Husam İytani
TT

Siyasetin incisi ve siyasetçilerin hazinesi: Kerbela

Bu yılki Aşura anma törenleri, en azından Lübnan ve Irak'ta, siyasi açıdan bariz bir ilgi ile öne çıktı. Irak Koordinasyon Çerçevesi güçlerinin Şii temsilinin meşruiyeti konusunda Sadr Hareketi’ndeki rakipleriyle rekabeti ışığında düzenlediği kitlesel gösterilerin yanı sıra petrol, doğalgaz, iç çatışmalar, İsrail işgali ve Filistin meselesiyle ilgili çeşitli endişeleri dile getiren Hizbullah Genel Sekreteri’nin konuşmaları, Aşura Günü’ne Arap Maşrık bölgesinin bazı yerlerindeki siyasi söylemin önemli bir bileşeni olarak itibarını yeniden kazandırdı.
Muharrem ayının onuncu günü, Ehl-i Beyt’in Emevi ve Abbasi hanedanlarının yönetimine karşı verdikleri direnişte trajedilerinin doruk noktasıdır. Şii’ler Emevi ve Abbasi hanedanlarının İmam Ali bin Ebu Talib'in Hicret'in 40. yılında (MS 661) öldürülmesinden sonra Hz. Peygamber'in torunlarının yönetme ve hükümranlık hakkını gasp ettiklerini söylüyorlar. Arap ve İslam dünyasında Sünni-Şii anlaşmazlığının kamusal, siyasi, kültürel ve fıkhi hayatın merkezinde olmadığı tek bir dönem geçmemiştir. Bu anlaşmazlığın merkezinde, Kerbela Vakıası (Vak'atu't-Taf) ve bunun sonucunda İmam Hüseyin bin Ali'nin şehit edildiği çirkin olay vardır. Tabi ki Tevvabin Hareketi’nin lideri Muhtar es-Sekafi’den tutun Şii Koordinasyon Çerçevesi’nden Ammar el-Hakim, Kays el-Hazali ve Hadi el-Amiri ve müttefikleri Lübnan Hizbullahı’ndan Hasan Nasrallah’a kadar pek çok kişinin Kerbela olayını kullanmanın büyük faydalarını keşfetmesi uzun sürmedi.
Bazı gözlemciler arasında, bu yılki Aşura törenlerinin sorumlularının Şii siyasi ve silahlı güçlerinin yaşadığı siyasi iklimi ve onları çevreleyen gergin durumu yansıttığı konusunda fikir birliği var. Örneğin Lübnan'daki anma törenleri, daha önce bu törenlere tanık olmayan bölgelere ve farklı mezhep ortamlarına kadar uzandı. Etkinlikler, sadece Hüseyniye meclisleri (ç.n: Muharrem ayında Şiilerin matem törenlerini icra ettikleri yerlerin genel adı) ve yürüyüşleriyle sınırlı kalmayıp, Sayda’da olduğu gibi Şii İkilisi'nin (Emel Hareketi ve Hizbullah) bölgeleri dışında yarı askeri geçit törenlerine kadar vardı. Beyrut'taki el-Hamra Caddesi'ndeki ünlü bir tiyatroda Kerbela olayının yeniden canlandırılması, Hizbullah'ın egemenliği, bunun sonucunda ortaya çıkan tek taraflı düşünce ve Lübnan'daki çeşitlilik ve farklılık alametlerinden geriye kalanlar üzerindeki mezhep hegemonyası hakkında birçok tartışmayı gündeme getirdi. Bazı ‘politik doğruculuk’ savunucuları, Hizbullah’ın herhangi bir Lübnan bölgesinde kutlama yapma hakkını savunmak için öne atıldıklarında, Hizbullah’ın Ekim 2019 ayaklanması sırasında göstericilere yaptığı gibi kontrolü altındaki her yerde ve sözde etki alanları dışında kendi yönelimlerine aykırı herhangi bir görüşün ifade edilmesini güçle de olsa bastırdığını ıskaladılar.
Bu, Lübnan Hizbullahı'nın Iraklı müttefikleriyle paylaştığı bir paradokstur. Zira Iraklı mütefikleri de aynı yılın ekim ayında Bağdat ve diğer Irak şehirlerindeki gösterilere katılanları öldürmede ve İran yanlısı gruplarının temsil ettiği şeye karşı çıkan aktivistlere ve araştırmacılara yönelik bir suikast kampanyası düzenlemede en aşırıya gidenlerdi.
Lübnan ve Irak'ta yolsuzluk yapan üst düzey kişilerin, Hz. Hüseyin’in yas meclislerinin saflarında öne çıkmasındaki paradoksu fark etmek zor değildi. İki ülkede Şii İkilisi’ni ve Koordinasyon Çerçevesi’ni temsil eden güçlere liderlik edenler onların ta kendileri. Nitekim bu kişilerin duygusal ve insani göndermelerle dolu bu olayı, gelecek korkusu ile geçmişte yaşanan zulmün büyük bir ortak payda oluşturduğu bir kitle üzerindeki kontrol ve denetimlerini sıkılaştırmadan kullanmayı bırakmaları mümkün değil.
Burada, Irak'taki Koordinasyon Çerçevesi ile Sadr yanlıları arasındaki bölünme, çoğunluk hükümetinin kurulması konusundaki şiddetli rekabet veya öfkeleri liderleri Nuri el-Maliki’nin varlığını göstermek için korumaları arasında silahlı bir şekilde Bağdat’taki Yeşil Bölge’ye inmesine kadar varan grupların istediği şekilde sonuçlanmayabilecek yeni istisnai seçimlerin yapılması çağrısı gibi mevcut faktörler de işin içine giriyor.
Lübnan tarafına bakacak olursak, Hizbullah, görev süresi üç aydan kısa bir süre sonra sona erecek olan Mişel Avn’ın deneyimini tekrarlamak istiyor. Kalabalıklar ve son Kerbela yıldönümünün abartılı kutlamaları, Hizbullah’ın ülkenin başına gelen ekonomik felaketin sonucunda Lübnanlıların yaşadıkları etkilerden kaçınabilme gücünü hatırlatma gerekliliğinin yanı sıra sokaktaki tutumunu ve tercih ettiği kısa listenin dışından bir cumhurbaşkanı seçme girişimini engelleme gücünü ifade etme şeklinden başka bir şey değildi. Yani Hizbullah mali çöküşe karşı güvende ve Lübnanlıların çoğunluğunun aksine destekçileri için kabul edilebilir bir asgari yaşam standardı sağlayabiliyor. Bu avantaj, Hizbullah yetkililerine sadakat göstermek zorunda olduğunu düşünen Şii topluluğu arasında Hizbullah’a geniş bir hareket alanı sağlıyor.
Bazı tarihçiler, Kerbela anısının siyasallaştırılmasının tarihini Büveyhiler'e dayandırmaktadır. Büveyhiler, Abbasi Halifeliği'nin kontrolünü ele geçirdikten sonra başkentte ilk yas alaylarını düzenleyerek siyah bayrakları ve giysilerin kullanımını yayanlardır. O zamandan beri hiçbir politikacı bu siyasi inciye ilgi göstermeden edememiştir. Zira bu inci, en büyük sembolü İmam Hüseyin olan ilahi adalete ulaşmak isteyenlerin ve müminlerin duygularını harekete geçirmede usta olan herkese anında hızlıca fayda sağlar.