Cibril Ubeydi
Libyalı araştırmacı yazar
TT

Muhtar ve Libya'da iktidar için çarpışanlar

Çağımızda mücadele kavramı, fedakarlık ve özveriden ganimet ve kazanım kavramına evrildi. Bu evrim, Mücahitler Şeyhi, direnişçi ve şehit Ömer el-Muhtar'ın şehadetinden bu yana geçen 90 yıldan fazla bir sürenin ardından ölüm yıldönümünde tarihi bir hatırlatmayı gerektiriyor. 20 yıldan fazla bir süre İtalyan sömürgeciliğine karşı savaşının ardından 16 Eylül 1931'de infaz edilen o yaşlı şeyh ve ona eşlik eden mücahitler, şehadetlerine kadar yaptıkları fedakarlıkları ülkelerinin ve ailelerinin başına hiç kakmadılar.
Sömürgecilerin yüzüne: “Evet, İtalyan hükümetine karşı savaştım ve asla pes etmedim. Kaçmayı hiç düşünmedim.” diye haykıran Muhtar'a göre mücadele kavramı, zafer veya teslimiyet denklemiyle bağlantılı değildi. Aksine, zafer ya da ölümle bağlantılıydı. “Ya kazanırız ya da ölürüz” diyen de oydu.
İtalyan kuvvetleri, 11 Eylül 1931'de, Cebelülahdar'daki Sulunta bölgesindeyken atından düştüğünde Muhtarı esir alıp tutuklamayı başardılar. Muhtar yaralı bir halde Bingazi'ye götürüldü ve Faşist Parti'nin Bingazi'deki yönetim merkezinde onun için sahte bir mahkeme düzenlendi. 16 Eylül 1931 sabahı Şehitlerin Şeyhi Saluk beldesinde binlerce Libyalı tutuklunun önünde idam edildi.
Esaret altındayken, İtalyan general Muhtar'a, "Seni lanet olası Bedevi, İtalya'yı yenip ona karşı zafer kazanabileceğini mi sandın?" demişti. Omer Muhtar gülümseyerek: “Zafer ve yenilgi generallerin kullandığı iki kelimedir. Bir yabancı ülkeme saldırdığında direnmek benim görevimdir. Bu iki kelime, zafer ve yenilgi ile ilgilenmiyorum” cevabını vermişti. Muhtar canını bağışlamaları için cellatlarıyla pazarlık yapmadı, aksine tutsağı olduğu General Graziani'ye: "Sakın dünyaya bu odada sizden canımı bağışlamanızı istediğimi söylemeyin” demişti. Ona ayrıca: "Toplar beni susturabilir, ama hakkımı iptal edemez. Hayatımın cellatlarımdan daha uzun olacağına ve benden sonra gelecek nesillerin de sizinle savaşacağına eminim" demişti.
Muhtar’ın cihadının üzerinden 100, şehadetinin üzerinden geçen 90 yılın ardından bugünün Libyası’nda, Kaddafi yönetimine karşı sahte bir “muhalefet” içinde geçirilen birkaç yılın ticaretinin yapıldığı ve yapılmaya devam edildiği, yalanlar, sahtekarlıklar, sahte mücadeleler zamanında, Ömer Muhtar müstesna bir mücahit olmayı sürdürüyor. O ne aldatıcı bir politikacı ne de bugünün bazı ön ödemeli direnişçileri ve ücretli direniş komisyoncuları gibi vatanı için savaş ve direnişine değer biçen oportünist bir savaşçıydı. Muhtar (Allah ona rahmet etsin) ölümü ve ondan önce de hayatı ve cihadı ile müstesna biriydi. Direnişin bir bedelinin ve ücretinin olduğu bu günlerde ona benzer biri nadiren bulunur.
Ömer Muhtar’ın bu özelliğine Cirenaica Pacificata (Sakin Barka) adlı kitabında bizzat düşmanı Rodolfo Graziani tanık oluyor. Ona; "Neden faşist hükümete karşı çetin ve kesintisiz bir şekilde savaştın?" diye sorduğunda Muhtar: "Dinim ve ülkem için" cevabını vermişti. Muhtar'ın cevabı, mücadelesine değer biçen değil, gerçek bir savaşçının, sabırlı ve mükafatını Allah’tan bekleyen bir mücahidin cevabıydı.
Bugün, evlatları dış güçlerin vekalet savaşları arasında dağılan, bazı evlatlarının sözde “direnişlerine” mal ve makam ile değer biçtikleri, öyle ki direniş kavramının fedakarlıktan ganimet kavramına evrildiği Libya’da “Mücahitler Şeyhi”, “Çöl Aslanı” ve “Şehitlerin Şeyhi” Ömer Muhtar’ı arıyoruz.
Düşmanlarının gözünde ve yazılarında bile istisnai bir kahraman ve savaşçı olan Ömer Muhtar işte buydu. General Graziani anılarında onun hakkında şunları söyler: “Binlerce kez ölümden ve esaretten kurtulan bu adam zamanının efsanesidir. Askerleri arasında kutsallık ve saygıyla ünlüydü, çünkü o, Sirenayka'daki Arap devriminin düşünen kafası, atan kalbiydi. Yıllarca benzersiz bir sabır ve beceriyle mücadelesinin organizatörüydü.”
Muhtar, tarihin hafızasında direnişi geçici ganimet ve makamlar değil, din ve vatan uğrunda bir fedakarlık olarak anlayan müstesna bir direnişçi ve mücahit olarak kalacak. Ey efendimiz Ömer el-Muhtar, bir kahraman olarak yaşadın ve şehit olarak öldün. Korkaklar ise korkudan gözleri açık uyudular. Libya'da iktidar için birbirleriyle çarpışanlar gün gelir bunun farkına varırlar mı?