Abdulaziz Tantik
TT

Yeni bir düşünme zeminine ihtiyacımız var!

Mevcut düşünce ve düşünme biçimleri sorunlu bir zihne işaret etmektedir. Hâlihazırdaki düşünceler ve düşünme zeminlerini dikkatle izlediğimizde sorun çözen ve zihni geliştiren bir yapısallığı taşımadığı gibi bizatihi sorunun ve zihni geriliğin nedenleri olarak orada durmaktadır.
Bu durum salt İslami düşünce ve düşünme zemini için değil! Bilakis, mevcut tüm düşünce ve düşünme zeminleri için de geçerlidir. Mevcut düşüncenin son iki yüz yılına bakıldığı zaman gelinen noktada ve öngördüğü geleceği dikkate aldığımızda ciddi bir sorunla karşı karşıyayız…
Batı düşüncesinin bütün veçhelerini dikkate alarak yaklaşalım, insana, yaşama ve gayb’a/aşkınlığa dair olumlu söyleyebileceği bir şey kalmamıştır. Her yeni felsefi yaklaşım kendisinden öncekini eleştiriye tabi kılarken önerisini de bir sonraki akımı eleştiriye tabi kılmakta ve hatta öyle hızlı akmakta ki, neredeyse yarım asrı bulmayan akımlar mevcut hale gelmektedir. Bütün bu dinamikliğine ve değişkenliğine rağmen, umut aşılayacak her hangi bir şey önerememektedir. Ahlaki zemini veya daha iyi bir gelecek umudunu da verememektedir. Şu söylenebilir: gelecekte karşılaşacağımız sorunlara yönelik trans hümanizm, post hümanizm üzerinden o korkulara yönelik bir tepkisellik oluşturulabilir. Ama bu görüşlerde daha çok o gelecekteki korkuya alıştırma babında serdedilen sözler gibi duruyor. Doksanlı yıllarda ‘Dine Dönüş’ hikâyeleri, çalışmaları, araştırmaları yapılırdı. Bugün din artık işlevsizleştirilmiş ve anlamsızlığa duçar kılınmış durumdadır. Dinin yerine adapte edilecek bir düşünce ise piyasada bulunmamaktadır. İnsanın tanrısallaştırılması olan ‘homo deus’ projesi ise ayrımcılığın en büyüğünü oluşturacak bir vasata sahip görünüyor.
İslam düşüncesi bağlamında dile getirilmiş çalışmalar, fikri çabalar, ortaya konan düşünceler ise yeterli bir seviyeye ulaştırılamadı. Hep bir eksik ve tepkisellik içerdi. Bu yüzden ortaya konan çok iyi görüşler bile sistematik hale dönüştürülemedi. Bu da İslam dünyasının içinde var olduğu siyasal koşullar yüzünden ve mevcut yenilginin travmatik sonuçlarını da içermesi sebebiyledir. Ama fikri akım olma hüviyeti kazananlarda da bir tepkisellik temel öğe olarak var olduğu için sınırlı ve sonlu olmaya hükümlü oldu. Modernliği savunan akımlar, modernliğin post modernliğe dönüştüğü bir zeminde boşa düşmektedir. Post modern yaklaşım üzerinden elde edilen yeni bakış ise daha baskın bir karaktere dönüşecek olan yeni ‘yaşam merkezli’ felsefi bakış ile boşa düşürülmektedir. Cinsel tercih meselesinden tutunda yapay zekâ üzerinden tartışılmaya açılmış yeni konular eski düşünme biçimini etkisiz kılmaktadır. Gelenek eleştirisinin karşılığı bir zamanlar oluştu. Ama bugün o gelenek eleştirisinin bir karşılığının olmadığının görüldüğü demlerdir. Gelenek üzerinden modernleşmeye yönelik eleştirilerin de bugün modernliğin yapı bozumuna uğraması ile bir karşılığı kalmadı.
Bugün dün yapılan bütün eleştirilerin karşılığının olmadığı bir güne uyanmak demektir. Bu yüzden düne dair olumlu, güzel, ipucu olabilecek yaklaşımlar, belirli bir sistematik düşünceye dönüştürülemediği için yeterliliğini gösteremedi ve sahiplenilemedi… O yüzden mevcudu oluşturan temel varsayımları yeniden gözden geçirmek ve onların işe yarayıp yaramadığı konusunda bir zihni açıklığa sahip olmak elzem olmuştur.
Eski düşünme kalıpları; yüz elli yıllık düşünme kalıpları sorunlarımızı çözmede ve karşı karşıya kaldığımız tehdidi bertaraf etmede sınıfta kalmıştır. Bu sınıfta kalmanın elbette ki birden fazla nedeni olacaktır.
İlk temel neden: İslam düşünce geleneği içinde tarihsel sürekliliğe sahip olan bilgi ve içtihat yapma süreçlerine dair derinlikli ve vukufiyeti kesbeden bir bakışın oluşturulamaması… Tam tersi yetersizliği ilan edilerek yeni bir yaklaşıma yönelme ve bu yaklaşımın çok kısa bir sürede değişime ve akamete uğramasına rağmen halen yüksek sesle savunulma çabası, doğru bir zihni yapıya ve düşünme zeminine engel teşkil etmektedir. İslami epistemenin kendi orijinal haline dönüşü ve bugün için yeniden düşünülmesi yeni bir çıkış yolu ve yöntemi için kaçınılmaz görülmektedir.
İkinci neden ise; Eleştiriye tabi tutulan ve yetersizliği ilan edilen İslami bilginin ve düşünme zemininin algısal düzlemde eleştiriye tabi tutulması, daha çok galip kültürün/modern kültürün ve bilginin etkisinde, onlar yetersiz gördükleri için yetersiz görme olgusu ve buna kanan Müslüman zihinler… Onların ortaya koyduğu yeni düşünce ise hem Müslüman zihni geriletti ve ahlaki zeminini kaybettirdi. Hem de modern zihne yakınlaştıracağım demesine rağmen onu tam olarak idrak edemediği için ara formüller yüzünden yüzyıl heba edildi. Geriye ise kocaman bir hiçlik kaldı. Tekil anlamda güzel düşünceler, yaklaşımlar, teorik açılımlara vesile olacak yaklaşım biçimleri oluştu. Ama hiçbiri yeterli düzeyde ve bir yöntem inşa edecek zeminde tartışılamadı…
Üçüncü neden: Müslüman zihin; sahip olduğu bütün kavramları algısal düzeyde ele aldı ve tanımlamaya çalıştı. Batıdan aldığı kavramları da algısal zemin üzerinden elde etti ve kullanıma açtı. Algı ile bilgi süreçlerinin farklı çalıştığını söylemekte yarar var. Ama Müslüman zihin bu son iki yüzyılı sadece algılar üzerinden yönlendirmek istedi. Her seferinde ise duvara tosladı. Habermas’ın modern akıl için söylediği ‘duvara toslama’ tespitini çağdaş Müslüman akıl içinde söylenmelidir. Çünkü duvara tosladığı kabul edilmediği sürece yeni bir bakışa yönelmek anlamsız gelmektedir.
Son on yıldır bilgiye yönelik bir ilginin varlığından söz edilebilir. Yeterliliği konusunda hala erken bir zaman ve zemindeyiz. O yüzden kesin bir şey söylemek yerine mevcut durumda bilginin önemine olan vurgunun keskinleştirilmesi şarttır. Ama ondan önce bizim kendi geçmişimizle/ bizi yönlendirmek için üretilmiş bakış ve yaklaşımları gözden geçirmekte yarar var.
Dikkate alınması gereken şey; bir tehdit altında oluşturulan fikriyatın tepkisel boyutu kendi içinde bir zaaf üretmekte ve bu zaaf giderek belirginleşerek yetersizliğini ilan etmektedir. Aklı başında her düşünürün, âlimin, aydının ve entelektüelin, mevcut gidişata yönelik eleştirel tutumunu izhar ederken, Müslüman zihnin ve düşüncenin taşıdığı zaafları tespit ve tedavi açısından nelere ihtiyaç olduğunu da belirginleştirmeye yönelmesidir. Müslümanların sahip olduğu bakışların tarihsel kopukluğunu dikkate almak ve bugünün sorunlarının tarihin getirdiği ve sahip olduğu sorunları ile örtüşen ve ayrışan taraflarına yönelik derinlikli bir bakış geliştirmek yeni bir düşünce ve düşünme zemini açısından kaçınılmaz görülmektedir.
Dördüncü neden: Müslümanların yenilgiyi yaşamaları ile birlikte kendi kurtuluş mücadelesini verirken inşa ettikleri fikirlerin etki tepki üzerinden gerçekleştiğini unutmaları ve bu etki ve tepkinin oluşturduğu zaafı gidermeye yönelik bir yaklaşımın ise hiç öne çıkmamasıdır. Tarihsel süreklilikten kopmuş, düşünce geleneğini kıyasıya eleştiren ve modernliğin baskın karakterinin etkisini derinden hisseden yaklaşımlar, sorun çözücü olmak yerine sorun olma haline tekabül etti. Dışarıya doğru özür dileyici psikolojik vasat üzerinden hep kendini küçük görme ve batıya yaranma arzusu ve bunun sağladığı avantajlar. Ayrıca batıya karşı çıkacağım diye bütün hıncıyla geriye dönme arzusu… Ama hangi geleneğe geri döneceğine dair belirsizlik yüzünden düşülen uçurumlar… Tekfir furyası… Şiddet ve özellikle Müslüman olanlara yönelik şiddete cevaz veren bakışın oluşturduğu güvensizlik… Dolayısıyla Müslüman ahlakının çürüyerek yokluğa doğru sürüklenişi…  İşte hepsi hala bir sorun olarak orada durmaktadır.
Sorunu çözmeye dair güçlü bir fikir, eğilim ve düşünce akımı oluşmadıysa burada her kesin bir sorumluluğu vardır. Bugün algıya dayalı değil! Bilgiye dayalı bir yaklaşımla mevcut fikri akımların yetersizliğini göstererek yeni bir bakışa doğru yola çıkmakta fayda var. Sorun ve soruları bilgiye dayalı olarak ortaya koymalıyız. Varlık, insan, yaşam ve Ulûhiyet ile Rububiyet, ubudiyet ile ahlak ve varlığın tüm katmanlarına dair ilişkiler ağı üzerine yeniden düşünmekte bir zorunluluk doğmaktadır. Hem bugünün insanının temel sorunları ve sorularını hem Müslüman zihnin karışıklığının ürettiği sorunlar ve sorulara bilgiye dayalı cevaplar üretirken bu bilginin Müslüman’ca bir bilgi sürecine aidiyeti de tartışılmaz bir gerçeklik olarak kabulüne rıza göstererek, yeni bir çabaya, fikre, düşünme zeminine ve düşünceye çıkış kapısı aralamak şart olmuştur.
Yoksa mı? Kıyamete doğru koşar adımlarla gittiğimiz bu dünyada yok oluşa doğru sürüklendiğimizi hesaba katmalı ve kendi sorumluluğumuzu ifayı öncelemeliyiz...