Nedim Kuteyş
Lübnanlı gazeteci
TT

İki zaman arasında bir köprü: Mahsa Amini

İran'daki son protesto gösterileri, Molla rejiminde yeni ciddi bölünmelere yol açıyor. Tahran Devrim Muhafızları'nın, Besic ve sivil milislerinin, önceki halk eylemleri gibi bu eylemleri de kanlı bir şekilde bastırabilecekleri konusunda elbette pek fazla şüphe yok. Ancak şu an olup bitenlerin, hareketin doğası veya olayın zaman bağlamı açısından yeni özellikler taşıdığı da kesin.
Protestolar, 22 yaşındaki Mahsa Amini'nin İran makamlarının dayattığı başörtü kriterlerine uymadığı için tutuklanmasının ardından, "Ahlak Polisi" tarafından öldürüldüğünün açıklanmasından sonra patlak verdi. Bu durum kısa sürede tüm İran şehir, ilçe ve beldelerinde bir tür kapsamlı ulusal protestoya dönüşecek şekilde genişledi. Daha önceki tüm gösteriler gibi protestoların başlığı da hızla değişerek rejimin kendisi ve meşruiyeti ile siyasi bir çatışmaya dönüştü. Hamaney'e ölüm ve rejiminin devrilmesi çağrısı yapan sloganlar yükseldi. Güvenlik güçlerinden devlet dairelerine devletin tüm sembolleriyle doğrudan çatışmanın yanı sıra General Kasım Süleymani gibi rejimin “putlarını” yücelten heykellerin, posterlerin yakılması, yırtılması ve imha edilmesinden bahsetmiyoruz bile.
Amini'nin öldürülmesinin tetiklediği bastırılmış öfke, rejim ile İran halkının büyük bir kısmı arasındaki ayrılığın habercisidir. Bu kısmın mevcut yapı içerisinden gelebilecek, aklı, projesi ve kurumlarıyla rejimin kendisi var olduğu sürece gerçekleşebilecek her türlü reformdan umut kestiğinin duyurusudur. İranlılar, 2020'deki yasama seçimlerine katılmayıp uzak durarak benzer bir tavrı ifade etmişlerdi. Dini Lider, Süleymani’nin öldürülmesinden haftalar sonra yapılan bu seçimlere devrim rejiminin meşruiyetine yönelik bir referandum havası katmaya çalışmış fakat son 40 yılın en düşük katılım oranının kaydedildiği seçim sonuçları rejime güçlü bir tokat olmuştu!
Devam eden halk ayaklanması, İran'ın geniş kesimlerinin, Dini Lider'in Mahmud Ahmedinejad’ı zorla cumhurbaşkanı yapmak için seçimin kazananı Mir Hüseyin Musavi'yi devirdiğine kanaat getirmesi üzerine 2009’da patlak veren "Yeşil Hareket"ten bu yana türünün beşincisi.
Yeşil Hareket’i farklı isimlerde bir dizi halk ayaklanması izledi. Bunlardan önde gelenleri şunlardı:
İşsizlik ve yüksek fiyatları protesto etmek amacıyla Meşhed kentinde başlayan 2017-2018 halk hareketi. Akaryakıt fiyatlarına yapılan yüzde 200’lük zam sonrasında başlayan protestoların 21'den fazla İran şehrine yayıldığı 2019-2020 halk ayaklanması. Ayaklanma "Aban Hunen" veya “Kanlı Kasım” olarak bilinen katliamla sonuçlandı. Reuters, üç İran İçişleri Bakanlığı yetkilisine dayandırdığı katliamla ilgili haberinde, 15 Kasım'da başlayan ve ilk dalganın iki haftadan az sürdüğü protestolar sırasında yaklaşık  bin 500 kişinin öldürüldüğünü açığa çıkardı. Protestoları bastırma kararının alındığı kızgın toplantının bazı ayrıntılarını aktaran ajans, Hamaney'in toplantıya katılan rejiminin kurmaylarına “İslam Cumhuriyeti tehlikede. Buna bir son vermek için ne gerekiyorsa yapın. Bu benim size emrimdir” dediğini kaydetti. Bu ayaklanmanın aşırı kanlı bir şekilde bastırılması, 2020-2021 yıllarında Huzistan'da su kıtlığı nedeniyle başlayan ve diğerleri gibi baskı ve vatana ihanet suçlamalarıyla karşı karşıya kalan “Susuzlar Devrimi”nin patlak vermesine engel olmadı.
Dolayısıyla 13 yılda beş büyük ayaklanmayla karşı karşıya bulunuyoruz. Yani ortalama her iki buçuk yılda bir halk ayaklanması yaşandı. Bu beş durakla bağlantılı veya ayrı daha küçük çaplı protestoları saymıyoruz bile. Pratik olarak, İran şehirlerinin sokakları 2009'dan bu yana tek bir gün dahi sakinleşmedi. Bu, protestolar genişledikçe ve uluslararası medyanın, dünyanın dört bir yanındaki etkili başkentlerdeki yetkililerin dikkatini çektikçe Hamaney'in kapıldığı endişenin boyutunu açıklıyor (Reuters haberine göre).
Bu protestolarla ilgili dikkat çekici olan, konularının çeşitliliği ve 2009'da olduğu gibi doğrudan siyaseti, açlık ve susuzluk devrimlerinde olduğu gibi yaşam koşullarını, şimdi de “zorunlu başörtüsü”nün başlığı haline geldiği rejimin değerler sistemini hedef alan protestolar gibi kapsayıcılığıdır.
Kısacası İran rejimi ile İranlıların büyük bir kısmı arasında siyaset, ekonomi ve değerler başta olmak üzere tüm cepheleri kapsayan bir çatışmayla karşı karşıyayız. Bu, İran'ın Humeyni rejimi ile İran halkı arasındaki ayrılık durumunu, rejimin istikrarlı bir şekilde sarıklı bir askeri diktatörlüğe (ne eksik ne fazla) dönüşmesini açıklıyor.
Bu nedenle gösterilerin ve protestoların her seferinde ve rekor hızlarda rejime karşı bir ayaklanmaya dönüşmesi, taleplerin çıtasının Dini Lider’in devrilmesi ve yeni bir İran Cumhuriyeti'nin kurulması, yani basitçe çağın ve zamanın sahibi yönetiminden, çağa ve zamana benzeyen bir yönetime geçiş yapılmasına kadar yükselmesi artık şaşırtıcı değil.
Bu sefer yeni olan, devam eden protestoların İran rejiminin geleceğiyle ilgili hassas bir anda gerçekleşmesidir. Rejim, Dini Lider’in sağlık durumunun giderek kötüleştiğine ilişkin haberlerin gölgesinde hassas bir aşamadan geçiyor. Dini Lider Hamaney, bu konudaki haberlerin etkisini dağıtmak için iki kez kameralara görünmek zorunda kaldı. Aynı zamanda protestolar tam da Hamaney'in herhangi bir nedenle ölümü halinde İran'ın kaçınılmaz bir şekilde yaşayacağı geçiş aşamasından dolayı, rejimin temel kurmayları ve bileşenleri arasında yoğun bir çekişmenin yaşandığı bir ana denk geldi. Bu çekişme, nükleer anlaşmayı isteyenler ile kendisini rejimin devrimci doğasını hedef alan bir “Truva Atı” olarak görenler arasında yaşanan gizli savaşta da kendini gösteriyor. Tahran ile "5 +1" grubu arasındaki müzakere gündemine, İran’ın özellikle nükleer projesinin askeri boyutlarına ilişkin olarak yaptığı son eklemeler, Batılı müzakereciler için tam bir sürpriz oldu. Bazıları bu eklemeleri, kendi aralarındaki savaşta müzakerelerin rejimin bileşenlerinin elindeki bir enstrümana dönüştüğünün delili olarak görüyor. Hamaney'in mirasçılarının konumlanma oyununda her iki tarafın da diğerini yakmak için müzakereleri kullandığını kanıtladığını düşünüyor.
Rejimin ihtiyaç duyduğu son şey, İran'ın yaşadığı endişe tarifine halk devrimi bileşeninin eklenmesi. Bugünkü devrimin zayıf noktası bu. Çünkü kendisine İranlıların şu ana kadar deneyimlediğinden daha şiddetli bir baskı cehenneminin kapılarını açacak. Ama aynı zamanda onun gücü, çünkü bu defa halk ve gençlik devrimi en net şekilde iki zaman arasında sağlam bir köprü oluşturuyor.