Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Padişahların torunu, çarların torununu kıskanıyor

Zaman cellat gibidir. Gözünü kırpmadan imparatorlukların boyunlarını keser. Verilecek pek çok savaş için bir ömür yetersiz. Yırtılan romanları eski haline getirmek ne kadar zor! Yolculuğun en zor kısmı ise rollerin ve renklerin değişmesi, dostların düşmanlarla karışması...
Pencereden dışarı baktı. Boğaz pijamalarını giyerken tekneler yalnız... İstanbul'dan istifa edemezdi. Dünyayı, sokaklarında dolaşan satıcıların bağrışlarından, sokaklarındaki hüznün tadından öğrenmişti. Bir ara futbol onu cezp etmişti ve neredeyse profesyonel bir futbolcu olacaktı ancak çok geçmeden kendisine daha zor bir görev seçti. Necmettin Erbakan'ın abası altında yaşayacak, günü geldiğinde kendisi abaları üreten ve dağıtan olmayı bekleyecekti. O sokaklarda dünyanın uzun süredir İstanbul'u cezalandırdığına, kollarını budadığına, ruhunu küçülttüğüne, kimliğiyle oynamaya çalıştığına, İstanbul’un esaretten kurtarması için onu beklediğine inandı...
Son Tahran zirvesinden dönüşünden bu yana, ne zaman geleceği tahmin etmeye ya da geçmişi hatırlamaya çalışsa, bir tür can sıkıntısı hissediyor. İbrahim Reisi ile özel bir sorunu yok. Ondan önceki başkanlarla da herhangi bir sorunu yoktu. Tahran'da belirsizlik bulunmuyor. Cumhurbaşkanı, Dini Lider’e bağlı yaşamak ve politikalarını uygulamak üzere seçilir. Cumhurbaşkanı karar alımında ortak değildir, veto veya isyan etme hakkı yoktur. Tahran'daki en önemli görüşme Dini Lider iledir. Yanlış hesaplardan kaçınmak için her zaman kaynağa gitmek daha iyidir.
İran ile çatışmak istemiyor. Onunla bir arada yaşamak ve ne kadar zor olursa olsun bu dansı koordine etmek istiyor. Onun pozisyonu açık ve net. Çıkarlara saygı temelinde karşılıklı ticareti genişletmeyi ve iş birliğini derinleştirmeyi arzu ediyor. Ayrıca bölgesel siyasi ve güvenlik endişeleri konusunda istişareleri genişletmeyi arzuluyor. Ancak son Tahran zirvesi hassasiyetlerini ikiye katladı. İran, Türkiye'nin Suriye topraklarındaki Kürt militanlara yönelik askeri operasyonuna karşı çıkıyor. Operasyonun Suriye rejimini istikrarsızlaştırmaya ve zayıflatmaya katkıda bulunacağını düşünüyor.
Bir haksızlığa uğramışlık hissine kapıldı. Neden İran'ın Bağdat ve Beyrut'ta hükümetin kurulması için zorunlu geçiş kapısı olma, Şam’ın kararlarını kontrol etme, Sana'da karar mekanizmalarını ellerinde tutanları motive eden ve ilham veren olma hakkı var ama Türkiye'nin tehlikeleri sınırlarından uzaklaştırmaya hakkı yok? İran'ın Arap başkentlerinde mühürleri ele geçirmeye, politikalarını, seçeneklerini, konumlarını ve bileşimlerini değiştirmeye hakkı var da neden Türkiye'nin Irak ve Suriye haritaları içinde PKK'yı kovalamaya hakkı yok? Kınamış olmak için yayınlanan bildirileri hariç tutarsak, yıllardır İran'ın Arap damarlarındaki yayılmasıyla birlikte yaşayan Arap Birliği, neden herhangi bir Türk operasyonu söz konusu olduğunda rahatsız oluyor?
Tahran zirvesi sırasında uzun süre Kremlin'den gelen adama bakmıştı. Hafif gülümsemesinin ardında şiddetli arzularını saklayan bu adam tarafından aldatılıp aldatılmadığını sormuştu kendine. Vladimir Putin onun kafasını karıştırıyor. Ukrayna'nın şimdiye kadar milyonlarca mülteci üreten, dünyanın istikrarını ve ekonomisini sarsan bir savaşı gerektirecek kadar Rusya'nın güvenliği için büyük bir tehdit oluşturduğu doğru mu? Bu savaş hikayenin tamamı mı yoksa etaplara ayrılıp toplarla, füzelerle, doğal gaz ve buğdayla yürütülecek bir dünya savaşının ilk durağı mı?  Putin, Ukrayna'da Batı’nın önüne yenilgiyi tek seçenek olarak koyan bir dahi mi, yoksa ABD'nin önünde eğilmekten kaçıp ardından Çin'e boyun eğen bir bahisçi mi kabul edilmeli? Peki ya Avrupa'nın zayıflaması ve Rus ekonomisinin tükenmesi, ABD ve Çin’den oluşan iki kutuplu bir dünyanın doğmasına yol açar ve Rusya'yı Hindistan'a benzer bir konuma iterse?
Yeniden kendini haksızlığa uğramış hissediyor. Rus ordusu Ukrayna topraklarından büyük parçalar koparıyor. Buna karşın Moskova, “Kürt tehlikesini” sınırlarından uzaklaştıracak sınırlı bir operasyon için Türk ordusuna sınırlı bir yeşil ışık yakmayı çok görüyor. Rusya'nın Suriye'de konuşlanma, paralı askerlerini Libya, Orta Afrika ve Mali'ye gönderme hakkı olur da nasıl Türkiye'nin ortak sınırın Suriye tarafında askerlerinin konuşlandığı bölgeyi derinleştirme hakkı olmaz?
Amerikalılarla geçimsizlik, NATO liderliğini kızdırmak daha kolaydı. Putin size kendi oyunun şartlarını dayatır. Türkiye özür dileyene, Astana yolunu tutana, Rus füzelerini NATO'daki Türk bahçesine sokana kadar Rus uçağının düşürülmesi olayını unutmayı kabul etmedi. Beşşar Esed'i kurtardı ve uzlaşma adı altında muhalefetin kalelerini tek tek aldı. Esed ve Tahran'ı ciddi bir siyasi çözümü kabul etmeye zorlamaktan kaçındı.
Türkiye eski dünyadan şikayet ediyordu. Erdoğan Türkiye'si, "ABD’nin polisi" olduğu dünyayı sevmiyor. Aynı biçimde Batı modelini de sevmiyor ve bazı kalelerinde kalmamayı tercih ediyor. Avrupalıların kulübe üye olması için derisini ve ruhunun bir kısmını değiştirmesi talebi onun için kabul edilemez. Türkiye eski dünyaya isyan mesajları gönderdi. Bölgede büyük bir darbe başlatmaya çalıştı. "Arap Baharı"na ve onu rehin almakta acele edenlere dayandı ancak uğradığı başarısızlık büyüktü. Dünya, Türkiye'nin başka ülkelerin haritalarında ikame etme hakkını tanımazken İran'ın bölgedeki yayılma coşkusuna itirazı ise olayların gidişatını tersine çevirme noktasına varmadı.
Recep Tayyip Erdoğan'ın göz kapakları kapanmaya başlıyordu ve sonunda uykuya teslim oldu. Ama şunları söyleyen bir kitabı okuyan bir adamın sesini de duyuyordu: Bilgelerin söylediklerine inanma. Tarihin yaraları asla iyileşmez. Zaman yaralıları tedavi edecek bir klinik değildir. Nefretlerini ve ilk fırsatta hesaplaşma isteklerini büyüten karanlık bir mağaradır. Dünya sadece yenilgiyi kabul ettiğinde sana iyi hal belgesi verir. Bu ise ruhunun tüm maskeleri atıp doğrudan seninle konuştuğunda kabul etmeyeceği bir şeydir. Mevcut harita dar bir kıyafet. Sınırları uluslararası olarak tanınmış bir hapishane. Muazzam bir tarihin sığamadığı mütevazı bir harita. Sadece büyük hayallerin küllerini barındıran altın bir kafes. Senden yenilgi ve bozgunlardan doğmuş bir haritayı imzalamanı istiyorlar. Kırılgan ve zayıf bir haritayı sindirmeni istiyorlar. İçinde de zayıf olmanı, seçimlere gidip, yerini başkasına vermeni talep ediyorlar. Sanki haritaları memurların gözetimine bırakmak istiyorlar. Memurlar ise resmi çalışma saatlerinin, maaşlarının ve şeflerinin ruh halinin esiri olmaya alışkındırlar. Peki ama dünya neden çarların torununun atalarının mülkünü geri almasına izin veriyor da padişahların torununun almasına izin vermiyor?!.