Rıdvan Seyyid
Lübnanlı akademisyen, siyasetçi- yazar Lübnan Üniversitesi'nde İslami ilimler profersörü
TT

Değişkenler ve Suriye üzerindeki etkileri hakkındaki Türk düşüncesi

Bir hafta önce, Türkiye Dışişleri Bakanı ile Suriyeli mevkidaşı arasında katıldıkları uluslararası bir etkinlik sırasında bir görüşme yapıldığı haberi geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan iki hafta önce Rusya'ya gitmiş ve Suriye dahil çeşitli nedenlerle Devlet Başkanı Putin ile görüşmüştü. Görüşmenin ardından Rusya Devlet Başkanı'nın Erdoğan'a uzun bir aradan sonra Suriye Devlet Başkanı ile görüşmesini önerdiği, Türk Cumhurbaşkanı'nın da kendisine durumun uygun olmadığı yönünde cevap verdiği ve buna karşılık iki ülke istihbaratı arasında temas kurulmasını önerdiği söylendi. Ancak iki ülkenin dışişleri bakanları arasında -tabii ki siyasi olan- görüşme, Putin'in arzusunun gerçekleşmeye başladığını gösteriyor. İdlib ve kuzey Halep'te Türkiye politikasındaki bu dönüşüm ve Türk askeri varlığının bulunduğu kuzey Suriye'deki bölgeler dışında artık var olmayan Suriye muhalefetinden vazgeçmeye başlamasını protesto eden gösteriler yayıldı!
Rusya-Türkiye ilişkileri son derece iç içe geçmiştir ve çok sayıda ortak ilgi ve çıkar söz konusudur. Ancak birkaç aydır Türkiye Cumhurbaşkanı, Fırat'ın batısındaki son iki Kürt bölgesi olan Tel Rıfat ve Menbiç kasabalarını ele geçirmek için üçüncü bir askeri harekat planladığını söylüyor. Bu sayede, konuşlanmış olduğu Suriye ve Irak'taki Kürt bölgelerinden Türk güçlerine karşı savaşan ve saldırılar düzenleyen PKK örgütüne karşı sınırlarını daha da korunaklı hale getirmek istiyor. Bu yıl içinde acilen düzenlenmek istenen bu harekata, Suriye'deki Kürtlerin koruyucusu Amerikalılar gibi Ruslar ve İranlılar da karşı çıkıyor. Erdoğan, Amerikalıların Ukrayna'ya karşı sürmekte olan savaşta NATO üyesi olan Türkiye'ye, arabuluculuğuna, gıda ve enerji tedarikinde geçiş noktası olmasına duydukları büyük ihtiyaç nedeniyle yeni harekata yönelik itirazlarının üstesinden gelinebileceği kanaatinde. Rusya ve İran'ın itirazlarına gelince, Türkiye, Putin, Erdoğan ve İran Cumhurbaşkanı Reisi arasında Tahran'da yapılan üçlü görüşmede bunları baypas etmeye çalıştı. Ancak uzun tartışmalardan sonra anlaşmazlık devam etti ve Türkiye Cumhurbaşkanı da harekatın yapılacağında ısrar etti.
Türkiye Cumhurbaşkanı neden askeri harekatın gerekli olduğunu düşünüyor? Kendisi iki neden belirtiyor; birincisi, Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kürt bölgelerinde vurucu güçlere sahip olan PKK’ya karşı Türk ulusal güvenliğini korumak. Diğer neden, Kürtlerin ve Suriye rejiminin kontrolünde olan bölgelerden geçtiğimiz yıllarda Türkiye'ye kaçan 1 milyon Suriyeli sığınmacının geri dönmesi. İlginçtir ki, Tahran toplantısından sonra Türk İHA’ları İran’da faaliyet gösteren PJAK’ın (Kürdistan Özgür Yaşam Partisi) liderlerinden birini öldürdü. Sanki Türkler, kuzey Suriye'de Amerikan koruması altındaki yalıtılmış Kürt bölgesinin sadece Türkiye'ye karşı değil, aynı zamanda İran'a karşı da faaliyet gösteren Kürt teröristleri barındırdığı konusunda İran'ı uyarmak istiyorlar gibi!
Ruslar, Erdoğan'ı yeni harekatı düzenlememesi için ikna etmeye İranlılardan daha fazla çabalıyor, çünkü harekat Türkiye’den kaçan Kürtleri Suriye rejiminin kollarına itecek. Suriye rejiminin elbette Kürt ayrılıkçılığına karşı olduğu ve bu konuda Türkiye ile ittifak yapmakta menfaati olduğu biliniyor. Ruslar da bu anlaşmayı garanti edecek. Ancak Türkiye Cumhurbaşkanı onlara şunu söylüyor; Suriye'de kontrol ettiğimiz bölgede, çoğu bir kereden fazla yerinden edilmiş yaklaşık 3 milyon insan var. Suriye'nin güneyindeki (Dera bölgesinde) uzlaşılara aracılık ettiniz ve ne siz ne de rejim bunları yerine getirdiniz. Bugün bu sözde uzlaşı bölgeleri kargaşa ve karşılıklı suikastlarla dolu. Oradan biraz uzak mesafede Golan'a doğru, İranlılar İsrail'e karşı seferberlik bahanesiyle milislerini göndermeye çalışıyorlar. Öte yandan Ürdün sınırında, Ürdün üzerinden Körfez ülkelerine zorla uyuşturucu sokmaya çalışan silahlı çeteler yayılıyor. Kaçakçılar ile tüneller dahi kazdıklarını keşfeden Ürdün ordusu arasında çatışmaların yaşanmadığı bir hafta yok! Erdoğan'ın acelesi var çünkü seçimler var ve 3 milyonu aşan Suriyeli sığınmacıların yoğunluğu konusunda Türkiye'de artan hoşnutsuzluk nedeniyle özellikle Suriyeli sığınmacılar dosyasında bir şeyler başarmak istiyor. Ancak rejimle iletişim kurması halinde Rusya'nın vaatlerine güvenmediği gibi, sığınma sorunu ve rejimin (uluslararası destekli olsa bile) 1 milyon veya daha fazla Suriyeliyi kabul etme olasılığı konusunda verilen vaatlere daha da çok güvenmiyor. Buna kanıtı da Ürdün ve Lübnan'da olanlar, rejimin iki ülkeye göç ettirdiği 2 milyon kişinin bir kısmının iadesini reddetmesi.
Erdoğan Rusya'nın suyuna gitmek zorunda ama kendi ülkesinde de seçmenlerin baskısı altında ve Türkiye ile Suriye'de kontrolü altındaki bölgelerde milyonlarca Suriyelinin yükünü taşıyor. Erdoğan, neo-Osmanlıcılığı abartılsa da, İran gibi ideolojik ve mezhepçi bir kontrol ve sahiplenme projesine sahip değil. Gerilimi azaltma olarak adlandırılan bölgelerde Suriye muhalefetinin Türklere yönelik şikayetleri iki yıldır devam ediyor, çünkü Türkler sınırlarının güvenliğini temin ettikleri ve sığınmacıların geri dönüşünden emin oldukları takdirde geri çekilme arzularını tekrarlıyorlar. Buna karşılık İran, halkının açlığını umursamıyor, nükleer silaha sahip olmak, Arap ülkelerini ele geçirmek ve Şiileştirmek istiyor. Türk yetkililer ise, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's’in TL cinsinden kredi notunu Moody's, "B2"den "B3"e indirmesinden dolayı dehşete düştü!
Erdoğan bu nedenle Ukrayna savaşından ve yeni küresel krizden yararlanmak istiyor. Ülkesi için gördüğü avantaj sadece stratejik konumu değil, aynı zamanda tüm tarafların gerek müdahalesine gerekse arabuluculuğuna ihtiyaç duymasını sağlama yeteneği. Daha önce de Libya'ya müdahale etmiş, denizlerinden ve petrolünden yararlanmaya çalışmıştı. Yunanistan'ın ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin kara sularına müdahale etmek istemişti. İki yıl önce Ermenistan'a karşı Azerbaycan lehine müdahalede bulunmuştu. Bir yerde kazanırken, diğerinde kaybediyor, ancak Filistin davasında bile bir etken ve fail olmaya devam ediyor. Nitekim son olarak Hamas kendisine başvurdu, ama İsrail için değil İran'dan! Ama bunların hepsi bir yana, Suriye'ye müdahalesi bir yana.
Dolayısıyla bu konuda sorun bizde, zira bazı Arap ulus-devletleri önce içeriden, sonra komşu ve uzak dış güçler tarafından işgal edildiler. Uluslararası sistem içinde, istikrar ve gelişme doğrultusunda halklarıyla destek alışverişinde bulunan ve dışa karşı egemenlik ve dokunulmazlık kullanan ulusal devletler dışında bir yaşam alanımız yok.
Bu, bir iç dengesizlik varsa müdahale etmeye izin olduğu anlamına gelmez. Suriye, Libya ya da Lübnan’daki ulus devleti yeniden kurmak istiyorsak, her ülke ile ilgili uluslararası kararlar üzerinde bir Arap konsensüsü oluşturulması gerektiği anlamına gelir. Daha önce devletten korkulurdu ama bir süredir devletler için korkuluyor. Allah yardımcımızdır.