Velid Haduri
Enerji konusunda uzman, Iraklı yazar
TT

Sıfır emisyon ajandası zorluklarla karşı karşıya

2050 Yılına Kadar Net Sıfır Emisyon süreci, Uluslararası Enerji Ajansı'nın 2021'de hazırladığı ve o dönem dar görüşlülüğü nedeniyle (dünya nüfusunun çoğunluğunu oluşturan geri kalan ülkeler pahasına sanayileşmiş ülkelerin çıkarlarıyla ilgilendiğinden) pek çok eleştiri alan yol haritasını uygulamanın önündeki engellerle yüzleşiyor. İçinde bulunduğumuz kasım ayında, Mısır'ın Şarm el-Şeyh kentinde yapılacak olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı'nda (COP27) bununla ilgili pek çok soru ve eleştirinin gündeme gelmesi bekleniyor.
Ajansın 2021 ajandasının karşı karşıya olduğu çeşitli zorluklar var. BM'nin iklim değişikliğiyle mücadele ile yetkili organı geçen hafta yaptığı açıklamada, "Sıcaklık artışı, iklim değişikliğiyle mücadele için 2015 Paris konferansında kararlaştırılan 1,5 santigrat derecenin çok üzerinde" ifadelerine yer verildi. Sıcaklık artışının 1,5 santigrat derecenin üzerine çıkmaması için taahhütlerde bulunan 193 ülkeden sadece 26'sının taahhütlerini yerine getirdiği kaydedildi. Bu, Şarm el-Şeyh'teki zirvede sıcaklık artışlarının yanı sıra, 2050'den önceki ara dönem için taahhütlerde bulunan ülkelerin neden sadece küçük bir bölümünün taahhütlerini yerine getirdiği konusunun da gündeme geleceği anlamına geliyor. Peki, taahhütlere uymaktaki bu ihmalkarlık neden? Nedeni, iklim değişikliğiyle mücadeleye öncülük eden Avrupa Birliği ülkeleri arasındaki anlaşmazlıklar. Bu anlaşmazlıkların sebebi, Avrupa ülkelerinin Rusya'ya karşı önerilen yaptırımlar konusunda çıkarlarının çelişmesi ve bu ülkelerin Rus arzının eksikliği ile atması gereken adımlar. Yaptırım önerileri arasında Rus petrol fiyatlarına daha yüksek bir tavan fiyat getirilmesi, Avrupa Ortak Pazarı'nın Rusya'nın petrol ve gaz ihracatına uygulamaya karar verdiği yasakların sertliği, son olarak da kömüre geri dönüş yer alıyor.
Dünyada en fazla emisyon salınımından sorumlu iki ülke olan ABD ve Çin arasındaki emisyon müzakerelerinin ertelenmesinin sebebi, Washington ve Pekin arasında Tayvan nedeniyle gerginleşen ilişkiler.
Bir de petrol sektörüne yatırımları azaltma politikası nedeniyle küresel enerji piyasasında yaşanan karışıklık ve dengesizlik var. Uluslararası Enerji Ajansı, geçiş aşamasında petrole alternatif olarak güneşten rüzgar enerjisine sürdürülebilir enerjilerin sınırlı potansiyelini hesaba katmadan aceleci davranarak bu çağrıyı yapmıştı. Ama şimdi bir enerji kaynağını diğeriyle değiştirmenin yüz milyonlarca, hatta milyarlarca dolar gerektirdiği açıkça ortaya çıktı. Gelişmekte olan ülkeler bu konuyu önceki COP konferanslarında gündeme getirmişlerdi. Zira zengin ülkelerin bu harcamaların bir kısmını karşılama sözüne rağmen, salgın ve Ukrayna savaşının etkileriyle mücadelenin maliyetleri nedeniyle, bu mali taahhütlerin çoğu yerine getirilmedi. Bu iki felaketin neden olduğu harcamalar dünyanın çeşitli ülkelerinin bütçelerine damgasını vurdu.
Afrika tecrübesi, zengin ülkelerin bir enerji aşamasından diğerine geçişte Afrika ülkelerine yardım etmekte ne kadar ihmalkar ve eksik kaldığını gösteriyor. Afrika Kıtası’nın dünyanın ekonomik olarak en geri kalmış kıtası olduğunu, iklim değişikliğinin sonuçlarından çokça çekmesine rağmen küresel ısınmanın sadece yüzde 4'ünden sorumlu olduğunu belirtmekte fayda var.
Örneğin, Çad ve Nijerya yakın zamanda yüzlerce insanın hayatını kaybettiği ve yerinden olduğu sel felaketi nedeniyle büyük zarar gördü. Güney Afrika son 40 yılın en kötü kuraklığını yaşıyor. Madagaskar ve Mozambik'i siklon vurdu. Güney Afrika'nın Durban şehrinde sağanak yağışların neden olduğu sel felaketinde 400'den fazla kişi boğuldu. Dünya, Ukrayna savaşıyla meşgul olduğu için bu felaketleri pek duymadı. Felaketzede Afrika ülkelerinin enerji kaynaklarını değiştirmek şöyle dursun, bu doğal afetlerle baş edebilecek kapasiteye sahip olmadığı açık.
Bloomberg haber ajansı, uzman ajanslar tarafından hazırlanan çalışmaların, Afrika ülkelerinin iklim değişikliklerine uyum sağlamak için yıllık 579 milyar dolarlık yatırıma ihtiyaç duyduğunu gösterdiğini belirtiyor. Bu miktar çok büyük olmasına rağmen, Avrupa ülkelerinin 2011-2020 döneminde iklim değişikliğiyle mücadele için Afrika'ya sunduğu yıllık 11,4 milyar dolardan çok daha az. Tüm bu miktarların, zengin ülkelerin Afrika kıtasındaki ülkelere iklim değişikliklerine uyum sağlamaları ve sürdürülebilir enerjilere yatırım yapmaları için yılda 100 milyar dolarlık yardım yapma taahhütlerinden çok daha az olduğunu da belirtmekte fayda var.
Bu taahhütlere uyulmaması ve örnek olarak Afrika ülkelerinin 2050 yılına kadar emisyonlarını sıfırlamaya hazırlanamamaları, net sıfır emisyon tarihini yüzyılın ortasından sonraki bir tarihe ertelemeye başvurulabileceği, gelişmekte olan ülkelerin enerji geçişlerini finanse edebilmeleri için daha gerçekçi bir tarih üzerinde anlaşılabileceği anlamına gelecek.
Bu finansman zorluğuna, Ukrayna savaşının büyük ülkeler arasındaki ilişkiler üzerindeki sonuçları, iklim değişikliğiyle mücadele konusunda müzakerelerin devam etmesinin gerekliliği ekleniyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Şarm el-Şeyh'teki COP27'ye katılımını iptal etme kararı, 2050 yılına kadar sıfır emisyona ulaşmanın önündeki zorlukların ve engellerin sadece bir örneği.