İstemi Yılmaz
TT

Arap Birliği’nin gündemi Türkiye mi olmalı?

Ortadoğu’nun en büyük devletlerarası organizasyonlarından olan Arap Birliği’nin 31’inci zirvesi bu hafta Cezayir’de gerçekleştirildi. Toplantıya ev sahipliği yapan Cezayir’in Fransız işgalinden kurtuluşunun 60’ıncı yıl dönümüne denk gelen kritik toplantı, katılmayanları ve konuşulmayanlarıyla gündemde önemli bir yer edinmeyi hak ediyor.
Birlik içi meselelerden başlarsak, zirve öncesi Fas Kralı Muhammed’in Cezayir’e gelerek, 24 Ağustos 2021'den bu yana kesik olan diplomatik ilişkileri yeniden canlandırabileceği konuşuluyordu. Fakat beklenen olmadı. Fas Kralı Cezayir’e ayak basmayarak, Dışişleri Bakanı vasıtasıyla Cezayir Abdülmecid Tebbun'u “diyalog” için ülkesine davet etti. Kısacası toplantının en büyük diplomatik başarısı bir hayal olmaktan öteye gidemedi.
Arap Birliği toplantısının Filistin’in kaderini belirleyecek İsrail seçimlerine denk gelmesiyse önemli bir gelişme olarak kayda geçti. Tel Aviv’de eski Başbakan Benyamin Netanyahu’nun aşırı sağcı koalisyonu ilk belirlemelere göre hükümet kuracak çoğunluğu elde etmeyi başardı. Sonuçlar, Filistin açısından ve kuruluşundan bu yana Filistin meselesinin tarafı olarak konumlanan Birliğin geleceği açısından tehlike çanlarının çalmakta olduğunun işareti. Üyelerinin İsrail’le yakınlaşma çabalarına hız verdiği dönemde “hiçbir Arap lider Filistin’e baskının arttığı bir tabloyla yüzleşmeyi istemiyor”.
Diplomatik zayıflığın damga vurduğu Arap Birliği Zirvesi’nin devamlı meselelerinden haline gelen konulardan biriyse Türkiye. Özellikle Ankara’nın son yıllarda Irak ve Suriye’ye yönelik operasyonlarının “kınanması” artık kapanış bildirilerinin olağan maddeleri arasında. Cezayir Deklarasyonu’nda bu sefer Türkiye’nin adı doğrudan geçmedi ancak bildiride Irak, Suriye ve Libya'daki yabancı güçlerin çekilmesi ve toprak bütünlüklerinin önemi vurgulanarak Türkiye'ye dolaylı mesaj verildi.
Yine de bu ne ilk ne de son. Birlik uzun süredir her kapanış bildirisinde aynı uyarıyı yapıyor, karşılığındaysa Dışişleri kınamasıyla “diplomatik gösteri” son buluyor. Fakat bu sefer Cezayir toplantısı ile Ankara’nın diplomatik başarısının denk düşmesi ilginç bir tesadüf olarak kayda geçti. Arap liderler toplandığı sırada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dünyayı ve bölgeyi ilgilendiren bir adımı müjdeliyordu: Ukrayna tahılı yeniden dünyayla buluşacak.
Türkiye’nin arabuluculuğuyla, Moskova’nın çekildiği tahıl anlaşmasına yeniden dahli Ankara’nın hanesine yazacak bir diplomatik zafer. Arap Birliği üyelerinin kısır iç çekişmeleri masaya yatırdığı zamanda neticelenen bu gelişmeden çıkarılması gereken sonuç, Afrika ile birlikte anlaşmadan en fazla yararlanan bölge olan Arap dünyasının krize el atacak bir aktör çıkaramamış olması. Birliğin esamisinin okunmaması.
Cezayir’deki toplantı öncesi Arap Birliği’ne seslenen Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in sözlerini hatırlayalım: “Arap dünyası, çok kutuplu dünya düzeni kurmanın gerekliliğini değerlendirmeli.”
Washington’ın OPEC kararı nedeniyle Riyad’a tehdidinin üzerinden çok fazla bir zaman geçmedi. Petrol üreten ülkeler Suudi Arabistan safında yer alsa da ABD Başkanı’nın hoyrat tehditlerine karşı Arap Birliği somut bir tehdit olarak kendisini konumlandırabildi mi? Körfez’in istikrarını bozan İran destekli Husi milislerinin saldırılarına caydırıcı bir cevap verilebildi mi? Veya Amerikan çıkarlarından uzakta Arap dünyasının hangi sorunu dünyanın ajandasına not edildi?
ABD ve Batı’nın ültimatomlarının hükmünü yitirdiği, Çin ve Rusya gibi aktörlerin kök saldığı yeni jeopolitik gerçeklikle karşı karşıyayız. Liderlerinin bile katılmaktan imtina ettiği verimsiz toplantılarından birini daha geriden bırakan Arap Birliği keskin viraja son sürat yaklaşıyor. Ya yeniden aktör olacak ya suni düşmanlıklarla örülü yapısıyla işlevsizliğini kabul edecek.