Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Kaset ile internet devrimi arasında İran!

İran sokakları haftalardır İran'ın birçok yerindeki gösteriler, oturma eylemleri, çatışmalar ve grevler nedeniyle sakinleşmiyor. Tüm bu protestoları, 16 Eylül'de Tahran'da 22 yaşındaki Mahsa Amini'nin “Ahlak Polisi” tarafından öldürülmesi tetikledi. Protestolar "başörtüsü ve kadının saçı" sembolüne odaklandı, öyle ki dünya çapında ve Avrupa ülkelerinde birçok kadın sanatçı, aktivist ve hatta politikacı kamuoyu önünde makasla saçını kesti.
Protestoların devam etmesi büyük olasılıkla “başörtüsü ve kadının saçı” sembolünün ötesine geçip diğer daha büyük meselelere, yani İran rejiminin tutuculuktan daha da tutuculuğa doğru ilerleyen politikalarının sürdürülmesine muhalefet aşamasına intikal etmesinden kaynaklanıyor. Artık İranlıların geniş bir kesimi için bu politikalar kabul edilebilir değil,  özgürlükler üzerindeki tüm bu sert kısıtlamaları kırmaya, ekonomik bozulma, yaygın işsizlik ve rejimin 40 yıldan fazla bir süre önce devrim sırasında vaat ettiği özgürlükleri bile sunamaması karşısında bir şeyler yapmaya yönelik yaygın popüler kanaat artıyor. İran halkları, dünyadaki baskın ve temel özelliğin “değişim özelliği” olduğunu gördü, bunun için can attığı ve önünde daha iyiye doğru değişme imkânı bulamadığı bir dönemde rejim tutuculuğunun ve baskısının tutsağı oldu. Rejim kendi içine kapanmış, bu nedenle internet devrimini ve bu devrimin bilincini şekillendirdiği ve dünya ile iletişim kuran genç İranlı nesli fark etmedi.
İran şehirlerinde protestoların devam etmesi sadece rejimi sorgulanmayla karşı karşıya bırakmıyor, bu sefer “rejim kavramlarını” da mercek altına alıyor. İslam'ın kadına şu veya erkeğe bu şekilde giyinmesini şart koştuğunu söylemek, en üst düzeyi ile fakihlerin içtihadıdır, uyulması gereken bir nas değildir. Bu, İran rejiminin insanlara dayattığı yasaların çoğu için geçerli. Söz konusu yasalar insanların “imanlarını artırmak” yerine, bu kavramlardan sözlü ve pratik olarak daha da uzaklaştırdı. “Velayet-i Fakih” kavramının da sorgulanmaya maruz kalacağı zaman uzak değil.
İranlı seçkinlerin yıllardır karşı karşıya kaldığı ikilem, rejimin, eski Şah rejimine karşı ezici nefretin yoğun olduğu bir ortamda devrimciler tarafından tasarlandığı şekliyle sürdürülemez ve aynı zamanda ileriye doğru hareket edemez olması. Bu tıkanma karşısında insanlar sabırlarını ve devlete olan güvenlerini yitiriyorlar ve bu nedenle değişim umuduyla hayatlarını kaybetmeleri veya hapsedilmeleri ve işkence görmeleri ile sonuçlanabilecek eylemlere başvurdular.
Bugün İran'da yaşanan aktivizmin rejimi devirebileceğini söylemek duygusal bir acelecilik olur, devirmesi mümkün ama pek olası değil. Çoğu zaman rejimler değişime iki durumda direnir. Birincisi, demokratik ve gelişmeye açık olduğunda. İkincisi ise son derece baskıcı, hepsi kendi görüşüne göre “hain” ve dahası “sinek” olduğu için kaç kişinin öldüğünü umursamadığında! Rejim iki aşama arasında bir aşamada olduğunda değişir. Yani ne kaba bir tutucu ne de açık ve demokrat olmadığında değişir ve İran henüz bu aşamaya ulaşamadı. Mevcut liderliğin başının ortadan kaybolması ve ayakları yavaşça baskı ve göreli özgürlük arasında gidip gelen tabiri caizse “Gorbaçov tarzı” bir liderliğin yönetimi gelmesi durumunda buna ulaşabilir. O zaman değişim gerçekleşir. Bu, tanık olduğumuz aktivizmin etkisiz olacağı anlamına gelmez, aksine o değişime yol açması gereken sürecin önemli bir yapı taşı. İran'daki protestoların hızının zaman olarak birbirine yaklaştığı, yatay olarak genişlediği ve sayısal olarak katılımın büyüdüğü dikkatleri çekiyor.
İran'ın sorunları harici değil dahili. Ancak mağdur rolü oynamak, bu tür rejimlerin tüm sorunlarının dışarıdan geldiğini söyleyerek kendilerini haklı göstermek için her zaman başvurdukları bir uygulama. İranlı yorumcuların içerideki mevcut hareketlilik hakkındaki yorumlarının bir kısmı “kara mizah” kalıbında. Bazı yorumcular bu gösterilerin “rejimin bu tür protestolara izin veren demokratlığının kanıtı” olduğunu söylüyor! Bazı yorumculara gelince, en yaygın değerlendirmeleri protestocuların dışarıdan provoke edildikleri, dolayısıyla tarihi yerleri gezme tutkusu veya iyi niyet nedeniyle böyle bir zamanda İran'da bulunma talihsizliğinde bulunan yabancıların keyfi olarak tutuklanmasında yanlış bir şey olmadığı şeklinde. Sonra da "baskı düzeni" kurumlarının tabii ki bildiği ve iyi olduğu "ikna edici" bir yöntemle dünyaya "casus" olduklarını ve ayaklanmanın provokatörleri olduklarını itiraf etmeye zorlanacaklar!
Daha iyiye doğru değişmek kolay bir iş değil, bir irade, karar, plan ve en önemlisi liderlik gerektirir. İkincisi henüz ne İran'da ne de dışında bulunmuyor. Muhalefet, rejimin "Müslümanlar ama farklı tatta Müslümanlar!" tezleri çerçevesinde yaşıyor.
Rejim, yönetişim için uyumlu ve tutarlı bir temelden yoksun. "Seçim" yapılıyor, ancak ondan önce çok aşamalı elemeler var, böylece sadece aynı türden olanlar seçimde yarışabiliyor. Yani bu bir “seçim” değil, bir “seçme” olduğu için, son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olduğu gibi insanlar oy kullanma haklarını kullanmaktan yüz çeviriyorlar. Yargı var ama bağımsız değil. Açıkça düşünceleri ifade etme özgürlüğüne gelince, bulunmuyor, ancak “hissedilen hüsran sokaklarda ifade ediliyor ama alenen değil sadece kişisel olarak”.  Ülkenin para biriminin neredeyse günlük değer kaybına, yüksek işsizlik oranlarına, halka sağlanan düşük hizmetlere ve aşırı yüksek fiyatlara yansıyan ekonomik durum kötü. Buna bir de devlet aygıtlarının halka baskısı ekleniyor. İran demokrasisinin bacakları yok, ekonomisinin yapısı yok ve rejim yurtdışında elde ettiğine inandığı zaferlerle yaşıyor.
Asıl tehlike, rejimin kendisini içeride sıkışmış hissetmesi, çünkü bu durumda rahatlamak için çevresine yönelecek. Nitekim Kuzey Irak'ta, Iraklıları öldüren ve "İsrail kurumlarını vurma" sloganı altında Irak kurumlarını yok eden çatışmaları gördük. Husilerin, Yemenlilerin kanının dökülmesini engelleyen ateşkes anlaşmasını yenilemeyi reddetmesinin çevrede istikrarsızlığı yaymaya çalışmak için Tahran'ın teşvik ettiği bir reddetme olmasına kimse şaşırmıyor. Buna ek olarak, Irak arenası, olumsuz müdahalelerden ve bileşenlerinin birbirine çarpıştırılmasından çok uzak veya korunaklı değil. İşler bölge ülkelerini istikrarsızlaştırmak için eğitilmiş ve finanse edilmiş çevredeki Tahran’a bağlı güçleri harekete geçirmeye varabilir. Tüm bunlar, geçmişte Tahran'ın uyguladığı iç sorunları dış sorunlara dönüştürme stratejisinin tarihi göz önüne alınırsa mümkün ve olası.
Son söz; İranlı küçük bir kız, “Birleşmezsek hepimiz öldürüleceğiz” yazılı bir pankart taşıyordu. Bu, her şeyi anlatan bir slogan.