Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Diktatörlük ve cinsel sapkınlık fenomeni

Sosyal fenomenler, onları anlamaları, nedenlerini ve sonuçlarını bilmeleri için sosyologların çalışma ve araştırma konusudur. “Küreselleşme” ve “sosyal medya” ile bazı anormal sosyal fenomenler, insanların dinleri, kültürleri, gelenekleri ve adetleri arasındaki derin farklılıklara rağmen “küreselleştiriliyor” ve küresel ölçekte yayılıyor. Bu son tartışmalı fenomenlerin en korkunçlarından biri, eşcinsellik değil, “cinsel sapma” fenomenidir. Eşcinsellik değil de “cinsel sapma” ifadesini kullandık çünkü bu gerçekten dünya sakinlerinin çoğunun doğasına, dinlerine, geleneklerine ve adetlerine aykırı bir anormallik. Eşcinsellik olgusu yeni değil, eski ve ilahi kitaplar ile farklı kültürler kendisinden bahseder, ancak kendisinden bir anormallik, yani insan ile uyumlu değil, genel çizgisinden bir sapma şeklinde bahseder. Bugün yeni olan, eşcinselliğin bir "diktatörlüğe" dönüşmesidir. Geçen hafta bu fenomenle ile ilgili iki önemli olay dikkatleri çekti: Bunlardan ilki, KİK (Körfez İşbirliği Konseyi) ülkeleri tarafından yapılan açıklamaydı. Açıklamada, “Son dönemde gözlemlenenler göz önüne alındığında, Netflix platformunun, KİK ülkelerindeki medya içerik kurallarını ihlal eden, İslami ve toplumsal değer ve ilkelerle çelişen bazı görsel materyal ve içerikler yayınladığı görülmüştür. Bunun üzerine, çocuklara yönelik içerikler dahil olmak üzere bu içeriklerin kaldırılması, düzenlemelere uyumun teyit edilmesi, ilgili makamların platformun direktiflere uyup uymadığını takip edeceğinin vurgulanması için platformla iletişime geçildi. Kurallara aykırı içeriğin yayınlanmaya devam etmesi halinde gerekli yasal tedbirler alınacaktır” ifadeleri yer aldı. Drama, çeşitli biçimleri, dalları ve amaçlarıyla cazip bir insan ürünü olduğu, pek çok insan kendisini eğlenceli, rahatlatıcı ve belki de belli bir düzeyde eğitici bulduğu için KİK ülkelerinin bu tutumu önemli, gerekli ve kesindi. Bu özellikleri nedeniyle dramaya yapılan yatırım hacmi çok büyük ve getirisi, yatırımın büyüklüğüne kıyasla astronomik rakamlara ulaşıyor. Kendisi çoğu insan için popüler bir pazar.
İkinci olay, uluslararası “Baker McKenzie” hukuk şirketinin, cinsel sapkınlığı reddeden ve Körfez bildirisini destekleyen pozisyonu nedeniyle BAE uyruklu avukat Habib el-Mulla'nın ofisi ile olan ortaklığını sona erdirmesi. Bu, bölge halkına, bu “diktatörlüğe” dönüşümün artık Batı ya da Doğu olsun dünyanın sadece bir bölgesiyle sınırlı olmadığını, aksine “küreselleştirilmek” istendiğini gösteren net bir bölgesel örnek.
Bu bağlamda amaç, “eşcinsellik” ve tarihi, dini, genetik ya da eğitimsel nedenlerinden bahsetmek değil, “diktatörlüğe” dönüşümünün, “eksiklik” ve “kusur” aşamasından “normal” veya “önemsiz” aşamasına ve ardından “diktatörlük” aşamasına geçişinin takip edilmesi.
“Eşcinselliğin” bir “diktatörlüğe” dönüşümü, dünyanın Batı bağlamında yaşandı. Söz konusu diktatörlük ABD, Kanada ve bazı Avrupa ülkelerinde dışlanan veya baskı gören bir azınlığı temsil eden bir “baskı grubu” veya “lobi”den, insanlığın geri kalanını dışlayan ve baskı uygulayan bir azınlığı temsil eden bir “lobi”ye dönüştü. Bu dönüşüm kapsamlı ve fırtınalıydı.
Batılı bir başbakanın (11 yaşındaki) küçük oğlunun cinsiyetini değiştirdiğini duyurmaktan gurur duyması, insanlık dışı bir diktatörlük eylemi. Çocuğu, zihnini, ruhunu, kendine ve hayata dair anlayışını tamamlama hakkından mahrum eden, hayatını ve geleceğini tamamen şekillendirecek bir seçim yapmaya zorlayan bir diktatörlük. Çocukları “eşcinselliğe” teşvik eden yasalar çıkarmak ve buna karşılık bu konudaki her türlü uyarıyı reddetmek, bir diktatörlük. Eğitime çocuklara cinsel sapkınlığın öğretilmesini dahil etmek, zayıf bir gruba, yani çocuklara karşı son derece diktatörce bir eylem. O ülkelerdeki sıradan vatandaşlardan anne babaların, çocuklarını saptıran, onları bu sapkın eğilimlere zorla iten bu diktatörlüğün çirkinliğine ilişkin şikayetlerini dinlemek yeterli. Bu sıradan ailelerin karşıt pozisyonları YouTube ve diğer sosyal paylaşım sitelerinde yayılıyor, şikayetleri acı, ıstırapları şiddetli ve acımasız bir diktatörlük seli karşısında boğuluyor.
Körfez tutumu önemli ve “KİK”ten “Arap Birliği” ve “İslam İşbirliği Teşkilatı”na kadar küresel bir pozisyona dönüşmesi için tırmandırılmayı ve genişletilmeyi gerçekten hak ediyor. Dünyadaki ülkelerin çoğu buna katılacaktır. Daha sonra bu, BM’nin çocuk, eğitim ve kültür ile ilgili kuruluşlarına ve ardından BM'ye devredilebilir. Böyle bir hareketin amacı, bu yeni “diktatörlüğü” durdurmak çünkü devletlerden önce dünya halkları ve toplumları bu fenomeni reddediyor. İhtiyaçları olan tek şey, örgütlenme, kurumsallaşma ve duyuru. Örneğin İtalya Parlamentosu aylar önce bu diktatörlüğü reddettiğini açıklamıştı.
Bu "diktatörlükten" kimse kaçamıyor, ne siyasi yetkililer, ne milletvekilleri, hukukçular, aydınlar, sanatçılar, ne de halkın geri kalanı. Suçlamalar da hazır; “haklar”, “özgürlük” veya “eşitlik” karşısında durmak. Suçlamalar hızla örgütlü ve güçlü bir ağ aracılığıyla yasal ve ekonomik icraatlara dönüştürülüyor. Bireylere ve şirketlere zarar veriyor, "haklarını", "özgürlüklerini" ve "eşitlik haklarını" ellerinden alıyor.
Bu diktatörlük, büyük şirketler, uluslararası markalar, medya organları, Netflix gibi sanatsal prodüksiyon platformları, etkili ve aktif sosyal medya araçlarından oluşan organize ve zengin bir ağ tarafından destekleniyor. Bu destekçiler birbirine benzemiyor, aksine kategorikler; bir bölümü bizzat eşcinsel kategorisinden. Bir bölümü, bu azınlığın neyi temsil ettiğine bakmaksızın, genel olarak bir azınlık olarak haklarını savunuyor. Bir diğer bölüm de, kötülüklerine maruz kalmaktan ve zararlarından kaçınmak veya güçlerinden ve örgütlenmelerinden kazanç elde etmek için onları savunuyor.
Bu grubun (eşcinsel) en ünlü sembolü, çeşitliliği ifade etmek için kullanılan “gökkuşağı” renkleri. Gökkuşağı renklerinin sembol olarak seçilmesi, insanların geri kalanları için güzelliğini öldürdü. Bu sembol bir “diktatörlüğün” ifadesine dönüşmeye, bu grubun üyelerinin davranış ve açıklamalarında sosyal bir küstahlık ve açık bir düşmanlık görülmeye başladı.
Azınlıklar, eski ve modern toplumların oluşumunun bir parçasıdır. Geçmişte dini veya etnik azınlıklar vardı. Modern zamanda ise vejetaryenler gibi yeni veya yeni yaygınlaşan tercihlerle ilgili modern adlar taşıyan gruplaşmalar bulunuyor. Vejetaryenler, modern ve çağdaş dünyada yaygın azınlıklardan birini temsil ediyorlar ve bazı vejetaryenler kendilerini garip ve popüler olmayan şekillerde ifade etmeye başlamış olsalar da, çoğu vejetaryen buna dahil olmuyor. Daha da önemlisi, vejetaryenliğin bu garip tarafı bir "diktatörlüğe" dönüşmedi.
Bu “diktatörlük” dönüşümünü destekleyen sistemin gücü nedeniyle, bazı “siyasal İslam grupları” gibi eşcinsellik karşıtlığını temsil edenler de ona yamanmaya başladılar. Herhangi bir siyasal İslam mensubu çıkıp Batı medyasında “köktendinci” ve “aşırılıkçı” bir lideri, eşcinselliğin ve eşcinsel haklarının savunucusu olarak savunabilir oldu. Tarihin değişimlerini ve insanlığın iniş çıkışlarını bilmesek, böyle bir şey açıklama daha ziyade çirkin bir şaka olurdu.
Son olarak, “eşcinsellik” gizli ve saklı bir bireysel uygulama olduğu süre boyunca insanlığın önemli bir bölümü ona sessiz kaldı. Ama acımasız bir “diktatörlüğe” dönüştüğünde, aileleri ve nesillerin geleceğini tehdit ettiğinde, halklar ve bireyler buna sessiz kalamazlar.