Hasan Ebu Talib
TT

"Ultra MAGA" ve ABD ruhu için mücadele

ABD Başkanı Biden, keskin siyasi bölünme, yükselen siyasi şiddet, FBI ve Kongre üyelerinin saldırılara maruz kaldığı ciddi olaylar gibi ülkesinde olup bitenlere dolaylı olarak atıfta bulunmaya dayanan her zamanki çizgisinden ayrıldı.1 Eylül'deki konuşmasında, eski Başkan Trump'a karşı alışılmadık derecede sert ifadeler kullandı. Destekçilerinden bazılarını faşist olarak nitelendirerek onları ülkeyi geriye götürmekle ve Trump liderliğinde otoriter bir yönetimin önünü açmakla suçladı. Amerikan demokrasisini tehlikede olarak tanımlayıp, vatandaşlarını onu savunmaya çağırdı. Trump da fırsatı kaçırmadı. Biden’ın konuşmasından iki gün sonra onu devlet düşmanı olmakla suçladı ki, bu çok tehlikeli bir suçlama. Destekçilerinin şiddetli tepkisini ima ederek, özel konutuna yeniden saldırı olarak nitelendirdiği olayın tekrarlanmaması konusunda Amerikan servislerini uyardı.
Önümüzdeki kasım ayında yapılması planlanan ABD Kongre ara seçimleri için yürütülen seçim kampanyalarının etkisi, Başkan Biden'ın Demokratların kazanma şansı ve özellikle Temsilciler Meclisi'nde sahip oldukları çoğunluğu koruma arzusu, kuşkusuz Trump ve Cumhuriyetçi destekçilerine sert bir siyasi saldırı başlatmak için önemli nedenleri temsil ediyor. Trump ve Cumhuriyetçi destekçileri de her iki kanadıyla Kongre içindeki güç dengesini değiştirmek amacıyla adaylarını desteklemeye gayret ediyorlar. Dengenin değişmesi başkanlık döneminin geri kalan kısmında Biden yönetimini felç edebilir ve mevcut sorunlarına, popülaritesini etkileyecek birçok sorun ekleyebilir. Kaldı ki Biden yönetiminin popülaritesi, Ukrayna'da Rusya ile mücadele yönteminden kaynaklanan ekonomik koşullardaki gerileme ve Afganistan'dan utanç verici geri çekilme sonucunda zaten gözle görülür bir düşüşle karşı karşıya bulunuyor.
Trump’ın da muhtemelen işler arzuladığı gibi gider ve sağlık durumu izin verirse yeniden aday olmak isteyen Başkan Biden’ın kendisine karşı 2024 başkanlık seçimlerinde tekrar aday olma şansını savunduğunu söylemeye gerek yok. Bununla birlikte bu düzeyde keskin ve sözlü şiddetle karakterize edilen siyasi atışmanın işaret ettikleri, ABD'de neler olup bittiği üzerinde düşünmeyi ve incelemeyi dikkate değer kılıyor. Özellikle genel anlamıyla demokrasinin özüyle, onun düşünsel ve davranışsal değerleriyle temelden çelişen siyasi şiddet olgu ve olaylarının, fiziksel ve ahlaki hadiselerinin her gün dikkate değer bir artış kaydettiği göz önüne alındığında.
Önde gelen analizciler, politikacılar, eski askeri liderler ve sosyologlar tarafından ABD'nin iç savaşa sürükleneceğine dair uyarılar sıkça rastlanan bir durum haline geldi. Bu, güçlü bir alarm zilini temsil ediyor ve böyle tehlikeli bir kavşağa girilmesinin muhtemel olduğunu teyit ediyor. Böylesine feci bir gelişme için tahmin edilen zaman aralığı 10 yıl veya biraz daha az. Ancak böyle bir konunun yüksek sesle tartışılması, kapsamlı bir mücadele stratejisi gerektiren ciddi bir uyarı olmaya devam ediyor. Gelgelelim Amerikan devlet kurumları böyle bir mücadeleye uygun değil gibi görünüyorlar. Aksine, ne yapılması gerektiği konusunda bölünme ve belki de bulanık bir vizyon egemen olmuş durumda.Bu, Başkan Biden ve bazıları zaten uyumsuz olan tüm siyasi ve ideolojik kanatlarıyla Demokrat Parti için siyasi bir ikilem teşkil ediyor. Federal ve eyalet düzeylerinde kolluk kuvvetleri ile çeşitli biçimleriyle medyanın mücadelenin başlangıç ​​noktası konusunda ayrı görüşte oldukları açık. Buna karşılık Cumhuriyetçiler ve Başkan Trump'ın destekçileri daha birleşik, disiplinli, ve Amerikan günlük yaşamı ile saygın kurumlarının canlandırarak kılcal damarlarına entegre etmek istedikleri temel değerlere daha fazla sarılmış görünüyorlar.
Başkan Biden’ın eleştirdiği ve “ABD’yi yeniden büyük yapalım” anlamına gelen “MAGA” mottosu, eski başkan Trump'ın savunduğu ideolojinin merkezinde yer alıyor. Ayrıntılarında ise bir ilkeler karışımını içeriyor. Bu ilkelerden bazıları şunlar: Beyaz ırkın Amerikan toplumunun farklı ırklardan oluşan diğer bileşenleri üzerindeki üstünlüğü. ABD'nin 40 yıl önce tesis ettiği küreselleşme durumunun bir sonucu olarak Amerikan orta sınıfının uğradığı zararları onarmak. Silah bulundurma konusundaki herhangi bir kısıtlamayı ve kürtajı reddetmek. Ayrıca daha fazla göçmeni kabul etmeyi reddetmek ve mümkünse içerideki göçmenlerin bir bölümünden kurtulmak. Dış politikada Çin ve Rusya ile yüzleşmeye, yaygın Amerikan tanımlarına göre terörizm ve aşırılıkçılığın kaynağı olan ülkeleri kuşatmaya odaklanmak.
Birkaç ay önce “Ultra MAGA” mottosu bir değişim geçirdi. Kendisine başkan Trump'ın bir resmi ile arka planda ABD haritası eşlik etmeye başladı. Bu rastgele bir ekleme değil, aksine bir yandan “MAGA”nın bileşenlerine sıkı sıkıya bağlı kalmayı vurguluyor, diğer yandan “Trumpist” destekçilerinin bir dereceye kadar fiziksel şiddet ve karşıtlarıyla mücadeleyi gerektirse bile onu tüm titizliğiyle uygulama ısrarını temsil ediyor. Motto, satış ve bağış toplamak için ikonlar şeklinde tasarlandı. Motto baskılı kıyafetler birçok elektronik mağazasının verilerine göre giderek artan bir yoğunlukla satılıyor.
Yaklaşık bir yıl önce, 3 Ocak’ta İngiliz "Sunday Times" gazetesi, "ABD'yi kovalayan iç savaş hayaleti" başlıklı bir haber yayınladı. Haber, Kaliforniya Üniversitesi’nden (San Diego) uluslararası güvenlik uzmanı Barbara Walter ile yapılan derinlemesine bir röportajı içeriyordu. Barbara Walter röportajda, "ABD’nin iç savaşa her zamankinden daha yakın" olduğunu belirtiyordu. Bunu birkaç nedenle destekliyordu. Bunların ilki, Amerikalılardan aldığı “Bazı infazlara ihtiyacımız var, ülkenin değişmesi gerekiyor” şeklindeki çok sayıda e-posta. İkincisi, Amerikalıların "ülkelerinin çok güçlü ve zengin, demokrasilerinin de dirençli olduğu varsayımına dayanarak" herhangi bir iç savaşın nasıl başlayabileceği konusundaki bilgisizlikleri. Walter'a göre, ABD demokrasisi aslında "kısmi bir demokrasi" veya “demokrasi ile otoriter devlet arasında bir yerde" duran bir "anokrasi". Üçüncüsü, Trump destekçilerinin Kongre binasına saldırması hadisesinin ardından Amerikalıların ülkelerinin bölünmüşlüğü karşısındaki şaşkınlıkları. Bu noktada Walter, "Beyaz nüfusun yalnızca demokrasiye ilgisiz olmakla kalmayıp, aynı zamanda iktidar üzerindeki hakimiyetini sürdürmek için şiddet yöntemlerini kullanmaya istekli olan bir alt kümesi bulunduğunu" kabul ediyor. Son neden, ABD’nin son derece esnek özgürlükleri ile "yürütme erkinin zaman içinde daha da güçlenmesi" arasındaki karşıtlığın, onu diğer açılardan tamamen anti-demokratik hale getirmesi.
Walter'ın bahsettiği şey, Amerikan toplumunun yapısında uzun yılların birikimi sonucu oluşan ve zamanında ele alınmayan, yapısal sebeplere ve çarpıklıklara işaret ediyor. Bunlar şimdi tüm Amerikan sistemi üzerinde siyasi, sosyal ve ahlaki açıdan güçlü bir baskı oluşturuyor. Bu, bilhassa birçok eyalette silah ve yerel kurumlarla nasıl mücadele edileceği eğitimi alan grupların oluşturulduğuna dair raporlar göz önüne alındığında, kasıtsız çatışmaların eyaletleri aşan çatışmalara dönüşmesi varsayımını güçlendiriyor. Söz konusu grupların çoğu eski Başkan Trump'ın “Ultra MAGA” sloganını somutlaştıran söylemlerine inanıyor. Daha fazla Cumhuriyetçi Kongre üyesinin desteği ile başkanlığa dönüşü için fedakârlık yapmaya hazırlar.
Cumhuriyetçi ve Demokrat semboller arasında şiddet içeren siyasi söylemin yaygın hale gelmesiyle birlikte öteki üzerinde kontrol empoze etmek için bir tür soyut seferberlik oluşuyor. Başkan Trump, resmî kurumların Beyaz Saray’dan çıkışına izin vermediği resmî belgeleri yanında götürmesiyle ilgili devam eden soruşturmalar sonucunda yasal bir engelle karşılaşmazsa, yaklaşan seçimleri kazanmak için kullanabileceği her şeyi kullanmayı planlıyor. Buna karşılık Demokratlar, siyasi şiddetle mücadele ve Amerikan demokrasisini korumak için parti olarak topyekûn mücadele türü bir siyasi pusulayı kaybetmiş görünüyorlar.