Siyasi popülizm tüm toplumları etkiler ve çoğu zaman çıkmaz sokaklara, hatta felaketlere yol açar. Bazı halkların zehirli popülizmden kurtulmak için nispeten makul mekanizmaları vardır, bazıları da sonuna kadar popülizme batar. İngiltere'nin eski Muhafazakâr Başbakanı David Cameron, 2019'un sonlarında yayınlanan anılarında, vaat ettiği Avrupa Birliği'nden ayrılma referandumunun neye yol açacağını bilmiş olsaydı, gündemine almayacağını ve yaptığına pişman olduğunu söyler. Sayın Cameron, parlamentoda çoğunluğu elde etmek için sokağa şirin görünme arzusuyla (popülizme) yönelmişti ama bunun sonucunda ülkesi büyük bir kayıp verdi. Popülistler, çıkış meşalesini (Brexit) ele geçirerek hedefe ulaşana kadar koştular. Bugün İngiliz kamuoyu yoklamaları, göreli bir çoğunluğun AB’de kalmanın ekonomik olarak durumun onlar için şimdikinden daha iyi olacağını düşündüğünü gösteriyor! Brexit’ten önce uzmanlar da bunu söylüyordu ama kimse onları dinlemedi.
Popülizmi ve onun Arap siyasi alanındaki yıkıcı etkilerini en iyi tartışanlardan biri (elbette tek değil) “Uygarlıkların Batışı” kitabı ile Arap yazar Amin Maalouf'tur. Kitapta, Mısır'da yaşayan ailesinin bu dönemde zarar görmesine rağmen desteklediği Nasır dönemini ele alır. Maalouf, Nasır’ın kendisinin doğru hesaplar yapmadan1967 savaşı felaketine götüren (aşırılık) tuzağına düştüğüne inanıyor. Bunun üzerine Arapların başına o korkunç mağlubiyet geldi ve ondan sonra da kendilerine gelemediler. Etkilerinin üstesinden gelmek yıllar alabilir ve bugün kalkınma ve gelişme sırasında ödenen yüksek bedellerin bir kısmı da bu felaketten kaynaklanıyor.
Popülizm, Batı demokrasilerinde en bariz biçimiyle Başkan Donald Trump döneminde görüldü. Trump, popülizminde kırıcı ve katıydı ve bu da Amerikan iç ve dış politikasında Amerikan toplumunun hala muzdarip olduğu felaketlere yol açtı. Trump’ın tam tersi olması gereken Demokrat Joe Biden başkanlığa gelmesine rağmen popülizmin bitmediğini, aksine, sahada hiçbir anlamı olmayan gevşek sloganların arkasına saklandığını görüyoruz. Bu sloganlardan biri de sürekli popülist bir bakış açısıyla konuşulan insan hakları. Bu popülizm, ziyaretinin ilk gününde yaptığı ilk basın toplantısında bile Biden’ın peşini bırakmadı. Gazeteciler, tarihi toplantılarda tartışılan o büyük ve önemli meseleleri bırakıp, ne olursa olsun zamanın geride bıraktığı meselelerden bahsettiler.
ABD Başkanının Suudi Arabistan'a yaptığı ziyaretin arifesinde, CNBS kanalında uluslararası ilişkilerde önemli deneyime sahip bir isim olan Prens Türki el-Faysal’ın sağduyulu röportajı yayınlandı. Röportajda Prens İngilizce olarak ikna edici ve önemli sözler söyledi. Mesela özetle şunu söyledi, "Eğer mesele insan haklarıysa, ABD’nin de bu dosyada ihlalleri yok değil.” Şunu da ekledi; “Sayın Biden tahtından inip, bizimle ortak çıkarlar temelinde ilişki kurmalı." Elbette siyaset tercihlerden oluşur ve bunlar da uluslararası sahnede değişen koşullarla birlikte değişirler. Ziyarete hazırlık sırasında yaşananlar ve sonrasında toplantılarda olup bitenler “bazıları için zafer, bazıları için de yenilgi” değildir. Bu işler böyle belirlenmez, gelişmelere uyum sağlanarak ve tüm tarafların çıkarları gerçekleştirilmeye çalışılarak belirlenir.
Rus-Ukrayna savaşında da popülizmin bir yönüyle var olduğu görülebilir. Moskova, çeşitli nedenlerle iç muhalefetin arttığı, uluslararası medyanın ülke içindeki muhalefet hareketine yöneldiği bir aşamada çözümün Rus milliyetçiliği duygusunu harekete geçirmek olduğunu gördü. Kendisini planlayanların gözünde (sınırlı) bir savaşa giderek milliyetçi damarı kuvvetlendirmeyi (belki de kısmen) doğru buldu. Ancak popülizm bugüne kadar dünyanın birçok bölgesinde felaketlere yol açtığı gibi Rusya içinde de felaketlere yol açabilir.
Biden'ın Ortadoğu'ya gelmesinden günler önce, ziyaret sırasında ve sonrasındaki günlerde, medya ve iletişim araçlarının çoğunda nefret edilesi bir popülizm patlak verdi ve (gölgelerde saklanan) pek çok kişi ziyareti yorumlamak, basit ve belki de aptal kişilere bir tür sahte gururu yutturmak için popülizmi kullanmaya çalıştılar.
Bazıları, ABD'ye karşı Arap (zaferinden) bahsetme yoluna gittiler ki söyledikleri, heyecana aç duyguları okşamaktan başka bir şey değildi. Ziyaret, kimin galip kimin mağlup olduğunu belirlemek için değil, ortak çıkarlar için yapıldı. Popülizm, gözlemci olduklarını iddia eden bazılarını da bir tanık gibi bu dosyada galibi belirlemeye yönelterek şunu söyletti; “Biden'ın Cidde Havaalanında nasıl karşılandığına bakın!” Biden’ın karşılanmasından ziyaret protokolü hakkındaki bilgisizliklerini kanıtlayan ve (içine zehir katarak) uydurdukları bir hikâyeye saf ve basit kimseleri inandırdılar. Joe Biden ve ekibi, ülkelerinden ayrılmadan haftalar önce, onları tam olarak kimlerin karşılayacağını isimleri ve saati ile tam olarak biliyorlardı. Yalanlar uyduranlar sadece bilgisizliklerinin çirkinliğini değil, nefretlerinin de çirkinliğini gösterdiler ki bu yeni bir şey değil. Ama üzücü olan şu ki, bu tür pervasız, kaba ve abartılı konuşmaların, inanmak istediği için bu saçmalıklara inanan kulaklar bulması. Bu da bize henüz inşa etmediğimiz (!) bir bilişsel bağışıklık duvarı inşa etmenin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Cumartesi günü sona eren bu zirvenin sonrası var. ABD ile kurumsal, siyasi ve ekonomik ilişki, barış ve kalkınmanın inşasında önemlidir. Değişen ve uluslararası, bölgesel risklerle tehdit edilen bir zamanda ABD birçok kamusal değerde ortaktır. Tartışmalarda dürüst olmak bir önceliktir ve üzerinde anlaşmaya varılan politikaların devam ettirilmesine saygı gösterilmelidir. Ziyaretin ve Cidde'de yapılan zirvelerin başarısını ölçmek istiyorsak, asıl karşı- düşman medyanın söylediklerini ve yaptıklarını takip etmeliyiz. İran, ziyareti küçümsemek için sahadaki, iletişim araçlarındaki ve camilerdeki tüm takipçilerini seferber etti. Bunlar söylemlerini pazarlamak için Filistin’i hazır bir argüman olarak kullandılar ve İsrail ile bir askeri ittifak iddiasını ortaya attılar. Zirve anında ulaştırmak istedikleri mesajları ulaştırmak için Filistin dosyasına eşlik eden aşırılıklar ve yalanlar kat kat arttı. Bu saldırıdan, zirvelerin iki taraf arasındaki buzları önemli ölçüde erittiğini, ortak çıkarlara ve güven inşasına dayalı başka bir dönemin başladığını anlıyoruz
Son söz; düşman medya yalanlar yaydı ve cahiller de onlara inandı, kulüp dağılınca da herkes sustu!
TT
Siyasi aşırılık salgını
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة