Salih Kallab
Ürdünlü yazar. Eski Enformasyon, Kültür ve Devlet Bakanı
TT

Araplar: Bu gerçek ve ortak çıkarlar!

Lübnan Hizbullahı Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın Suudi Arabistan Krallığı'na ‘dost gözlerle’ bakması beklenmiyor. Çünkü dost gözlerini, elbette normal insanların Riyad'a nasıl sevgi ve dostlukla bakıp İran Cumhuriyeti ve Humeyni Tahranı'na nasıl düşmanca bakabileceğine şaşıran İran Dini Lideri Ali Hamaney’e tahsis etmiş!
Dolayısıyla Hasan Nasrallah'ın Suudi Arabistan'a dostça bakması beklenmiyor, çünkü dostça gözleri Tahran'daki Velayet-i Fakih ve onun her yerdeki takipçilerine ait. Tabii ki bu takipçilerle, tüm takdir, sevgi ve saygıyı hak eden Şii İslami mezhebinin takipçileri kastedilmiyor.
‘Şeyh’ Hasan Nasrallah siyah sarığı bu seviyeye düşürüp, Suudi Arabistan’a dostça bakılmaz dememeliydi. Onun dost gözleri, sadece Dini Lider Ali Hamaney'in bakış açısından bakabildiği için ‘ciddi bir şaşılık’tan mustarip.
Hasan Nasrallah'ın sorunu, başındaki siyah sarığa hürmeten, dünyanın dört bir yanında Müslüman ve gayrimüslim tüm muhtaçlara elini uzatmış bu ülkeye, Suudi Arabistan'a sevgi ve dostlukla bakanları suçlamaması gerekirken bunu yapması.
Şaşırtıcı bir şekilde Suudi Arabistan'a dostça bakamayacağını söyleyen Hasan Nasrallah’ın tüm ilgisi, İran lideri Ali Hamaney'in sağlığına odaklanmış. Hem de İran’ın Irak petrolüne yönelik hiçbir emelinin bulunmadığının doğru olmadığı gerçeğine rağmen.
Bu noktada bu siyah sarıklı kişinin, gizemli koşullarda ölen bir genç kız için dünyanın ayağa kalkmaya hakkı olmadığını ağız dolusu bir şekilde söylemeye hakkı yok. Zira herkes bu kızın gizemli koşullarda ölmediğini ve genç kızın (yani Mahsa Amini'nin) bir damla kadar ahlakı olmayan sözde Ahlak Polisi tarafından tutuklandığını biliyor.
Burada Hasan Nasrallah'ın siyah sarığını kullanıp, bu suçu haklı çıkarmaması ve “Gizemli koşullarda ölen İranlı bir kız için dünya ayağa kalktı” diyerek savunmaması gerekirdi. Elbette bu İranlı kız bilinmiyor değil, hiç de gizemli koşullarda ölmedi ve Hasan Nasrallah onu kesinlikle tanıyor.
Hasan Nasrallah, gözlerini başka yöne çevirmemeli ve siyah sarığıyla kulaklarını, gözlerini ve kalbini kapatmamalıydı. Sarığıyla çıkıp bu İranlı kızın gizemli koşullarda öldüğünü iddia etmemeliydi!
Bilindiği üzere Mahsa Amini adlı bu genç kız, görünüşünden dolayı (tabii ki hangi görünüşten bahsettikleri bilinmiyor) İran İslami kurallarının uygulanmasından sorumlu olduğunu söyleyen Ahlak Polisi (ne ahlak ama!) tarafından tutuklandı.
Hakkı savunması gereken Hasan Nasrallah’ın bu kızın gizemli bir şekilde öldüğünü, İran'da İslami kuralların uygulanmasıyla ilgilenen Ahlak Polisinin, görünüşü nedeniyle onu tutukladığını ifade etmesi garip hatta şaşırtıcı.
Başına siyah bir sarık sarmış Hasan Nasrallah, hakkın yanında durmalı ve onu savunmalıydı. Gizemli bir olayın (ne gizemli ama) istismar edildiğini, insanların sokaklara indirildiğini, “bin ya da iki bin kişinin sorun çıkarmak için sokağa indiklerini, bazılarının hengame çıkarıp, etrafa saldırdığını ve öldürdüğünü” söylememeliydi.
Lübnan Hizbullahı Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın söylediği ve iddia ettiği gibi bu olay hiç de gizemli değildi. Buna ilaveten görünüşe göre İranlı kardeşleri ve liderleri, Hizbullah Genel Sekreteri'ni kendisine dostça bakılamayacağını söylediği Suudi Arabistan'ı hedef almakla görevlendirmiş.
Burada elbette amacın Suudi Arabistan’ı hedef almak olduğunu uzak ve yakın herkes biliyor. Dost ve dost olmayan herkese açık Lübnan değerlerinin kendi değerleri olması gereken Hasan Nasrallah televizyonda yayınlanan konuşmasında yüksek sesle şunu sorguladı: “Irak'ı özgürleştirmek için her şeyi yapan İran İslam Cumhuriyeti'ne düşmanca bakan Suudi Arabistan'a normal insanlar nasıl dostluk ve sevgi gözüyle bakabilir…” Oysa gerçekte İran, Arap milletinin bütün evlatlarının gönlünde sağlam bir konuma sahip olan bu Arap ülkesini yok etmek için her şeyi yaptı.
Bu nedenle İran halkına yönelik tüm takdir ve saygımıza rağmen, birbirini takip eden İran rejimlerinin (tabii ki şu anda var olan bu sarıklı rejimin yanı sıra) Şii mezhebi evlatları dahil Araplara karşı büyük bir düşmanlık ve nefret taşıdıkları biliniyor. Bu da, bugün tüm bu şahit olduklarımızı açıklıyor. Tüm bunlar Şah döneminde, bu sarıklı rejim döneminde, önceki ve sonraki tüm çağlarda var oldu.
Elbette burada kastedilen, birbirini takip eden söz konusu rejimlerdir, çünkü İran halkı kardeş bir halktır ve Arap milletiyle ortak yönleri, onları ayıranlardan çok daha fazladır. Bu noktada, tüm bu eğilimleri ve ortak noktaları destekleyen güçlerin yoğunlaşması, şüphesiz Arap-İran geleceğini umut verici hale getirebilir. Tabii ki ortak çıkarları, halkların birleşik çıkarlarına göre iç içe geçişlerine dayanan mevcut tarihsel aşamanın verilerini temel alarak.
Burada kesin olan husus, bu güncel verilerin çıkar verileri olduğu, tarihin deviniminin bu kötü geçmişi aştığı, halkların ve milletlerin çıkarlarının ortak ve birleşik hale geldiği, bu iki kardeş ulus, yani Arap milleti ile İran milleti arasında artık o eski savaşın olmadığıdır.