Fayez Sara
Suriyeli gazeteci-yazar
TT

Suriyeliler ile Esed rejimi arasında Türkiye

Bazı Suriyeliler, Türkiye'nin konumu ve Suriye meselesiyle ilişkileri ile bağlantılı faktör ve verilere dayanarak, Türkiye'nin Esed rejimi ile ilişkilerinin yeniden tesis edilmesi olasılığını, Suriye meselesinin özüymüş gibi tartışıyorlar. Bu faktörlerden bazıları, Türkiye’de ikamet eden yaklaşık 4 milyon Suriyelinin ve içindeki çoğu muhalif grubun varlığı, bunların çoğunun Türk devleti ve kurumlarıyla olan bağlantılarının yanı sıra Suriye’nin kuzeydoğusunda yaklaşık 4 milyon nüfuslu Türk kontrolündeki bölgede mevcut derin ve çok yönlü etkisi. Bazıları da bu konuyu tartışırken Suriyeli İslamcılara kardeş bir İslami parti tarafından yönetilen, Suriye ve Suriyelilerle birçok tarihi, dini ve kültürel bağları olan, Suriye devriminin en önde gelen destekçilerinden bir ülke olarak Türkiye'nin politikalarından beklentilerine dayanıyorlar.
Herkesin Türkiye'nin Suriye meselesindeki konumu ve rolü hakkında fikir ve görüşlerini sunma hakkı varsa da bu, Türkiye'nin rolünü çok önemli kılmaz ve Türkiye'nin Esed rejimiyle ilişkilerini yeniden kurması ihtimalini şu durumda çok tehlikeli bir konu haline getirmez. Tüm bunlar, ancak Suriyelilerin yapmaları gerekeni yapmak yerine başkalarını eleştirmek ve suçlamak dışında ellerinden bir şey gelmediği kabul edildiğinde, şu anda Suriyelilerin tepkisi gibi görünen şeyi gerektirir ve haklı gösterir. Bu durumda da Suriyelilerin tepkisi, Türklere yönelik öfkelerini aşarak Rusya'nın Türkiye'yi etkilemedeki rolünü de kapsamalı veya ikisini de aynı sepete koymalıdır.
Türkiye’nin 2011 yılı öncesinde Esed rejimiyle güçlü ilişkileri vardı, ancak rejimin Türklerin tavsiyelerine ve çözüm bulma çabalarına kulak tıkaması sonrasında ilişkiler hızla bozuldu. Aslında Esed'in tüm Arap ve uluslararası çabalara karşı davranışı buydu. Türkiye, Suriye’de yaşanan katliamlar karşısında görmezden gelinmesi zor olan insani ve ahlaki nedenleri de ihmal etmeden, büyük çıkarları doğrultusunda kapılarını Suriyelilere açtı. Farklı renklerden muhalif gruplar, çözümün yakın olacağı umuduyla Türkiye'ye geldiler. Ama olaylar farklı gelişti. Yerel, bölgesel ve uluslararası gelişmeler birbirini takip etti, etki ve komplikasyonlarını empoze etti. Bilhassa Rusya’nın çatışma hattına dahil olması Suriye ve çevresindeki çatışmayı uzattı. Bu, Türkiye'yi Suriye’ye yönelik tutumunu, Suriyelilerle siyasi ve silahlı oluşumlarıyla ilişkilerinin bazı ayrıntılarını değiştirmeye sevk etti. İşte Türkiye’nin Esed rejimine karşı olası bir açılım fikrini bu noktadan hareketle tartışabiliriz.
Türkiye’nin Esed rejimine açılımının ardındaki nedenleri şu 4 belirgin nokta temsil ediyor; birincisi, Türk partilerinin Ankara'nın Suriye politikasını, Suriyelileri veya bir kısmının geri gönderilmesini, Türkiye'nin Suriye'deki varlığını ve müdahalelerini sınırlamasını ve Esed rejimine açılmasını içerecek şekilde değiştirmesi yönünde artan talepleri. Bu eğilimler artık muhalefet partileriyle sınırlı değil, iktidardaki AK Parti’nin içine kadar uzandı. İkincisi, 2016'dan itibaren Moskova'nın Suriye ile ilgili deklarasyonuna katılan Ankara'ya üç ülkenin Suriye'deki politikalarının yakınlaşması için yapılan Rus-İran baskısı. Buna dayanarak son yıllarda Astana ve Soçi üzerinden Türkiye'yi Rusya'nın çözüm yoluna entegre etmek amacıyla üçlü çalışmalar yürütüldü. Üçüncü nokta, Esed rejimine karşı uluslararası bir açılım ve belirli konularda da olsa onunla iletişim dalgasının yükselişi. Bu konulardan biri de yerinden edilmiş kişilerin ve mültecilerin Suriye'ye dönüşü ki, bunların en büyük grubu Türkiye'de bulunuyor. Türkiye'deki Suriyeli sayısı yaklaşık 4 milyon.
Konuyla ilgili en önemli ve dikkat çekici olan dördüncü noktanın özü, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bir dönem daha cumhurbaşkanı seçilme ve Türk siyaset sahnesindeki varlığını sürdürme arzusudur. 2023'te yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bu ikisini de pekiştirmesi gerekiyor. Erdoğan ve partisinin, seçimlerde arzu edilen sonuçlara olumsuz etkisi olan iç çatışmalara veya dış politikalara girmeden, her düzeyde ve alanda herkesle sıkı ve ciddi bir şekilde üzerinde çalıştığı şey de bu. Erdoğan, seçim sonuçlarının kendisini Mustafa Kemal Atatürk'ün geçen yüzyıl boyunca pekişen liderliği karşısında bir Türkiye lideri olarak tanımlamasını umuyor.
Erdoğan ve partisinin Türkiye'nin Suriye politikasını yenilemek için bu 4 noktayı temel aldığı kesin. Dahası, Ankara'daki Türk siyaset mutfağından çıkan tüm bilgi ve sızıntılara göre Suriye politikasını yenileme uygulamasına girdi. Ankara’daki siyaset mutfağı, Türkiye'deki Suriyeliler ile kuzeybatı Suriye'de Türk kontrol bölgesindeki Suriyeliler dahil kimseyi kışkırtıp kızdırmamayı esas alarak, işlerin yolunda gittiğini şüpheye yer bırakmayacak şekilde teyit ediyor.
Ankara'nın politikasındaki yenilikçilere göre, Esed rejimi ile ilişkiler kapısının açılması, Suriye meselesinde bir hareketlenme başlatma ve onun içinde yeni kapılar açma yolunda bir adım. Astana görüşmeleri, özellikle Anayasa Komisyonu toplantılarının kesintiye uğramasından sonra, Cenevre sürecinin ulaştığı tıkanıklığı telafi edebilir. Yeni politika yapıcılarına göre ayrıca Türkiye'nin Suriye'deki ve özellikle de Türk milli güvenliği başlığı altında "Suriye Demokratik Güçleri"ne karşı savaşa odaklandığı kuzeydeki rolünü teyit edecek. Suriyelilere yönelik artan ırkçı eğilime rağmen, Türkiye’nin Suriyelileri geri gönderme planı ülkedeki tüm Suriyelileri kapsamıyor. Aksine Türkiye'nin planı, gönüllü bir şekilde ve kabul edilebilir koşullarda 1 milyon Suriyelinin geri dönüşünü sağlamaya dayanıyor. Bunun için de Türkiye kontrolündeki bölgede gerekli konutlar ve hizmet yapıları hazırlanıyor.
Eski ve yeni içeriğiyle Türkiye'nin Suriye politikası, mümkün olduğu kadar sakin ve dengeli olmaya çalışacak. Gözlerini ana hedefe, yani 2023'teki cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerine kadarki zamanı en az kayıpla geçirme hedefine dikecek. Erdoğan bu seçimler için "15 seçim kazandık ve 2023'te bir zafer daha kazanmaya kararlıyız” demişti. Seçime giden yolda atılacak adımlar hesaplı olacak ve Türkiye'nin Suriye politikasında derin bir fark yaratmayacak. Çünkü son 10 yılda yaşanan gelişmelerin Türkiye ve politikaları üzerinde bıraktığı etkileri aşmak için henüz çok erken. Türkiye'de yaklaşık 4 milyona ulaşan Suriye varlığının taşıdığı anlamı aşmak zor. Bunların arasında az ücretle ve daha uzun çalışma saatleri içinde çalışan, çoğu herhangi bir sigorta sistemine kayıtlı olmayan yaklaşık 1 milyon Suriyeli işçi var. Keza Türk vatandaşlığına sahip yaklaşık 200 bin Suriyeli var. Türkiye'de Suriyelilerin sahip olduğu şirket sayısı yaklaşık 13 bine ulaştı ve toplamda yabancı sermayeli şirketlerin yaklaşık üçte birini oluşturuyorlar. Oradaki Suriye yatırımlarının hacmi toplamda 10 milyar doları aştı. Suriyelilerin Türkiye'deki varlığı, Avrupa Birliği dahil uluslararası kurum, kuruluş ve ülkelerin yardım ve bağışlar şeklinde gönderdiği, Türk hükümetinin yönettiği ve yararlandığı bir para girişini de sağlıyor. Buna ek olarak, özellikle son yıllarda ülkeyi vuran, fiyatları yükselten ve oradaki alt sınıftan Suriyeliler arasında işsizlik ve yoksulluk oranlarını artıran ekonomik krizden sonra, diğer ülkelerdeki Suriyelilerin ailelerine ve yakınlarına sundukları mali yardımlar da Türkiye’ye giriş yapan bir başka para kanalını oluşturuyor.
Türkiye'nin kendisine sırt çevirerek veya görmezden gelerek başa çıkması zor olacak Türkiye'deki Suriyelilerin durumuna paralel olarak Esed rejiminin durumunu, devletin ve toplumun her düzeyde neredeyse tamamen yok olmasına yol açan politikaları nedeniyle yaşadığı çöküş gerçeğini görmezden gelmesi de zor. Dahası Esed rejimi, bu politikaların sonuçlarından çıkışlar bulmaktan dahi aciz.
Bu veri ve koşullardan oluşan karışık tablonun ortasında, Ankara, ister zaman geçirmek, isterse başkalarının oynayamadığı veya oynamak istemediği bir rolü oynamak için harekete geçiyor. Zira her ikisi de kendisi için faydalı. Diğer yandan, çok şey kaybeden Suriyeliler de fiili otorite altında ve komşu ülkelerin mültecileri arasında yaşanan çöküşü durduracak bir çözüm sürecinin açılmasından kazançlı çıkabilirler. Bir şey kazanamazlarsa da geçen zaman kimseye Türkiye'deki Suriyelilerin varlığını ciddi şekilde tehlikeye atma olanağı vermeyecektir.