Mustafa Fahs
TT

İran... Kadın, rejim ve en büyük uçurum

İran’da şu an olup bitenler dindar olmayanların teokratik bir rejime karşı ayaklanması veya dini bir rejime karşı yürütülen seküler bir hareket değil. Başörtü takma zorunluluğunun kaldırılmasını isteyerek sokaklara dökülen kadınların ve başörtüsü takmanın bir zorunluluktan ziyade isteğe göre olmasını savunan göstericilerin yanı sıra genç erkekler de kadınların saflarına katıldı. Ancak bu ille de dini bir kıyafete karşı çıktıkları anlamına gelmiyor. Aslında büyük olasılıkla karşı oldukları şey, kadınlara ve kendilerine din, vatan, inanç, devrim ve aile adı altında getirilen kısıtlamalar.
Mevcut İran sahnesinde parçalar halinde yapılan protesto hareketinin geniş çapta bir ayaklanmaya dönüşene kadar hedeflerinin, bileşenlerinin ve etkenlerinin entegre olması için örgütlenme ve liderliğin yanı sıra öncelikle zaman faktörüne daha sonra da aldığı ivmenin devamlılığına ihtiyacı var. Ancak bu protesto hareketi derinlerinde, daha önce hiçbir protesto hareketinin taşımadığı iki nitelik taşıyor:
“Devrime karşı devrim” ya da “devrim içinde devrim.”
Bu iki nitelik, mevcut rejimin tarihinde ilk kez yapısına yönelik ciddi bir tehdit teşkil ediyor. Çünkü rejimin ideolojik olgusunu hedef alıyor. Bu olgu, İslam devletinde kadının uyması gereken giyinme şeklidir. Bu denklemdeki zorunlu örtü, rejimin ideolojisinin ve onun görünen özünün önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Rejim, doğrudan kadınlara farz olan genel örtünme ile ilgilenir. Bu yüzden, içeriğe değil, doğrudan yalnızca dış görünüşe önem verir. Güvenlik ve ahlak kurumları, başörtüsü takan kadının ibadet görevlerini yerine getirmeye devam edip etmemesi ile ilgilenmez. Rejim kadınlara bu yüzden ceza bile vermedi ancak dış görünüşüne zarar veren hiç kimseye müsamaha göstermeyecektir.
Bu yüzden rejimin, aşırı güç kullanarak veya kadınlara karşı baskısını artırarak protesto hareketini dindirmede başarılı olup olamayacağı bir yana, bu geçiş döneminde ve gelecek dönemde kadınların isteklerine karşı müsamahakar olamayacağı bir gerçektir. Zira rejim, ilk yapısına dönmeye karar verdi. Bu geri dönüş, devletin ve rejimin büyük bir esneklikle yaklaştığı İran kadınlarına yaklaşık 20 yıl sonra kısıtlamaların yeniden getirilmesini gerektiriyor. Mevcut ve gelecekteki karar vericilerin bırakmamakta ısrarcı olduğu ideolojik inat, sokağı ve toplumu kazanma ve bazı kamusal sorunları esnek bir şekilde ele alarak vatandaşın öfkesini hafifletme konusunda gerçek bir fırsatın kaybedilmesine yol açtı. Mevcut rejimin yapısı, bünyesindeki çoğulculuğu sona erdirdi. Rejimin sokağın gelecekteki talepleriyle uzun vadede anlaşamayacağı korkusuyla yönetici tabaka reform yerine sertleşmeyi tercih etti.
Dolayısıyla İran kadınının ve diğer yarısının öfkesi, çaresizlik noktasına gelmemiş ve rejimin yeniden dayatmak istediği şeylerden bıkmış olmasaydı patlamazdı. Kendisine sağlanan kazanımları korumak için İran kadını tepkisini koymakta gecikmedi. Tüm cesaretiyle, kurucu Şah Rıza Pehlevi döneminde elde ettiği kazanımları yeniden kazanmak için sokağa çıktı. Şah orta dindarlıktaki İran toplumunun özüne dokunmadan kadınlara birçok hak ve eşitlik vermişti. Ancak İslam Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra kadınlar bu kazanımlarını kaybetti. Kadınların daha önce özellikle psikolojik, kültürel ve finansal olarak bağımsız olmalarının yanı sıra aile, toplum ve kamusal yaşamda erkeklerle aynı seviyede olmasını sağlayan ailevi ve toplumsal ayrıcalıkları vardı.
Kadınlarla rejim arasındaki bu çatışmanın en tehlikeli yanı, rejimin, içten daha az dindar olsa da dıştan dindar bir toplumla iktifa etmesidir. Baba Şah ve reformistlerin döneminde, toplumun bazı dış yönleri dindar gözükmüyordu ancak içi dindardı. Yani hem erkek hem de kadın birdi. Aksi halde Pehlevi rejimi onlarca yıl istikrarlı bir şekilde devam edemez ve reformist akım İran halkını kazanamazdı.
Dolayısıyla İran'da toplumsal olarak yaşananlar, geçen yüzyılın yetmişli yıllarının sonunda Şah'ın İran'daki toplumsal değişimlerle uğraşma krizine benziyor. Mevcut rejimin ve birimlerinin şimdiki ve gelecekteki sorunu, sokaklarda, parklarda, üniversitelerde ve kurumlarda açık ve aleni bir rakiple karşı karşıya olmasıdır. Bu düşmanın kimliğini teyit etmeleri, onu sorgulamaları veya düşman ya da muhalif mi olduğunu bilmeleri gerekmiyor. Çünkü sokaktaki her kadın rejimi reddettiğini, ona meydan okuduğunu ve boyun eğmeyeceğini yüksek sesle söylüyor. Bu yüzden rejimin kurulduğu tarihten bu yana kadınlarla aralarındaki en büyük uçurum bu uçurumdur.