Halid Berri
TT

Hizbullah en büyük yardımcıları olan ‘Düşmanlarını’ kaybediyor

Hizbullah, Sevgililer Günü'nde Refik Hariri'yi sırtından bıçakladığından beri, öncesinden daha iyi bir gün gördüğü olmadı. Bunun nedeni, kinin -her ne kadar ahlaki bir değer olsa da- siyasi dramada çok etkili olmasıdır.
Gözünü kin bürüyen kişi menfaatini göremez, iyileştirici mutluluğu çevresindekilere zarar vermeye dönüşür.
Görevinde başarısız olduğunu iddia etmiyorum. Zira Hizbullah 2006'da Lübnan'ı beyhude bir savaşa sürüklemeyi, ardından rakip blokların temsilcilerine ve sembollerine suikast düzenlemeyi, Lübnan'ı en yakın coğrafi ve kültürel çevresinden izole etmeyi başardı.
Beyrut Limanı’ndaki patlamadan tutun, Lübnan'daki her erkek ve kadın vatandaşın günlük harcama portföyünü ve vadeli mevduatı etkileyen ekonomik çöküşe kadar her şeyde bir payı var.
Kontrol Hizbullah’a geçti. O da siyasi seçimlerini ve politikacılara ilişkin seçimlerini dayattı.
Bu sırada baş yardımcılarını, iç düşmanlarını kaybetti. Her zaman kendi yaptıklarının sorumluluklarını yüklediği ve yükünü onun yerine yüklenen iç düşmanlarını…
Hizbullah aptallıklarına rağmen övülürken düşmanları yakıt faturasının kötüleşen durumu ve tesislerin bozulması için suçlandılar.
İlginçtir ki Refik Hariri ve Fuad Sinyora döneminde Hizbullah aslında yaptığı şeyleri yapmadığını söyledi.
Peki Hizbullah durur mu? Asla. Bir sonraki aşamaya geçti. Komşu ülkelerden düşmanlarının oluşturduğu aşamaya.
Tahran’a bağlı olan ipiyle komşuları tarafından gizlice ve alenen uzatılan ekonomik göbek bağını bağladı. Lübnan'ın kendisini herhangi bir bölgesel çatışmadan uzaklaştırmasından başka bir talebi yoktu. Söz üstüne söz verdi. Sonra kendine verdiği sözleri de bozdu.
Bununla da kalmayıp faaliyetlerinin Irak ve Yemen milislerine sevk edilmesinde aktif olarak yer aldı.
Sonuç gördüğümüz gibi...
Dostlar Lübnan'dan elini çekti ve onu kendi haline bıraktı.
Gerçek ile Hizbullah’ın propagandası arasındaki boşluk ortaya çıktı. En büyük ikinci yardımcısını, civar ülkelerdeki ‘muhaliflerini’ de kaybetti.
Bu, üçüncü ve en uzun ömürlü yardımcılarını kaybetmesine zemin hazırladı.
Hizbullah, bölge siyasetinde çalkantılı bir ergenlik döneminde ortaya çıktı.
Lübnan'da bir iç savaş, İran'da bölgeye de ihraç edilmek istenen bir devrim, şahinler ve güvercinler ​​arasında süren rekabetin eşliğinde İsrail-Filistin çatışması vardı.
Hizbullah’ın kuruluşundan üç yıl önce bu propaganda, savaşı ve barışıyla siyasi düşüncenin simgesi Enver Sedat'ın öldürülmesiyle sonuçlandı.
Dinci radikaller tarafından gerçekleştirilen ve siyasi radikalizm yanlıları tarafından övgüler düzülen bir suikast...
Hizbullah bu propaganda altında şımartılarak büyütüldü. Üzerinden sorumluluk kaldırıldı. Siyasi rasyonaliteye düşmanlık bayrağını dalgalandırdı. Kendini beğenmiş tekrar eden başarısız küçük örgütler tarafından sloganlarının desteklenmesinden beslendi.
Ardından 41 yıl önce Sedat'ın cenazesinin yıl dönümünde kaderin cilvesi, ona her zaman destek olan bu husumeti de kaybetmesini istiyor. Lübnan, İsrail ile deniz sınırının çizilmesi için anlaşma taslağına vardı. Bu, Hizbullah'ın onayı ve desteği olmadan Lübnan’ın adım atmaya ve el sıkışmaya cesaret edemeyeceği bir anlaşma.
Siyasi rasyonalite ile olan husumeti, propaganda yapması açısından Hizbullah’a yardımcı oldu. Direniş hareketlerinin birinci, ikinci ve üçüncü başarısızlıklarını tekrarlaması için bu husumet ona moral desteği verdi.
Husumet davasını müzakere edilmiş çözümlerle kaybettikten sonra propaganda şimdi durur mu? Şüpheliyim! Ancak kesinlikle manevi ivmesinin çoğunu kaybedecek ve daha geniş sektörlerde alay konusu olacaktır.
Her muhalifi, Hizbullah'a baskı ve düşmanlıkla kan verdi. Hizbullah, bu muhaliflerin varlığı sayesinde daha önce kazandıklarının yanı sıra daha fazlasını kaybetti.
İnandırıcılığını, konumunun ve taraftarlarının konumlarının görünürdeki tutarlılığını, görünüşteki yüksek ahlakını ve taraftarlarının niteliğini kaybetti.
Hamas Hareketi'nin gösterdiği tutumdaki kafa karışıklığı bunun bir delilidir. Medyadaki direniş uzmanlarının şüpheli sessizliği manidar. Hasan Nasrallah'ın medya aldatmacası safça.
Gözleri “Bu nedir canım?” sorusundan "Bu bir anlaşma mı yoksa bir uzlaşma mı? Kalıcı mı yoksa geçici mi? Geçici ise ne kadar sürecek?" sorularına çevrilmekten şaşı oldu ve ikincil sorulara tatmin edici olmayan cevaplar verdi.
Ne sorulan soru gerçek bir merak seviyesindeydi ne de yanıt, olayın oluşturduğu merakın seviyesindeydi. Bu, kendi içinde Hizbullah'ın yaşadığı krizin farkında olduğunu gösteriyor.
Politika, drama gibidir, hayatımız gibidir, fizik gibidir. Eylemleri yoktan meydana gelmez ve sonuçları, sadece saklanmanızla sizi es geçmez.