Charles R. Lister
Ortadoğu Enstitüsü Terörle Mücadele Bölümü Başkanı
TT

Zevahiri'nin ölümü el-Kaide'yi bitirecek mi yoksa yeniden mi etkinleştirecek?

El-Kaide lideri Eymen Zevahiri'nin Afganistan'ın başkenti Kabil'in diplomatik bir bölgesinde kaldığı evin balkonunda ABD tarafından düzenlenen İHA saldırısıyla öldürülmesinin üzerinden yaklaşık dört hafta geçti. Bu saldırı, Ortadoğu ve ötesinde el-Kaide’nin en önemli figürü Eymen Zevahiri için onlarca yıldır süregelen arayışın sonunu getirdi. Zevahiri'nin Amerikan füzesi ile öldürülmesi bir adalet duygusu yarattı. Ancak onun Taliban kontrolündeki Kabil'in kalbinde, Siraceddin Hakani ile bağlantılı bir evde olduğunun keşfedilmesi, Afganistan'ın teröristler için güvenli bir sığınak olup olmadığı hakkında ciddi endişelere yol açtı.
Zevahiri'nin öldürülmesinden bu yana örgüt içerisinde devam eden sessizlik, üst düzey liderlik saflarında onun ölümünün neden olduğu krizin açık kanıtıdır. Burada, hilafet sıralamasında ez-Zevahiri’yi el-Kaide liderliğinin kıdemli üyesi ve Mısır Özel Kuvvetleri Eski Komutanı Seyfu'l Adl’in takip ettiğini belirtmekte de fayda var. Fakat Seyfu'l Adl, örgütle bağlantılı kimseler ağı içinde tartışmalı figür olmaya devam ediyor ve bazıları onu bölünmeyi körüklemek, paranoyak olmak, stratejik iç görü ve dengeden yoksun olmakla suçluyor. İran'daki varlığı, son yıllarda birçok el-Kaide üyesinin özel iletişimlerinde açıkça belirttiği gibi başka bir sorun teşkil ediyor. Ayrıca bir yılı aşkın süredir kayıp olduğuna dair iddialar var ve İranlı yetkililerin onu tutuklamış olmasından korkuluyor.
El-Kaide liderliği için bir diğer olası aday, Zevahiri'nin damadı ve örgütün resmi medya kanadı As-Sahab Media’nın başındaki isim olan Abdurrahman el-Mağribi’dir. Örgüt liderliği için bir Faslıyı seçmek, el-Kaide'nin gelecek beklentilerinde Afrika'nın önemli rolünün kabul edildiğini ima eden mantıklı bir adım olacaktır. Fakat Seyfu'l Adl gibi Mağribi de İran’da ikamet ediyor. Ayrıca örgüt için gerçek liderlik yapma yeteneği hakkında büyük şüpheler var.
El-Kaide içinde bir halef krizinin yaşanacağı ihtimali, senelerdir içerdeki ve dışardaki analistler arasında tartışma konusu oldu. Örgütün bu konuda özel bir planının olacağı kesindir. Ancak ez-Zevahiri cinayetini izleyen bu sessizlik süreci, geçiş aşamasındaki terör örgütünün kalbinde bir belirsizlik ve şüphe düzeyine işaret ediyor. El-Kaide son on yıl içinde çarpıcı biçimde değişti. Terörle mücadele çabalarının yoğun ve devam eden baskısı nedeniyle örgütün merkezi liderliği, düzenlenen saldırıların giderek daha uzak bir bileşeni haline geldi. Usame bin Ladin karizmatik bir operasyon lideriyken, Zevahiri biraz sönük ve orta çaplı bir alim gibiydi. Bugün örgüt artık, bir örgütten ziyade hareket olarak tanımlanması daha doğru olacak şekilde ademi merkeziyetçi hale geldi. Yani, mensuplarının aralarında sıkı bağların olmadığı ve her birinin bireysel cihatçı isyanları yerel olarak yönettiği bir harekete dönüştü. Zevahiri'nin üzerlerindeki etkisi çok azdı.
Dolayısıyla ez-Zevahiri'nin ölümünün, Mağrip, Sahel, Somali, Yemen ve Güney Asya boyunca örgütün güçlü isyanları destekleme yeteneği ve örgütün bağlıları üzerinde önemli bir etkisinin olmaması muhtemeldir. Bununla birlikte örgüte bağlı olanlar küresel çaptaki saldırılar yerine neredeyse tamamen yerel veya bölgesel sahnelere odaklanmış olsalar da ez-Zevahiri'nin ölümü, kısa vadede dikkatlerin intikam için Batılı hedeflere yönelmesine yol açabilir.
Öte taraftan Zevahiri'nin Kabil'de öldürülmesi, buradaki örgüt unsurlarını “hücrelere” kaçmaya zorlayacaktır. Ancak Hakkani Ağı ve “Taliban”a sempati duyan diğer kanatlarıyla onlarca yıllık bağları sayesinde bu geçiş sürecinde tetikte olacaklardır. Biden yönetimi, Zevahiri'nin ölümünü terörle mücadele stratejisinin başarısı olarak lanse etse bile bu saldırı, en çok aranan teröristlere odaklanan 10 yılı aşkın bir istihbarat çalışmasının sonucuydu. Şu anda sorulması gereken soru şudur: ABD, orta düzey unsurlardan oluşan ve yakın çevredeki Batılı hedeflere yönelik saldırı planlayan gizli hücreleri tespit etme, engelleme ve etkisiz hale getirmede aynı şekilde başarılı olacak mı?  Bu pek olası görünmüyor.
Buradaki temel nokta şudur: El Kaide lideri olarak kimi seçerse seçsin, örgütün dünya çapındaki tehditleri en iyi ihtimalle değişmeden kalacak ve en kötü ihtimalle daha da kötüleşecektir. Şayet Zevahiri’nin halefi örgütü canlandırmayı başaramazsa, örgüte bağlı gruplar on yıldan fazla bir süredir yaptıklarına devam edecek, yani Afrika, Ortadoğu ve Asya'daki yerel hükümetleri zora sokacak ve baltalayacaklardır. Zevahiri'nin halefinin örgüt düzeyinde gözle görülür bir gelişme sağlamayı başarması durumunda ise yerel cihatçı operasyonlar devam edecek ve dahası küresel cihada yeniden odaklanılacaktır. Dolayısıyla öngörülebilecek herhangi bir “iyi” senaryo yoktur.
Fakat Zevahiri'nin öldürülmesi, uluslararası toplum açısından büyük bir başarıyı ve el-Kaide’yi yenme yolunda ise yeni bir adımı teşkil ediyor. Bu yorum temel bir yanlış anlamayı içermekte olup, El Kaide'nin bugün temsil ettiği şey karşısında tehlikeli bir rahatlık durumu yaratma riskini de taşımaktadır. Gerçek şu ki, bugün dikkati yerel düzeylere odaklanan ademi merkeziyetçi el-Kaide örgütü, dünyanın büyük bir bölümünün karşı koyamayacağı ve meydan okuyamayacağı tehditler oluşturuyor. Süreç içinde elbette Zevahiri’nin yerine biri ortaya çıkacak. Fakat büyük ölçüde bir yan unsurdan ibaret olacak. Çünkü asıl zorluk ve tehdit, yıllardır olduğu gibi, örgüte bağlı gruplarla devam etmektedir.