Süleyman Cevdet
Mısırlıaraştırmacı yazar
TT

Libya ve Filistin'de ihtilafa düşenlerin cihadı

Gelecek Arap zirvesinin Cezayir’de düzenlenecek olması ve Cezayir hükümetinin sadece kendi ülkesinde bu zirvenin yapılmasından değil, aynı zamanda bir zirve masasında Arap dünyasındaki farklı sorunların çözüm bulacak ya da bulma yoluna girecek olmasından ötürü coşkulu olması Libya için bir şans olabilir.
Zirveye yaklaşılırken çözülen veya çözüm yoluna giren sorunlara gelince; bunlar arasında Filistin sorunu da var. Bu sorun için Cezayir topraklarında 13 Ekim’de bir toplantı yapılmıştı.
Söz konusu toplantıya 14 Filistinli grup katılarak Cezayir Bildirisi’ni imzaladı. Bir dizi maddenin bulunduğu bildirinin başında, işgal altındaki Kudüs de dahil olmak üzere Gazze Şeridi'nde ve Batı Şeria'da Filistin devlet başkanlığı ve yasama seçimlerinin düzenlenmesini öngören bir madde yer alıyor.
Bu madde, iki seçime ilişkin ucu açık bir süre vermiyor. Bununla birlikte seçim sürecinin hatlarının belirlenmesini garantileyen düzenleyiciler koyuyor. Maddede seçimlerin, bildirinin imzalandığı tarihten itibaren en geç bir yıl içinde olmak üzere gerçekleştirilmesi gerektiği ifade ediliyor.
Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye işaret ve orta parmaklarını kaldırarak meşhur zafer işaretini yapsa da esas zafer, sahada ve bildiriyi imzalayan grupların maddeleri ete kemiğe büründüren çalışmalara başladıklarını duyduğumuz an gerçekleşmiş olacak.
Esas mesele budur. Zira gerek Heniyye’nin gerekse Filistin’deki diğer liderlerin zafer işareti yapmaları kolay. Zor olan şey, bildirinin imzalanmasını takip edenlerin, grup liderlerinden imza atanların kağıda attıkları imzalar konusunda gerçekten ciddi olduklarını ve bu kez attıkları imzaların önceki imzalardan farklı olmasına özen gösterdiklerini hissetmeleridir.
Bildiriyi imzalayanların hepsi, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) bir hadisinin aralarında olmasından başka bir çare olmadığına, kendileri tarafından bunun uygulanması gerektiğine ve ellerinde zaman zaman tekrarladığımız sahih bir hadisten, İslam Peygamberi'nin bizim durumumuzda uygulanabilir faydalı bir buyruğuna dönüşmesi gerektiğine inanmadıkça gerçek zaferin kazanılması ve bu toplantıya sponsorluk yapan Cezayir ile birlikte buna şahit olmamız büyük olasılıkla mümkün değil.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir seferden döndüğü sırada kendisine seferde eşlik eden sahabelere bakarak “Küçük cihattan büyük cihada dönüyoruz” der. Sahabelerden biri Peygamber’in (s.a.v) ne demek istediğini anlamayınca “Ya Rasulallah, büyük cihat nedir?” diye sorar. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v) “Büyük cihat, nefisle mücadeledir” şeklinde cevap verir.
Bu, çeşitli grupların liderlerinin bildirinin imzalandığı andan, belli bir zaman biçen maddesindeki tarihte seçimlerin yapılacağı güne kadar vermeleri beklenen bir mücadeledir. Umulur ki hepsi kendi işini halleder ve hepsi bu cihadın, özellikle de vakit kaybetmeden girişmeleri gereken bir cihat olduğunu fark eder.
Zira bu, Filistinli liderlerin aralarındaki bölünmeyi sona erdiren ve uzlaşmalarını sağlayan bir bildiri veya anlaşmayı ilk imzalayışı değil. Daha önce bir sürü imza attılar. Mesela Mekke Anlaşması çok da uzak bir örnek değil. Cezayir Bildirisi’ni diğer bütün anlaşmalar arasında sivriltecek olan ve bütün grupların önceki anlaşmaların tümüne karşı yapmadığı şeyi bu belgeye karşı yaptırtacak şey ne olacak?
Bu grupların sadece özellikle nefse karşı cihat yapmaları gerekiyor. Çünkü hadise göre büyük cihat budur. Buna göre düşmanla savaşmak küçük cihattır ve dolayısıyla daha kolaydır.
Nefis mücadelesi için bu sınıflandırmayı yapan Peygamberimiz (s.a.v) değil de başka bir insan olsaydı buna eklemeler yapılabilirdi. Ancak bu sınıflandırmayı yapan kişi, bunu insanların nefislerini bildiği için yaptı. Düşmana karşı cihat etmenin nefse karşı cihat etmek kadar sorun olmadığını bilerek bunu söyledi.
Belki de bu nedenle, bunu kolayca ezberleyip hatırlayalım ve ezberlediğimiz, tekrarladığımız ve birçok durumda anlamını gündeme getirdiğimiz sürece buna uygun davranabilelim diye neredeyse bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar kelime ile bunu anlattı.
Zirvede Libya ile ilgili şansa gelince, Cezayir, sadece zirveye ev sahipliği yapan bir Arap ülkesi değil, aynı zamanda Libya ile doğrudan sınırı bulunan altı ülkeden biri. Libya Mısır, Sudan, Çad, Nijer, Tunus, Cezayir ile komşudur.
Bu nedenle Libya, sözde Arap Baharı geldiğinden beri topraklarında yaşanan sancılı gelişmelerle birlikte her Arap başkenti için bir anlam ifade ediyorsa, altı ülkenin başkentleri için iki anlam ifade ediyor. Bu altı ülkenin arasında elbette Arap olmayan iki ülke var: Çad ve Nijer.
Amr Musa, Arap Birliği Genel Sekreteri iken Çad'ı Arap Birliği üyeliğine aday göstermişti. Ancak bu teklif, Arap Baharı öncesindeki Arap zirvesinde üye devletlerin çoğunluğu tarafından kabul görmemişti. Tabii bu başka bir konu ancak konuştuğumuz bağlamla bir ilgisi var.
Libya'nın Cezayir için ifade ettiği iki şeyden biri bir Arap ülkesi olması. Evet ancak bundan daha da önemlisi komşu ülkelerden biri olmasıdır.
Cezayir daha önce topraklarında yalnızca Libya meselesine odaklanacak bir konferans için çağrıda bulunduğunda, sadece komşu ülkelere davet göndermişti. Bu, bir şeyi yerine koymak, bir şeye ad koymak ve bir şeyi ilgili kişilerin sorumluluğuna bırakmak yoluydu. Ortada mevzuyu tekeline alma arzusu yoktu. Böyle yapılmasının sebebi komşu ülkelerin bu konuda tüm insanlardan daha bilgili olmasından ve her yönden etkilerine en çok onların maruz kalmasından kaynaklanıyordu. Ancak Cezayir Dışişleri Bakanı Ramtan Lamamra’nın o dönem konferansta yaptığı konuşma, konuyu ele alınması gereken şekilde ele alan realist bir politikacının konuşmasıydı. Örneğin, Libya meselesinin kesinlikle altı komşu ülkeyi ilgilendirdiğini ancak şüphesiz Libyalıları diğerlerinden daha fazla ilgilendirdiğini söylemişti.
Bundan ötürü Libya topraklarında batısındaki hükümet ile doğusundaki hükümet arasındaki bölünmeyi çözmenin yolu, komşu ülkeler, bölgesel veya uluslararası bir taraf veya sürekli elçi gönderip duran Birleşmiş Milletler'den (BM) gelen bir elçi tarafından önerilen bir çözümden önce Libya-Libya çözümünden geçer.
Cezayir, Filistin’deki ihtilafa düşmüş tarafları çağırıp onları bildirinin imzalandığı bir masanın etrafında toplarken, ihtilafa düşmüş Libyalıları benzer bir masaya çağırmak için zaman yetmez. Bu, böyle bir konunun zirve masasına ertelenmesine sebep oluyor. Durum böyle olduğu sürece Libya'da doğu ve batı arasında bölünmüş olan ihtilaflı kişilerin sadece Filistinli grupların yapması gereken şeyi yapması isteniyor: Büyük cihat; yani nefis mücadelesi.
Bu olmadan zirvenin iki hükümet arasındaki ihtilafı sona erdirmesi olanak dışıdır. Her gün bu iki hükümet için bir zirve yapılsa yine de mümkün değil!