Abdurrahman Şalkam
TT

Para ve metin hırsızları

Hırsızlık, ister para ister yaratıcılık ve sanat olsun, başkalarının çabasını çalma sanatıdır. Hırsızlar, üreteciler ile tüketiciler arasında aracılık yaparak emekleriyle insanların ihtiyaçlarını karşılayan tüccarlar, maddeleri insanların kullanması için başka bir ürüne dönüştüren üreticiler, toprak ve sudan halkın gıda ihtiyacını karşılamak için çabalayan çiftçiler gibi bu hayatın ortasında yaşarlar. Yaratıcı ve sanatkarlara gelince, bilgi, araştırma ve yaratıcılık olsun insanlara yaşamlarında fayda sağlayan şeyleri alın teriyle sunan seçkinlerdir.
Hayatını Arap ve İslam mirasıyla ilgili bilimsel araştırmalara adayan aziz dostum ve büyük üstat Dr. Reşid el-Hayyun, Arap kütüphanesine tarih, felsefe, fıkıh ve edebiyat üzerine onlarca kitap hediye etti. Kısa süre önce de Arap okuyuculara “Arap-İslam Mirasında Para ve Metin Hırsızları” başlıklı bir kitap sundu. Bu devasa çalışmada, Dr. Reşid Hayyun tarih ve mirasın geniş yollarında dolaşıyor. Geçip giden, ama halen bugün içinde yaşadığımız varoluşun semalarında gezinen, dahası günümüzde yürüyen ve ona uzanan geçmişten sayfalar hediye ediyor. Yazar, hırsızları kendi zaman ve mekanlarında takip ediyor, onlarla ilgili hadiselerin, tekniklerin ve maharetlerin izini sürüyor. Kitap bir tarih gezisi, ibret dolu ve keyif verici. Dr.Reşid kitabına yazdığı giriş yazısında, kitabının ünlüleri, oyunları, hikayeleri ve şiirleri ile hırsızlık mirası, para, edebiyat ve düşünce hırsızları hakkında olduğunu söylüyor. İki tür hırsızlığın tehlikesi de aynı ama edebiyat ve düşünce hırsızlığı daha tehlikeli, çünkü para ve mal çalan hırsız, yiyecek veya giyeceğe ihtiyacı olduğu için çaldığından mazur görülebilir. Ancak herhangi bir kitap, makale, düşünce veya şiir şöyle dursun, övülen, büyük ve kaynak kabul edilen bir kitabı hırsızlık yoluyla kendisine mal edenin hiçbir mazereti olamaz.
Yazar kitapta Ebu Mansur es-Sealibi'den alıntı yaparak, Arap dilinde çalınanın türüne göre hırsızlara verilen farklı adlandırmalara da yer veriyor; El-Harib: deve hırsızı, el-Ahmas: koyun hırsızı, Kaddaf: para hırsızı, El-Tarar: yankesici, Amrut: hırsızların en kötüsü, Şis: hırsızlık sırasında nöbet tutandır. Yazar, bazıları fıkra tadında birkaç hırsızlık vakası ve suç formasyonlarını açıklayan eylemleri anlatıyor. Daha sonra yönetici ve hükümdar olan hırsızlardan örnekler de veriyor. Tarih, ünlü devrimlere öncülük eden bazı yüksek rütbeli yetkililerin, hayatlarının başında haydutluk yapıp yol kestiklerini, daha sonra yeni otoritede söz ve nüfuz sahibi olduklarını anlatır. Bunlardan biri de Ebu Müslim el-Horasani’dir. Başta hırsız ve haydutlarla çalışan Horasani, daha sonra Abbasilerin davetine katılarak onları temsil eden siyah sancağın taşıyıcısı olmuş ve Emevi yönetimini devirmişti.  Hiç şüphe yok ki bunun gibi adların ve olayların, hırsızlık ve suçla bağdaştırılması bizleri şaşkınlığa uğratıyor ve hatta şoka sokuyor; muazzam ve kudretli Emevi İmparatorluğunu deviren ve 5 asır yaşayan Abbasi devletinin kurulmasında önemli bir pay sahibi olan kişinin, bir zamanlar bir suçlu ve hırsız olduğuna inanmak mümkün mü?
Reşid Hayyun, bize hikâyenin başını anlatıyor. Ebu Müslim İsfahan halkındandı ve İsa bin Ma'kil el-İclî'nin evinde doğmuştu. İsa bin Ma'kil'in mülklerinden birinde bir grup tüccarın yolunu kestiği için dövüldükten sonra Kufe'de hapsedilmişti. Hapishanede iken davette bulunan Şiilere kulak verip, söylediklerini dikkatle dinlemişti. Tarih boyunca krizler ve salgınlar döneminde emniyet bozulmuş, yönetim insanların mallarını ve canlarını koruyamadığından kaos hâkim olmuştur. Dahası yetkililerin hırsızlarla anlaştıkları, belirli bir pay karşılığında onları korumaya çalıştıkları da olmuştur. Savaş, istila ve işgal dönemlerinde genellikle hırsızların sayısı artar. Haçlı Seferleri sırasında, Moğollar Bağdat'ı işgal ettiğinde, Harun el-Reşid'in oğulları el-Emin ve el-Memun arasındaki taht savaşı sırasında hırsızlıkların sayısı hep artmıştır.
Bir diğer grup hırsızlar ise, başkalarının eserlerini çalan ve kendilerine mal edenlerdir. Yazdıkları kitapların sayfalarındaki ve satırlarındaki çalıntı fikirler veya okudukları çalıntı mısralar ya da antolojilerine ekledikleri çalıntı şiirlerle övünenlerdir. Bunlar her halükarda hırsızdır. El-Suyuti, “Anlam hazineleri hırsızı, devlet hazineleri hırsızı gibidir” der. Hayyun kitabında, “Günümüzde edebi hırsızlık olarak bilinen düşünce ve edebiyat hırsızlıkları yeni bir olgu değildir” diyor ve ekliyor: Geçmişte bu tip hırsızlıklara para ve mal hırsızlıkları kadar önem verilmediği doğru ama Araplarda bu tür hırsızlıklar öncelikle şiir alanında görülmüştür. Şair Hammam bin Galib el-Farazdak bu tür hırsızlıkların hırsızın kolunu kesmeyi gerektirmediğini kastederek: En iyi hırsızlık, hırsızın kesme hükmünden kurtulabileceği hırsızlıktır der.
Özellikle şiir dünyasında edebi hırsızlıklar hakkında birçok kitap yazıldı. Ancak yazarların, düşünürlerin ve hatta filozofların yaratıcı fikirlerinin çalınması günümüzde daha popüler hale geldi. Bunu meslek edinenler var, dahası bazı kelimeleri değiştirmeye bile tenezzül etmiyorlar. Düşüncelerde benzerlik diye bir şey vardır, ancak benzer düşünce başka, araştırma, çaba ve çalışmanın bir ürünü olan fikirleri çalmak başkadır. Dr. Reşid Hayyun, “Para ve Metin Hırsızları” adlı kitabında, bizi metin hırsızlıkları sorununun yakın ve uzak geçmiş ile bugününde gezdiriyor. Eski çağlardan beri şiir, Arapların sadece divanlarının değil, oluşumlarının ve varlıklarının sesiydi. Savaşta ve barışta, sevgide ve nefrette güçlü bir şekilde var olan ses ve dizelerdi. Hayatın her alanındaki yaratıcılıktı. Övgü, hiciv ve ağıtlarında şiirsel estetik eksik değildi. Şiir gerçek bir zenginlikti, bu yüzden hırsızların dili ve kalemi ona uzandı. Aşağıdaki beyitleri ile edebi hırsızlığı yağma, para ve can gaspıyla sona eren baskınlarla ilintileyerek şiir dünyasındaki hırsızlıklardan ilk bahseden Tarafa bin el-Abd’dır diyebilir miyiz? Tarafa şöyle der;
Şiirleri çalmak için baskınlar yapmam
Bunu yapmayacak kadar zenginim
Hırsızlar insanların en kötüsüdür
En iyi şiir sana ait olandır
İçtenlikle söylediğin bir beyittir
Seleflerinin şiirlerini çalma suçlamasından büyük Arap şairleri de kurtulamamıştır. Ebu et-Tayyib el-Mütenebbi belki de bu suçlamanın oklarının en çok peşine düştüğü şairdir. Mütenebbi fanatikleri kadar ona karşı olan fanatikler de vardır. Hayyun bahsi geçen kitabında bundan da bahseder. Anlattığın göre şair el-Umeydi, kör Mütenebbicilik olarak adlandırdığı fanatizme şu örneği verir: Bir mecliste şair El-Ukeyşir, Ebu Tayyib’in atı betimlediği bir beytini zikrederek, hiçbir cahiliye veya İslam dönemi şairinin bu betimleme ile aşık atamayacağını söyler. Söz konusu beyit şöyledir:
Koşarken ön ve arka ayağı birdir sanırsın
Hızlanması için ne kamçı ne de üzengiye gerek duymaz
Ukeyşir beyti okuduktan sonra, Mütenebbi maksadını açıkça ifade etti ve açıkladı, en yaratıcı şekilde betimledi demiş. Bunun üzerine Umeydi, Mütenebbi’nin hırsızlığını ve Ukeyşir’in fanatikliğini göstermek için benzer manadaki şu beyitleri söylemiş:
İstediğim her şeyi bilirmiş gibi
Nasıl istersem öyle koşar
Öyle ki ön ve arka ayakları bir
Bedeni de sabit gibidir
Şiir hırsızlıklarıyla ilgili tartışmalar ve hatta inatlaşmalar çok ve uzundur, hakkında birçok kitap yazılmıştır. Özetle, ister para ister sanatsal çaba ve yaratıcılık olsun, başka birinin emeğini çalmak arasında fark yoktur ve bu tür hırsızlıklar hayatın koşuşturmacası içinde hiç eksik olmamıştır.