Cibril Ubeydi
Libyalı araştırmacı yazar
TT

İran rejimi ve acı gerçeğin göz ardı edilmesi

İran Cumhurbaşkanı Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu kürsüsünde şizofrenlik derecesinde gerçekçi olmayan bir şekilde İran’un durumu hakkında konuşup ölen Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani’nin fotoğrafını gösterirken, İran rejiminin baskısından bıkan halk, İran sokaklarında Kasım Süleymani’nin ve hatta farklı yerlerde aynı anda Hamaney’in fotoğraflarını yakıyordu. İran'da son zamanlarda Mahsa Emini adlı genç bir kadının ‘ahlak polisi’ tarafından gözaltında tutulduğu sırada ölmesinin akabinde patlak veren protestolarda güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu 31 kişi hayatını kaybetti. İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, BM Genel Kurulu'nda İran'daki ‘özgürlükler’ hakkında konuşurken, Besic ve DMO güçleri İran şehirlerinin sokaklarında vatandaşlarının kellelerini alıyordu.
İran sokaklarındaki bu öfke durumu, Mahsa Emini adlı genç kızın öldürülmesinin değil, İran rejiminin çözmeyi başaramadığı birikmiş iç ve dış krizlerin bir sonucudur.
Rejim, sokaklarında o kadar çok darağacı kurdu ki, Uluslararası Af Örgütü (Amnesty) raporlarına göre İran kendi politikasına karşı çıkanlara idam cezası uygulamada dünya lideri oldu. Darağacı, İran rejimi tarafından sistematik bir baskı politikası olarak her zaman kullanılmıştır. Rejim başka krizler yaratarak ya da onları dışarıya ihraç ederek ilk krizin biteceğini sanıp çivi çiviyi söker mantığıyla bu politikayı sürdürmüştür. Bu İran'ı Yemen, Irak ve Lübnan'da olduğu gibi ateşlerini yakıp söndürmediği bölgesel çatışmalara müdahalesi sebebiyle çevresinde hatta dünyada dışlanmış bir devlet haline getirdi.
Rejimin baskıcı davranışlarının tekrarına İran içinden tanık olan Sayın Faize Rafsancani, İran rejiminin ‘İsrail'in öldürdüğünden daha fazla Müslüman öldürdüğünü’ söylemişti. Rejimin içeriden çöktüğünü vurgulamıştı. Bugün bu rejim sefaletin, açlığın ve hastalığın gölgesinde, çektirdiği acılara ve susturma ve baskı politikasıyla sebep olduğu felaketlere dayanamayan halkıyla karşı karşıya.
Humeyni'nin gelişinden ve onun sözde devriminden bu yana, İran rejimi iç krizlerini bölgeye ihraç etmeye çalıştı. İçte ve dışta kriz içinde olan bu rejim, tırmandırma ve çatışma politikasını kendisine adet edindi. Şaibeli seçimlerle Velayet-i Fakih ‘demokrasisinin’ arkasına saklanıyor. Ancak bu demokrasiye ve siyasi çeşitliliğe inanmayan mezhepçi ve baskıcı bir rejimin propaganda paravanından başka bir şey değildir.
Kürt genç kadının İranlı baskıcı muhafızların elinde ölmesi, İran rejiminin Kürt azınlıkların, hatta Arapların haklarına saygı göstermediğini kanıtlıyor. Nitekim yargısız bir şekilde idam edilenlerin çoğu Arap Ahvazlılar, Kürtler ve İran'daki velayet-i fakih rejiminin muhalifleri arasından çıkıyor. İran rejiminin muhafızları İran’ın İslami bir çizgide olduğunu iddia etmesine rağmen Farslılarla Farslı olmayanlar arasındaki ırk ayrımcılığı, küçük pozisyonlardan tutun cumhurbaşkanına, Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi üyelerine ve Dini Lider’in danışmanlarına kadar her yerde açıkça görülüyor. İran Cumhuriyeti yapısının temel bileşenleri olmalarına rağmen ne Araplara ne de Kürtlere yer veriliyor.
İran rejimi, ırk ayrımcılığı ile yetinmeyip üstüne başka mezhep mensuplarını baskı altına alıp onların ibadet etme haklarını özgürce kullanmalarını engellemektedir.
İşin tuhaf yanı, İran rejimi ülkenin adında geçen İran kelimesinin yanına İslam kelimesini eklemesine rağmen İran İslam Cumhuriyeti'nin adının hakkını vermeyerek kendi toplumsal bileşenlerine karşı ırka ve dine dayalı ayrımcılık politikaları uygulamaktadır. İran rejimi ırkçıdır ve hatta 1990'da sona eren Güney Afrika'daki ‘apartheid’ rejiminden daha ırkçıdır.
İran rejimi, kendi parmağının arkasına saklanmaya çalışıyor. Bu da Humeyni'nin eski muhafızlarının ısrarla sürdürdüğü yanlış politikalar yüzünden rejimin her zaman dünya karşısında ayan beyan ortada ve rezil olmasına sebep oluyor. Humeyni'nin eski muhafızlarının birçoğu, Dini Lider'i ‘Velayet-i Fakih’ ve Humeynici çizgiden sapması durumunda görevden alabilecek olan Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi de dahil olmak üzere hala ülkedeki işlerin kontrolünü elinde tutuyor.
İran rejimi, bölgede savaşlara ve kaos yaymaya harcanan büyük servetinden mahrum kalan şerefli İran halkının ölüleri üzerinde dahi olsa rejimin bekası için baskı yapmaya devam eden Besic, DMO ve Velayet-i Fakih rejiminin muhafızlarının baskısı yüzünden İran halkının ve azınlıklarının yaşadığı acı gerçekliği görmezden gelme politikasını sürdürdüğü sürece felaketlerle karşılaşacaktır.