Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

​​​​​​​Helak eden şeylere kucak açmak

“Mum, kucağında taşıdığı ipin kendisini helak ettiğini bir gün anlayacaktır.”
İnsan, çoğu zaman kendine zarar verecek olan şeyleri kendisinin beslediğinin, büyüttüğünün farkına varamaz. Sahiplenip, kucak açtığı şeylerin kendisinin helakine neden olabileceğini düşünemez, belki de düşünmek istemez. Bu sebeple bireysel ya da toplumsal fesada ve helaka yol açabilecek şeyleri besler onların yok olmaları için çalışmaz. Bireyden bireye ve toplumdan topluma helaka neden olabilecek şeyler değişiklik arz etse de genel olarak helaka sebep teşkil edebilecek etkenleri şu şekilde ifade etmek mümkündür:

Zulüm
Bireyler ve toplumlar zulme karşı savaş açmaz, zulme sahip çıkar ve onun desteklerlerse helak oluşun zeminini hazırlamış olurlar. Görünürde herkes zulme karşı gibi görünür fakat birçok kişi zulüm düzeninden beslendikleri için zulme kucak açar, onu sahiplenir. Kaçınılmaz son başlarına gelince de zulüm ile olan bağlarını itiraf ederek “Biz gerçekten zalimlerdendik, derler.”[1] Çünkü hiçbir toplum zulme kucak açmadıkça helak olmaz.[2] Belki de İbn Teymiyye; “Devlet küfürle değil zulümle yıkılır.” sözünü bu anlayıştan ilham alarak söylemiştir.

Refah ve bolluk sebebiyle şımarmak
Dünyevî her türlü mal-mülk, makam, çıkar ve doyumun, ilahî hidayetin getireceği kalıcı kazançlara nazaran değersiz ve geçici olduğunu unutan akıllar, sahip oldukları ile şımararak nimetleri kendilerine vereni unutmakta ve azgınlaşmaktadırlar. Şımarıp azgınlaşmları da helaklarına sebep olmaktadır. Tarih boyunca böyle davranan toplumların akıbetleri; “Biz, sahip oldukları servet ve zenginlikle şımarıp azgınlaşan nice ülkeleri helâk ettik!”[3] ayetiyle haber verilmiştir. Refah ve bolluğun imtihan amaçlı verilen nimetler oldukları göz ardı edilmemelidir. Şükrü eda edilmeyen ve doğru bir şekilde kullanılmayan imkânlar sahiplerinin başlarına dert açarlar. Çünkü herkes kendisine verilen nimetlerden sorguya çekilecektir.[4]

Yapılan kötülükleri engellemek adına çaba göstermemek
Önceki toplumların helak olma nedenleri arasında bireysel ve toplumsal duyarsızlık ve çürüme de yer almaktadır. Çünkü “Onlar, içlerinden biri kötülük yapınca, onu bundan vazgeçirmeye çalışmazlardı. Bu davranışları, gerçekten ne kadar çirkindi!”[5] Bu nedenle kötülüklerden uzak durmak yeterli değildir. Kötülükler karşısında susmamak da gerekir. Aksi halde kötülükler onaylanmış ve işlenen suça iştirak edilmiş olur. Hal böyle olunca da başa gelecek olan musibet, sadece zalimleri ihata etmekle sınırlı kalmaz zulme ses çıkarmayanları da kuşatır.[6] Hz. Peygamberin, şahit olunan kötülüklere karşı takınılması gereken tavrı hatırlamakta yarar vardır: “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.”[7]  Kötülüklere sahip çıkan ve onları kucaklayanlar unutmamalıdırlar ki o kötülükler onların helak sebebi olacaktır.

Islahı terk etmek
Bireyler ve toplumlar kendilerini ve çevrelerindekini ıslah etmeyi ve düzeltmeyi terk ederlerse toplumda fesat ve azgınlaşma bozulur. Nitekim peygamberlerin ıslah çağrısına kulak tıkayan kavimler yaşadıkları bölgelerde azgınlaşmışlar ve fesadı, bozgunculuğu arttırmışlardır. Örneğin; Ad, Semud ve Firavun’un helak edilmelerinin ortak gerekçelerinden birisi şu şekilde dile getirilir:  “Bunlar ülkelerde azmışlardı. Oralarda pek çok bozgunculuk çıkarmışlardı. Bu yüzden Rabb'in onların üzerine azab kırbacını çarptı.”[8] İnsanlar üzerlerine düşen ıslah görevini getirdikleri ve fesatçılara arka çıkmadıkları sürece helak edilecek değillerdir. Çünkü Allah, halkı dürüst davrandıkları ve toplumdaki haksızlıkları, çarpıklıkları düzeltmek için çaba harcadıkları sürece, hiçbir ülkeyi haksız yere helâk etmez.[9] 

Fıska, günaha yönelmek
İnsanlar günahlara ve günahkara sahip çıkar ve günah bataklığının kurutulması için çaba göstermezlerse günahlar onların kötü akıbetlerine zemin hazırlar. “Biz bir ülkeyi helâk etmek istediğimiz zaman, oranın ileri gelenlerine emrederiz fakat onlar orada günah işlemeye ısrarla devam ederler ve halk da onları desteklerse, işte o zaman azâbı hak ederler; biz de onları en ağır biçimde cezalandırıp yok ederiz.”[10]
İnsanlar, Kur’an’a göre bir hayat yaşadığı sürece üstünlük ve başarıyı elde edeceklerdir. Ancak onu rafa kaldırarak arzularının peşine düştüklerinde ve helâklarına zemin hazırlayacak ameller işlediklerinde de azabı hak edecek konuma geleceklerdir. Böyle olmaması için Hz. Peygamberin işlendiği takdirde insanı helâka sürükleyen şeyler olarak nitelediği; “Allah'a şirk koşmak, sihir/büyü yapmak, haksız yere insan öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, savaşta kaçmak, namuslu bir kadına zina etti diye iftira etmek.”[11] ve benzeri şeylere kapı aralamamalıyız.

[1] el-Aʻrâf 6/4-5.
[2] el-Kasas 28/59.
[3] el-Kasas 28/58-59.
[4] Tekasür 102/8
[5] el-Mâide 5/79
[6] el-Enfâl 8/25
[7] Müslim, Îmân 78. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, Îmân 17
[8] el-Fecr 89/11-13.
[9] Hud 11/117
[10] el-İsra 17/16
[11] Buhârî, Vasâyâ 23, Tıb 48, Hudûd 44; Müslim, Îmân 145