Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Nükleer anlaşma: Kötüye dönüş daha kötüdür

İran ile yakında yeniden imzalanacak olan nükleer anlaşmada yeni bir şey yok, Barack Obama'nın 2015'te kabul ettiği ve imzaladığı bir önceki anlaşmanın aynısı. Anlaşma gerçekten de Donald Trump'ın tanımladığı gibi tarihin en kötü anlaşması ve zaman geçtikten sonra eski kötüye dönüş daha kötüdür.
Avrupa, İran ile nükleer anlaşmayı canlandırmaya çalıştı. Zira şimdi tarihinin en kötü anlarından birini yaşıyor. Rolü ile nüfuzunun azalmasından, Rusya-Ukrayna savaşında Washington tarafından kendisine dayatılan ve kışın yaklaşmasıyla özellikle enerji alanında tüm Avrupa'yı Rusya'nın insafına bırakan büyük meydan okumalardan sonra dünyada kendine bir yer arıyor.
ABD ise, mevcut yönetimin gelişinden bu yana, İran ile nükleer anlaşmayı yeniden etkinleştirme ve Trump'ın anlaşmadan vazgeçmesini reddetme konusunda diretti. Mevcut yönetim Beyaz Saray'a yerleştiğinden beri aceleci ve tuhaf bir politik ve stratejik tarzda anlaşmaya geri dönmek için can atıyor. Bu kusurlu anlaşmaya geri dönmeyi, iç Cumhuriyetçi muhalefetin küçümseyen tavrıyla karşılansa bile bir zafer addediyor.
Eski Başkan Trump'ın konutunun teftişi gerçekten dikkat çekici ve kendisini modern dünya için ideal bir model olarak sunan modern bir ülkede böyle bir şeyin gerçekleşmesi garip. Ancak Trump başkan olduğundan beri devam eden bir bağlamın kapsamında yer alıyor. Trump medya ve sosyal medya tarafından sistematik olarak ve haklı görülemez çelişkilerle hedef alındı ve bugün de işler Adalet Bakanlığı ve FBI gibi devletin itibarlı kurumlarının müdahil olduğu bir yöne evrildi. Bu teftiş, ABD'nin yaşadığı keskin bölünme zincirinin son halkası.
Yeni politika, kriz yaratmak ve üretmek gibi görünüyor. Ukrayna'yı Rusya ile keskin bir çatışmaya itenler Batı ülkeleriydi ve Tayvan'da Çin'i taciz edenler de aynı ülkeler. Görünen o ki dünya genelinde ve özellikle Ortadoğu'da yeniden krizler yaratmaya yönelik bir irade var. Arap ülkelerinin meşru kaygılarını dikkate almadan İran ile nükleer anlaşmaya geri dönme süreci bu bağlamda sadece bir model.
Siyaset çıkarlardan oluşur ve çağdaş kanıtlar ve deliller, bazı Batılı ülkelerin önde gelen ve öncü Arap ülkelerinde hiçbir gerçek rönesansın başarılı olmaması arzusunda olduklarını, onları siyasi ve askeri olarak kalıcı çatışmalar içinde tutmaya çabaladıklarını gösteriyor. Keza bölgesel muhaliflerini, özellikle de İran rejimini ve on yıllarca süren politikalarla ona ve iradesine tabi Arap ülkelerini tamamen görmezden geldiklerini de. Bu, 2015’te nükleer anlaşmanın imzalanmasıyla hızlandı, Başkan Trump'ın bunu reddetmesiyle yavaşladı, yakın anlaşmaya dönüşle de ​​tekrar geri dönecek.
Güçlü modern devletler inşa etmekte en başarılı, istekli ve iddialı modeller olarak Suudi Arabistan ve BAE ile hem Arap hem de bölgesel düzeyde müttefiklerini hedef alma politikası, çeşitli düzeyleri ve çeşitli alanları temel aldı. Gözlemci, bu yaklaşımı bilinçli ve kararlı olarak benimseyen birçok kararı ve politikayı takip edebilir. Onunla yüzleşmek için herhangi bir plan yapmadan önce bu yaklaşımı gerek tasavvur gerekse okuma ve tanımlama açısından anlamak daha iyi olacaktır.
ABD'nin bölgedeki müttefiklerine yönelik politikasındaki bu sapmaya karşı benimsenen yeni uluslararası model, Rus-Ukrayna savaşı krizi karşısında büyük ölçüde belirginleşti. Bölge ülkeleri önceliklerini dünyadaki büyük güçlerin önceliklerinin en başına yerleştirmeyi başardı ve bu, gelecekte bir temel oluşturabilecek bir başarı. Rus-Ukrayna savaşında Rusya'ya yönelik yaptırımlar hızlı, geniş ve kapsamlıydı ve tüm uluslararası sistemi tehdit ediyordu. Ama tek değil, iki yönlüydü, Rusya'ya baskı yaptı, ama aynı zamanda Avrupa'nın da çok sıkıntılar çekmesine yol açtı. Avrupa’yı parçalanma tehdidiyle karşı karşıya bırakabilir. Rusya ile sonuçları feci bir olası çatışmadan vazgeçme çağrıları Avrupa ülkelerinde yayılmaya başladı. Rusya ile acı eşiğini test etmeye girişmek Avrupa halklarının çıkarına değil. Enerji krizi, Avrupa ülkelerinde hayatın her alanını etkiliyor, bugünlerini ve geleceklerini tehdit ediyor. Nitekim Rusya'yı cezalandırmaya en hevesli Avrupalı ​​liderlerin dilleri ve politikaları sadece birkaç ay içinde usulca değişmeye başladı.
Rusya veya Çin ile krizler uydurmak ve yaratmak sadece ABD ve Batı ülkeleri için değil tüm dünya için tehlikeli ve iki şeyin göstergesi; birinci gösterge, bu ülkelerdeki vizyon ve strateji üretimindeki bozulmanın düzeyi. İkincisi tarih boyunca doğal olarak meydana geldiği gibi, dünya ulusları arasında medeniyet geçişine dair herhangi bir işareti hoş görmemeye dair daha derin bir düzeydeki sağlam ve inatçı arzu. Samson’un Seçimi hiçbir zaman uluslararası çatışmalara ve medeniyet geçişine bir çözüm olmadı ve tüm insanlığı yok edebilecek "nükleer silahlar" çağında bu silahlardan da daha tehlikeli.
İran'ın ertelenmiş bir şekilde de olsa nükleer silah edinmesine izin vermek, uluslararası nükleer silahlanma için alan açmaktır. Washington ve Batı başkentlerinde ülkelerin bu tehlikeli gidişata sessiz kalacağını düşünenler, büyük bir yanılgı içindeler. Nükleer silahların yayılmasının herhangi bir şekilde sonradan kontrol edilebileceğini düşünenler daha da yanılıyorlar. Önde gelen ve öncü Arap ülkelerinin nükleer anlaşma konusundaki korkuları, yenilenmesi ve yeniden canlandırılması konusunda da tüm ayrıntılarıyla kaim. Bu korku sadece İran'ın nükleer silahı ile sınırlı değil, aynı zamanda diğer ülkelerin iç işlerine müdahaleyi, milislerin, köktendinci ve terör örgütlerinin yayılmasını, yayılma ve nüfuz genişletme politikalarını, bölgeyi karıştıran ve kendilerine karşı herhangi bir uluslararası pozisyon benimsenmeyen balistik füzeleri de kapsıyor. İran’ın bu eğilimleri, kötü nükleer anlaşma yeniden imzalandığında cömert Batı desteğine ve milyarlara sahip olacak. Bölge, yakın gelecekte terörizm ve kaos istikrarı stratejilerinin tüm unsurlarında büyük bir ivmeye ve yenilenen bir kaosa tanık olacak.
İsrail devleti bu konuda Batı kampı dışında hareket eden bir ülke gibi görünüyor, çünkü bölgede yaşıyor, sorunlarıyla doğrudan karşı karşıya ve onları herhangi bir Batı ülkesinden daha iyi biliyor. İran, İsrail'i doğrudan hedef alamayacak kadar zayıf ve korkak olsa da, sadece seferberlik ve propaganda amacıyla, birkaç Arap ülkesini işgaline bir kılıf sağlamak için Hizbullah ve Hamas'ın sıradan patlayıcılarıyla onunla dalaşmayı sürdürecek. Zira İran, İsrail ile herhangi bir açık savaşın Mollalar devletinin ve tüm Humeyni rejiminin sonu anlamına geleceğini çok iyi biliyor.
Son olarak, İran rejiminin neden olduğu zorluklarla sadece bölge ülkeleri yüzleşmekle kalmayacak, bunlar Batılılar dahil olmak üzere tüm dünya ülkelerine taşınacak. Uluslararası düzeyde kriz yaratma ve üretmenin yaygınlaşmasıyla birlikte, önümüzdeki yıllarda uluslararası ve bölgesel çatışmaların tırmanmasına bağlı olarak bazı politikalar daha fazla düşmanlık ve küstahlıkla karakterize edilecek. Çok şey değişecek ve birçok insan bunun sonuçlarına katlanacak. Şüphesiz Batı halkları da buna dahil.