Sam Mensa
TT

Şanghay'dan New York'a Ukrayna spektrumu

New York'taki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 77’inci yıllık oturumunun açılışında yapılan ve Ukrayna'daki savaş ve dünya ülkelerine yansımalarının hakim olduğu toplantılara Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Çin Devlet Başkanı Şi Jinping ve Hindistan Başbakanı Narendra Modi'nin katılmaması dikkat çekiciydi. Rusya, Çin ve Hindistan liderlerinin yokluğu, Washington ve Batı'nın, dünyanın bu nedenle karşı karşıya olduğu zorluk ve tehditlere karşı koyması ve hatta liderlik etmesi için Genel Kurul platformunu kullanmasına olanak tanıdı. Burada Rusya'nın Ukrayna'yı işgalini, dünya düzeni, uluslararası hukuk ve BM Antlaşması ilkelerine yönelik tehditlerini kınama imkanı verdi. ABD Başkanı Joe Biden'ın Ukrayna'ya odaklanan Genel Kurul'daki konuşması bunu ifade ediyordu. Biden "Ülkeler emperyal emellerini engelsiz bir şekilde sürdürürlerse, İkinci Dünya Savaşı sonrası düzen çökecektir" düşüncesini dile getirdi. Dünyayı "Rus saldırganlığı" karşısında "dayanışmaya" çağırdı. Güvenlik Konseyi ve BM'nin rolü ile dünyadaki aktif ABD rolünün altını çizdi. Bu sırada Ukrayna'daki savaş dahil olmak üzere birçok konuda pozisyonlarının uyuşmamasına rağmen Rusya, Çin ve Hindistan’ın bu toplantılardaki yokluğu, BM'nin, değiştirmeye çalıştıkları dünya düzeninin merkezinde olduğunu gösteriyordu. Rusya Devlet Başkanı, BM'nin ABD ve genel olarak Batı'yı temsil ettiği görüşünde neredeyse tek başına olabilir. Biden'ın konuşmasından birkaç saat önce Putin yaptığı ateşli konuşmada, Batı'nın kendi deyimiyle "yerle bir etmek" istediği Rus topraklarını savunmak için kısmi askeri seferberlik ve 300 bin yedeğin göreve çağrılması kararnamesi imzaladığını duyurdu. Batı'ya eşi görülmemiş bir meydan okumada bulunarak Moskova'nın tehlikelerle yüzleşmek için nükleer dahil olmak üzere "tüm araçları" kullanmaya hazır olduğu tehdidinde bulundu.
New York toplantılarına katılınmaması ve Rusya Devlet Başkanı'nın ulusa sesleniş konuşması bizi iki hafta önce Çin ve Rusya'nın yanı sıra Hindistan, Kazakistan, Tacikistan, Kırgızistan, Özbekistan, Pakistan'ı içeren, Türkiye gibi başka ülkelerin diyalog ortağı ve son olarak İran’ın üyesi olduğu Şanghay Örgütü zirvesine geri götürüyor. Zirve sırasında söylenenlerin çoğu, Moskova ve Pekin'in jeostratejik olarak birbirlerine yakın çalıştıklarını ancak araçlar konusunda farklı düşündüklerini ve bunun da ittifak noktasına ulaşmalarını engellediğini doğruluyordu. Pekin, Batı’ya karşı düşmanlıkta ileri gitme veya oyunun kurallarını Putin tarzında dramatik bir şekilde değiştirme konusunda temkinli olmaya devam ediyor. Bu, Hindistan ve hatta işgal konusunda çekingen bir tutum benimseyen Kazakistan ve Rus nüfuzunun geri dönmesinden korkan diğer eski Sovyet cumhuriyetleri için de geçerli. Bu arada, Çin Devlet Başkanı’nın kendisi "daha adil ve rasyonel" bir uluslararası düzen çağrısında bulunmuş ve “BM'yi merkezine yerleştirmiş bir dünya düzeninin yanı sıra uluslararası hukuka dayalı bir dünya düzenini kararlılıkla savunmalıyız" demişti.
Bu gerçekler, yapım aşamasında olan bir "stratejik ittifak"a götürür mü? Putin ve Şanghay zirvesindeki mevkidaşlarının ABD dolarının egemenliğinden çıkmak ve kendi aralarında yerel para birimleri ile ticarete geçiş yapmak amacıyla bir ekonomik blok oluşturma arzusu gizli değil.
Zirvede açıklananların özeti, özellikle Rusya'nın Ukrayna'daki savaşının ortaya çıkardıklarından sonra, uluslararası ilişkilerdeki keskin siyasi gerilimi yansıtan bir ekonomik grup oluşturma arayışıdır. Sonuç bildirgesi gelenekseldi ve olağan bağlamından sapmadı. Zirve katılımcılarının açıkladıklarının gerçekleşmesi için yol taş döşeli ve tümseklerden arındırılmış mı? Rus Devlet Başkanı’nın Çin ve Hint mevkidaşlarından duyduğu mutluluğun tam olmasına olanak tanıyacak mı?
Şanghay Zirvesi üyeleri arasındaki ilişkilere hızlı bir bakış, derin çatlakların üyeler arasındaki ilişkilerin bütünlüğünü zehirlediğini gösteriyor. Örneğin, zirvenin oturum aralarında Hindistan Başbakanı Modi, 2020'de Ladakh ve Hindistan'ın Sikkim eyaleti ile Tibet bölgesi arasındaki kanlı sınır çatışmalarından bu yana ilk kez Çin Devlet Başkanı ile görüştü. Modi, Ankara'nın Hindistan’ın Keşmir politikasına yönelik eleştirilerinin arka planında ilişkilerin gerginleşmesinin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile de ilk kez bir araya geldi. Hindistan ve Pakistan'a gelince; ilişkilerinin tarihini anlatmamıza gerek yok ve Keşmir, küllerin altında alevlenen ve hafifleyen bir ateş olmaya devam ediyor. Ermenistan ve Azerbaycan ise neredeyse daimi bir çatışma içinde yaşıyorlar ve Moskova'nın aralarında arabuluculuk rolünü oynayamayacak hale geldiği görülüyor. Kırgızistan'a gelince, Ermenistan ve Azerbaycan gibi zirve sırasında Tacikistan ile 24 kişinin ölümüyle sonuçlanan sınır çatışmalarına tanık oldu.
Zirvenin esas üç büyüğüne dönersek; Moskova'nın aksine Çin ve Hindistan'ın tamamen değiştirmek gibi bir aşırılığa kaçmadan uluslararası sistemi reforme etme ve Batı hegemonyasını sınırlama fikrine karşı esnek oldukları görülüyor. Hindistan ayrıca Başbakanı Modi'nin zirvedeki konuşmasıyla Ukrayna'daki savaşın şimdi zamanı olmadığını düşündüğünü açıkça dile getirdi. Moskova'nın Kiev'i işgalini meşrulaştırmadı. Egemenliğe odaklanmak ve Vestfalya sistemini değiştirmeyi reddetmek konusunda da Pekin ile hemfikir.
Bütün bunlara ek olarak hem Rusya hem de Çin, başta ekonomi olmak üzere zirvede açıklanan hedeflere ulaşmalarını engelleyen birçok sorun yaşıyorlar. Birincisi, Pekin, salgının başında iddia ettiğinin aksine koronavirüsün yayılmasını bariz bir şekilde kontrol edememesi sebebiyle ekonomik büyümede yavaşlama sıkıntısı yaşıyor. Çin’in genişleyen bir ekonomik dev olduğu doğru ancak ekonomiden siyasete ve topluma kadar içini birçok boşluk kemiriyor. Bunların başında Hong Kong geliyor. Bir diğer boşluk Müslüman Uygur azınlığa yönelik sindirme politikası ve toplama kampları. Bunlara son olarak inşa edilmiş veya yapım aşamasında olan binlerce binanın yıkılmasına yol açan emlak krizi ekleniyor. Yaygın yolsuzluğun boyutu da unutulmamalı. Aynı ekonomik bağlamda, Bretton Woods sistemini sarsma arzusu, şimdiye kadar Çin'in alternatif bir sistem kurmasına neden olmadı. Ayrıca Avrupalıların, özellikle de AB ülkelerinin Asya pazarlarıyla ilişkilerinden dolayı zayıf olmaları, Çin ve diğerlerinin, büyük ölçüde kendi kendine yeterliliği ile diğerlerinden ayrılsa da Kuzey Amerika başta olmak üzere iştahlı Batı pazarlarına ihtiyacı olmadığı anlamına gelmiyor.
Bugün en önemli konu, Rusya'nın kartları ve ittifakları karıştıracak, önümüzdeki uzun yıllarda uluslararası ilişkilerin geleceğini ve gidişatını belirleyebilecek olan Ukrayna'daki savaşından nasıl çıkacağıdır. Tüm senaryolar, nükleer silahlara ve yeni bir çatışmanın tohumlarını taşıyacak ve kimseyi tatmin etmeyecek uzlaşılara başvurmanın, geri adım atmayı ya da başarısız olmayı kabul etmediği için Putin'in devrilmesinin en kötüsü olduğu beklenmedik yan etkiler taşıyor. Ukrayna'daki savaş devam ettiği sürece siyasi veya ekonomik blokların hiçbir anlamı ve potansiyeli yok. Dahası New York'tan Şanghay, Brüksel ve Kahire'ye kadar mevcut örgütlerin performansı donuk, başarısız ve bir hayal kırıklığı...