Fayez Sara
Suriyeli gazeteci-yazar
TT

Acımasız iktidar!

Suriyeliler, bağımsızlık döneminin başını kafa karışıklığı ve şaşkınlık içinde yaşadılar. Dönemi ifade eden esaslar arasında, çatışan ama çoğu Suriye'nin daha büyük bir projenin parçası olduğu konusunda örtülü olarak hemfikir olan siyasi ideolojik akımlar arasındaki keskin ayrım da vardı. Baas Partisi, Arap Milliyetçi Hareketi ve benzerlerinin yorumladığı milliyetçi akım, Suriye'yi bir Arap devletinin parçası olarak görüyordu. Ana örgütü Müslüman Kardeşler ile İslami hareket, Suriye’yi komşu ülkeleri ve ötesini içeren bir İslami devlet projesine bağlama görüşünü kabul ediyordu. Komünist Parti ve ona yakın gruplar bu iki akımdan farklı değildi. O zamanlar komünist bloğun dünyadaki lideri olan eski Sovyetler Birliği'ne bağlı dünyanın bir parçası olmak istediler ve bunun için çalıştılar. Hatta 1930'larda Antoine Saad tarafından kurulan Suriye Sosyal Milliyetçi Partisi gibi küçük bir bölgesel parti, Suriye’yi Kıbrıs adasının yanı sıra Lübnan, Filistin, Ürdün ve Irak'ı içine alan bir oluşumun parçası olarak görüyordu!
Bu Suriye bölünmesi, bağımsızlığın babaları olan Suriyeli seçkinlerin bağımsızlıktan sonra modern devletin temellerini benimsemelerini engellemedi. Anayasaya, temsili parlamentoya, seçilmiş hükümete, kuvvetler ayrılığına ve barışçıl iktidar değişimine dayanan demokratik bir sistem kurdular. Ancak bu temeller, kırılgan bir gerçeklik, birbirini takip eden siyasi fırtınalar karşısında ayakta duramadı. Ordu içindeki maceracıların ideolojik ve politik olarak bölünmüş ve çatışan Suriyelileri bir darbeler dalgasına sürüklemelerini engelleyemedi. Yansımalarıyla birlikte darbeler Suriye yaşamında güvenlik-ordu eğilimini tesis etti. Son 60 yılda Suriye hakkında bildiğimiz ve dünyanın bildiği gibi bir diktatör yöneticinin otoritesi altında baskıcı bir Suriye yaşamının önünü açtı.
Acımasız iktidarı tek başlarına ideolojik, siyasi bölünmeler ve bunların sınırın dışındaki bağlantıları, ordunun darbelerle iktidarı ele geçirme maceraları, anayasa ve yasaların çiğnenmesi, anayasal kurumların önemsenmemesi tesis etmedi. Onun doğuşuna yardımcı olan ek faktörler vardı ve bunlara daha sonra başka faktörler de eklendi. Bunlar arasında ideolojik ve politik yanıltma, ideolojik gruplar ile hükümetler tarafından ortaya atılan boş sloganlar, darbe otoritelerinin yürürlüğe soktukları geçici ve hukuk dışı mevzuat ve kararlar yer alıyor. Söz konusu kararlar,  iktidar araçları ve doğrudan kontrol gücü oldukları için ordu ve güvenlik servislerinin statüsünü yükseltmeye çalışan otokrat yöneticinin veya bir azınlık grubunun yapısına uygundu. Rejimi korumak için paralel askeri veya paramiliter oluşumların kurulması, devlet ve toplumun militarizasyonu olgusunu güçlendirdi. Yukarıdakilere bir de yönetici seçkin sınıf arasındaki gruplaşma eklendi. Bu, diğer gruplaşma vakaları gibi bir dini mezhepçilik içerse de aynı zamanda siyasi, bölgesel ve aşiretçi bir gruplaşmayı da içeriyordu.
Bağımsızlık sonrasındaki 10 buçuk yıl boyunca Suriye, ordunun acımasız iktidara doğru yürüme maceralarıyla sarsıldı. Ta ki Baas Partili subaylar 8 Mart 1963 darbesinde iktidarı ele geçirip en acımasız iktidar biçimlerinden birini tamamlamaya girişene kadar. Darbeden sonra modern devletin temellerini tamamen yıktılar ve olağanüstü hal yasası gölgesinde bir iktidar tesis ettiler. 1963 - 1966 yıllarında Şam, Hama ve Humus olaylarının gösterdiği gibi, baskı ve kan dökme politikasının yaygınlaştırılması çerçevesinde, bu yasanın baskısı Nasırcı, milliyetçi ve bağımsız darbe ortaklarından, ‘Baas’ın lider ve kadrolarından yoldaşlarına, çeşitliliği ile Suriye seçkinlerine ve halk hareketine kadar herkesi kapsadı.
1966’dan sonra Baasçı ordu mensupları arasındaki iç çekişmeler, iktidarın acımasızlığında yeni sayfalar açtı ve sonuçlarından biri de Hafız Esed’in 1970’teki darbe ile iktidara ulaşması oldu. Onlarca devlet yöneticisi ve parti lideri 20 yıldan fazla hapis yattı. Bunları daha sonra, Baas Partisinden kopanlardan İslamcılar, komunistler, Kürtler ve Filistinlilere kadar tüm rejim muhaliflerinin geçirdikleri uzun hapis süreci takip etti. İşkence altında ölüm ve tutukluların kimyasal silah üretimi deneylerinde kullanılması dışında, 1980'de Savunma Tugayları, Palmira Cezaevinde yaklaşık bin tutukluyu katletti. Ama bu rakam, Esed ordusunun seksenlerde Hama, Halep, İdlib ve Şam'da yaşanan olaylarda öldürdüklerine kıyasla mütevazı kalıyor, zira sadece Hama'da 25 ila 40 bin kişi öldürüldü ve şehrin yarısı tamamen yerle bir edildi.
Hafız Esed dönemi, iktidarın acımasızlığına yeni rotalar belirledi. Bunlardan en belirgin olanı 3 taneydi ve ilki de acımasız kuvvetlerinin sayısını, boyutunu ve özelliklerini artırmaktı. Sadık komutanlar tarafından kontrol edilen orduya ek olarak, Savunma Tugayları, Özel Birimler, Çatışma Tugayları ve Cumhuriyet Muhafızları dahil olmak üzere özel silahlı kuvvet birimleri kuruldu. Söz konusu birimler Esed'in akrabaları ve yakınları tarafından yönetildi. Her biri on binlerce subay ve unsurdan oluşan ve Cumhurbaşkanlığı Güvenlik Aygıtı aracılığıyla Esed'e bağlı 4 güvenlik servisi oluşturuldu.
İkinci rota, Suriye ordusunu ve istihbaratını Lübnan’a sokma ve 20 buçuk yıldan fazla bir süre orada kalma süreci dahil olmak üzere, ister kamusal ister özel olsun faaliyetlerini ülke dışına genişletmek. Lübnan'da Esed rejiminin acımasızlığının etkilemediği tek bir Lübnanlı, Filistinli veya Suriyeli kalmadı. Bu, rejimin sadece oradaki muhaliflerini değil, müttefiki olan örgüt veya Kemal Canbolat, Refik Hariri ve diğerleri gibi bazı kişileri de etkiledi. Esed iktidarının acımasızlığı, suikastlar, adam kaçırmalar ve bombalı saldırlar dahil olmak üzere Avrupa, Arap ülkeleri ve Türkiye'yi içeren operasyonlarla da gösterildi.        
Üçüncüsü, güvenlik ve siyasi acımasızlığa ekonomik düzeydeki acımasızlığı eklemek. Ekonomik acımasızlığının belki de en belirgin ifadesi, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın Suriye'nin onlarca yıldır ürettiği petrol ve gazın tüm gelirine el koyması, ki 2011'den önce günlük petrol üretim hacmi yaklaşık 385 bin varil, doğalgaz da yaklaşık 30 milyon metreküptü. Esed ailesinin yurtdışındaki servetleri gizli tutulsa da, Basil'in 1994'teki ölümü, Avusturya'da 13 milyar doların bulunduğu hesaplarını ortaya çıkarmıştı. Bunların hepsi Suriyelilerin sefaleti üzerinden ve onlar pahasına toplanmıştı. Esed ailesinin, özellikle de Hafız Esed’in kardeşleri Rıfat ve Cemil ile çocuklarının servetleri, ardından baba Esed’in ortağı Muhammed Mahluf ve çocukları Rami, Ihab ve Hafız'ın servetleri de aynı şekilde oluştu. Bunlar, Esed rejiminin ekonomik düzeydeki acımasızlığının bazı hatlarıdır.
Beşşar Esed, kurumları ve yöntemleriyle bu acımasız iktidarı miras aldı ve onlara ordusundaki, güvenlik aygıtlarındaki, iktidarının mezhepçi çevresindeki suçluların sunduğu güncellemeleri ekledi. Bu güncellemelerin bir diğer kaynağı da müttefikleri İranlılar, Ruslar ve İran’a bağlı milislerinin iyi bilinen örnekleri ve uygulamalarıyla deneyimleriydi. Iraklı milislerden Hizbullah ve Husilere söz konusu milislerin hepsi kana, suça, yağma, uyuşturucu kaçakçılığı ve diğer suçlara batmışlar. Suriye'de 50 yılı aşkın yönetiminin ardından Esed iktidarının ulaştığı acımasızlık ve gaddarlığın boyutunu keşfettiğinde dünya şaşıracak.