İyad Ebu Şakra
Siyasi analist, tarih araştırmacısı
TT

Lübnan Azınlık İttifakı 3 seçimle karşı karşıya  

Lübnan Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri'nin yeni cumhurbaşkanını seçmek için 13 Ekim Perşembe günü yapılacak ikinci bir oturum için çağrıda bulunmasından sonra bile, yapılan manevralar ve meclis içindeki çok sayıda blok ile onları motive eden unsurlar arasındaki müzakereler yeni verilerle sonuçlanmadı.
Taktik engelleme, şu veya bu bloğun konumunu değiştirebilecek harici bir parola (veya parolalar) beklenirken duruma hakim olmaya devam ediyor. Bununla birlikte, bazı açıklamaların gerçekliğinden tüm gözlemciler, 19. yüzyılda bir oluşum olarak ortaya çıkışı ve 20. yüzyılın ortalarından önce bir devlet olarak deklare edilişinden bu yana Lübnan'ın başına bela olan niyetlerde önemli bir değişiklik olmadığını açıkça görüyorlar. Birçok kez çağa ayak uydurmayı başaran ve kimi zaman sorunu ve özünü gizleyen idealize edilmiş yanıltıcı bir kelime dağarcığı ve terminoloji geliştirmelerine rağmen, aşiretler tarafından pekiştirilen, bölgesel ve uluslararası olarak teşvik edilen mezhepçi kimliğin sömürüsü, Lübnan siyasi kültürünün temel direği olmaya devam ediyor.  Bu terminoloji ve kelime dağarcığının sorunu, varoluşsal meydan okumalar karşısında hızla devrilmesi, kırılganlıklarının ortaya çıkması, mucitlerinin ve destekçilerinin sahteliğini ifşa etmesidir. Bir yanda özgürlük, egemenlik ve bağımsızlık, diğer yanda direniş, karşı çıkma ve “Siyonist düşmanla normalleşmenin reddi” gibi sloganlar, kimileri tarafından yanılsamalar ve yanılgılar olarak insanlara satıldı. Ancak zaman geçtikçe bunlar sağlam ve tartışılmaz kanaatlere evrildiler. Dahası ihanet suçlamalarını, kan dökmeyi, devlete el koymayı, damatları "başkan" yapmayı, yoksulluk hayaletinden kaçan evlatlarını göç ettirdikten sonra ülkenin zenginliklerini çarçur etmeyi haklı çıkarır oldu.
Bu beyin yıkama uygulaması öyle bir etkinliğe ulaştı ki, özgürlük, egemenlik ve bağımsızlık kampının aşırılık yanlıları ile direniş ve karşı çıkma kampının aşırılık yanlıları mutabakata varınca, iki kampın kitleleri düşmanlık, kışkırtma ve ihanet suçlamalarıyla geçen yıllar boyunca birbirlerine yönelttikleri korkunç ithamları unutarak sürü gibi bu mutabakatın peşi sıra yürüdüler.
Bu absürt sahne, Lübnan siyasetini göründüğü gibi görenleri veya gelişmelerini profesyonellerinin tutumlarına göre takip edenleri şaşırtabilir, lakin Lübnan’da şeylerle adlarının birbiri ile uyumlu olmasının konjonktürel ve orantısal bir mesele olduğunun uzun zaman önce farkına varanların gözünden kaçmaz. Dünyanın bütün ülkelerinde taktik ile strateji ve gerçek ile yarı gerçek arasında bir fark olduğu ve bilinen her şeyin söylenmediği doğru. Gelgelelim giydikleri kıyafet -sivil, dini ya da askeri- ne olursa olsun Lübnanlı siyasi elitlerin gizlediklerini anlamak, bir yandan saplantılı diğer yandan diğerini marjinalleştiren – hatta yok sayan- bir mezhepçi zihniyetin varlığının farkında olmaya dayanıyor.
Lübnan ve Arap siyasi meselelerini takip edenler arasında, Lübnan cumhurbaşkanının adını belirleme yemeğinin pişirilmesi veya cumhurbaşkanının seçilmesi sürecinin her zaman dış baskılara maruz kaldığı tartışmasız. Nasıl böyle olmasın ki, Lübnan haritası, Birinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden sonra ortaya çıkan yeni bir dünya düzeninde yeniden çizilen uluslararası haritalara göre 1920'de doğdu. Dört yüzyıl boyunca toprakları Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası olduktan sonra, yeni doğan devlet projesi 1943'teki bağımsızlığına kadar Fransa’nın mandasına bırakıldı. Dolayısıyla bağımsızlığa eşlik eden koşullar ve ardından bağımsızlık devleti bile büyük dış güçlerin ve etkili bölgesel güçlerin müdahalelerinden bağımsız olmadı. Pek çok şekil alan bu müdahaleler, Lübnanlıların kaderi, bağlılıkları ve korkuları üzerinde derin bir etkiye sahipti ve halen de öyle.
Bugün yeni olan, Özgür Yurtsever Hareket'in kurucusu ve Hizbullah'ın siyasi müttefiki olan mevcut Cumhurbaşkanı General Mişel Avn'ın görev süresinin kalan birkaç haftasında, bir dizi önemli unsurun iş birliği yapması. Bunlardan birkaçı şudur:
Birincisi, yeni Lübnan cumhurbaşkanı seçimi, hem mezhepsel hem de dışsal (özellikle de İran) boyutları olan ve son 6 yılda, koşulları bütünleşmiş bir azınlık ittifakının kolaylaştırdığı fiili işgal noktasına ulaşan silahlı bir mezhepçi hegemonyanın gölgesinde yapılıyor.
İkincisi, cumhurbaşkanlığı seçimleri hem İsrail hem de ABD'de etkili ve hassas seçimlerin arka planında gerçekleşiyor. Hem Tel Aviv hem de Washington'da aşırı sağın inisiyatifi yeniden kazanmaya ve anlaşma için uzanmış elin seçeneklerini zayıflatmaya çalıştığı biliniyor. Lübnan, İsrail siyasi arenasında ve seçim sezonunda her zaman bir baskı kartı ve abartı konusu olmasına rağmen, Washington'un -ara dönem yasama seçimleriyle meşgul olsa da- tablonun dışında kalma olasılığı çok düşük.
Üçüncüsü, yukarıdakilere ek olarak, Washington'un dış kaygılarının merkezinde iki eşzamanlı kriz yer alıyor: Rusya ve enerji. Bunlar şu anda, İran ile Viyana’daki nükleer müzakerelerin gölgesinde. Ancak Rusya ve enerji krizlerinin ortasında, kendi içinde krizde olan İran, bunda büyük olmasa da bir yeniden ileriye kaçma fırsatı görüyor ve bu nedenle, büyük güçlerle ilişkilerde tercih ettiği stratejiyi uyguluyor. Washington'un, özellikle de Avrupa'nın Rusya'dan gelen gaz arzının kesintiye uğraması ve Tahran'ın Lübnan'daki artan etkisi gölgesinde, Doğu Akdeniz’deki gaz sahalarıyla çok ilgili olduğu bir sır değil.     
Dördüncüsü, işgalin gölgesinde elinde tuttukları iktidarın geri kalan günlerine endişeyle bakan Lübnanlı Azınlık İttifakı’nın sembolleri, ne pahasına olursa olsun onu ellerinde tutmak istiyorlar. Gerçekten de, bu semboller tüm söylevlerine döndüler ve mevcut dönemi başarılı kılma yaklaşımlarının gizlemelerini gerektirdiği tüm mezhepçi kanaatlerini açığa vurdular. Özgür Yurtsever Hareketi Başkanı Milletvekili Cibran Basil'in geçtiğimiz günlerde geçici hükümet içindeki partizan siyasi denklemi değiştirme konusundaki ısrarında ileri gitmesi şunları teyit ediyor; birincisi, o ve onu destekleyenlerin cumhurbaşkanı seçilene kadar geçici ve belirli bir süreliğine de olsa bir Sünni Müslüman’ın başkanlığını kabul etmedikleri. İkincisi, o - ve onu destekleyenlerin - başbakanın anayasal yetkilerini tanımadıkları.
Böyle bir durumda, yanlış hesapların bedeli ağır olmaz mı? Ortadoğu'daki ve büyük güçler ile blokları arasındaki ilişkilerin geleceğine tehlikeli soru işaretleri hakimken, niyetleri ifşa etmek ve bahsi bu şekilde yükseltmek saçma değil mi?
İsrail'de Likud partisinin iktidara dönüşü, orada ve bölgesel düzeyde birçok önceliği yeniden düzenleyebilir. ABD'de Kongre ara seçimlerinde Demokratların kaybetmesi, mevcut bölgesel ve uluslararası denklemlerin devamı üzerine bahse girenler için, durumu daha da karmaşıklaştırabilir. Bu gerçekleşirse, Başkan Joe Biden yönetimine kalan 2 yılında özellikle Rusya ve Çin, Avrupa ile ilişkiler ve tabii ki İran'ın Ortadoğu'daki rolü, nüfuz düzeyi, askeri ve siyasi gücü dosyalarında sıkıntı yaratacaktır.