Hazım Sağıye
TT

Direnişe hayır silahına evet!

Eskiyip yıprandığında ve artık giyilmeye uygun olmadığında eskiyen kıyafetlerden kurtulmanın zor geldiği kimseler vardır. Bunun nedeni, onları o giysilere bağlayan duygusal bir bağ ve onlarla eski bir aşinalıktır, öyle ki kişiye kıyafetlerinden kurtulmak, geçmişinden ve hafızasından bir parça alıp çöpe atmak gibi görünür.
Sorun şu ki, bu durumda gardıropta, kıyafetleri eskiyen ve yıpranan sahibinin ihtiyaç duyabileceği yeni kıyafetler için yer kalmaz.
Bu durum bir yanıyla, bazılarının modası geçmiş, hatta yıpranmış ideolojilerle olan ilişkisi için de geçerli. İdeolojiden kurtulmakta ve özellikle de bunu alenen söylemekte zorlanırlar. İdeolojiler yıpranabilir ve ölebilir, ama bir zamanlar kendisini benimseyenlerden hiçbiri bunu duyurmaz. Ölü evin avlusunda kalır ve pis koku yayılır, çevreyi zehirler, ancak yine de defnedilmesine karşı çıkılır.
Mücadele ve radikalizmin tarihinde bunun birçok örneği bulunur ve en önemlisi Sovyet sosyalizminin ölümüdür. Modern Arap tarihinde de örnekleri vardır ve en önemlileri Arap birliği ve Filistin'in kurtuluşu sloganlarıdır. Bununla birlikte, bu sloganlar ve amaçlarından artık bahsedilmeyebilir ama sonlarının duyurulması, onaylanması ve dürüst bir şekilde gözden geçirilmeleri pek olası değildir.
Yakın zamanda, Amerikan himayesi altında Lübnan-İsrail sınırlarının çizilmesine ilişkin varılan anlaşma ile Lübnanlılar biraz buna benzer bir deneyim yaşadılar. Anlaşma diğer şeylerin yanı sıra, Lübnan-İsrail çatışmasının sona erdiğini ve Hizbullah dahil olmak üzere Lübnan hükümetinin İbrani devletini örtülü olarak tanıdığını gösteriyor. Oran ve boyut açısından dağılımdaki eşitsizlikten bağımsız olarak her iki taraf için ortak ekonomik çıkarlar tesis ediyor.
Savaş olasılığın sona ermesi kesinlikle çok sevindirici bir olay, ancak konu halen biraz daha karmaşık.
Çünkü bu sefer mücadele edilen davanın fiili ölümüne, davanın zaferine dair yüksek bir gürültü eşlik ediyor. Hizbullah bu mutlu sonu silahlarının garanti ettiğini söyleyip duruyor. Bunun söz konusu silah için ek bir uzun ömrün garantisi olacağı varsayılıyor.
Daha önce "Üçüncü Dünya"daki birçok güç ve örgütte buna benzer bir şey görmüştük; silah taşımayı gerektiren davadan asıl dava olmadan silah taşımayı sürdürmeye geçişi. Ancak, sayısız örnekten biri olan Zimbabve'deki ZANU Hareketi ile Lübnan'daki Hizbullah arasındaki fark, ilkinin ülkesini yönetmesi ve bu adaletsiz kuralı dayatmak için silahını kullanması, Hizbullah’ın ise Avncı müttefiki tarafından sağlanan bir perde arkasından ülkeyi yönetmeye devam edecek olması. Kuşkusuz iktidar ittifakının (Hizbullah, Avncılar, bankalar ve mafyalar...) önümüzdeki yıllarda da siyasi hayatın hakim unsuru olmaya devam edeceği umuluyor ve ümit ediliyor. Ancak bugün iktidar yapısı, silah ve “zafer”in yanı sıra iktidar koalisyonunun esasında hiç ciddiye almadığı her türlü reform ihtiyacını ortadan kaldıran bu vaat edilen petrol “hazinesini” de kendisini destekleyecek ek bir araç olarak görecektir.
Avn'ın yeni zafer çağının açılışına katkısı, ortaya çıkmakta gecikmedi. Lübnanlıların ezici bir çoğunluğunun sabırsızlıkla beklediği döneminin sona ermesine birkaç gün kala yaptığı son konuşmasında Mişel Avn, gelecek nesillere cömert sözler verdi. Sıfırdan inşa etmekten bahsetti, Suriye ve Kıbrıs adası ile de sınırların belirlenmesi gerektiğini deklare etti. Geleceğin yıldızı olması umulan damadı Cibran Basil'i enerji yönetimi konusunda övmekten çekinmedi! Diğer Avncılar, bu beklenen gelecek vaatlerine Lübnan'ı Suriyeli mültecilerden "temizlemeyi" de eklediler. Bu durumda, Avn'ın dediği gibi, “halk ve direniş sayesinde elde edilen başarı”nın, üstü kapalı sloganı şu olan bir rejime dayanması gerekiyor: Direnişe hayır, silahına evet.
Bu tamamen iç seçeneğe gerileme, dengesi ve meşruiyeti geçmişte kalan direnişte ve “zaferinde” gizliyken, “Hizbullah” ve “Özgür Yurtsever Hareket”te vücut bulan bir ikili Şii-Maruni rejiminden bahsetmeyi cazip kılabilir. Ancak aynı zamanda ister ülke içinde Hizbullah ve Özgür Yurtsever Hareket isterse Şii camia içerisinde Hizbullah ve Emel Hareketi arasında olsun yeni paylaşım kotaları ve kriterleriyle askıda kalmış sorular bırakıyor. Bölgedeki yeni İran stratejileri hakkındaki meşru sorulardan bahsetmiyorum bile.
Her halükarda, yakın zamanda sınır anlaşmasıyla birlikte yaşananlar ancak eskisinin öldüğü itiraf edildikten sonra tamamen yeni bir olay haline gelecek. Böyle bir itiraf, eski ölüye eşlik eden veya ondan kaynaklanan bir zihniyetin, sembollerin ve çağrışımların çöküşünü doğurur. Keza İran’a bağımlı olma ve Esed Suriyesi’ne katılma bakış açısını, azınlıklar ittifakı teorisini ve Lübnan’ı bir “direniş ülkesine” dönüştürmek için şu yada bu şekilde argüman olarak kullandığı diğer araçlarını yanına alarak iktidardan ayrılan bir yönetim de ortaya çıkarır.
Petrol zenginliği, varlığı teyit edilirse, yurtsever, demokratik ve aynı zamanda adil olan modern ve kurumsallaşmış bir devlete olan ihtiyacı daha fazla teşvik edecektir. Öte yandan bu yapının gölgesinde ise söz konusu zenginliğin, devletin, kurumların, modernliğin, yurtseverliğin, demokrasinin ve adaletin yerini alması amaçlanıyor.
Lübnan gardırobunda birçok eski kıyafet var ve bugünden sonra benzeri görülmemiş oranlarda çoğalabilirler. Böyle bir “zaferin” ışığında hiç kimse yeni kıyafetler satın almayacak.