiyor, ABD’nin gerçek bir irade sergilemesi, bu korkunç nükleer silah ihtimalini’ ve milis güçlerin yayılmacılığını sonlandırabilir. Cidde Zirvesi, Krallığın Arap dünyasındaki liderliğini pekiştirmesi yönünden önemliydi, Krallığın uluslararası sahnede aktif ve gerekli bir güç olduğunu gösterdi. ABD’nin pozisyonlarını yeniden gözden geçirmesini sağladı ve İsrail'e, Filistin hakkını görmezden gelmenin, istikrar ve normalleşmeyi sağlayamayacağı yönünde bir mesaj vermiş oldu.