Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Abartmadan veya küçümsemeden Hintler!

Son haftalarda, Arap medya ve iletişim organları, ilk Hint kökenli bir kişinin İngiltere başbakanı görevine gelişiyle ilgili yoğun ve şaşkınlık dolu konuşmalarla dolup taştı (Downing Sokağı 10 Numara’da bir Hint)! Bu olgu belki bazıları için yeni ve belki de modern çağda İngiltere ile Arap Maşrık bölgesinin geniş alanı arasındaki eski ilişki nedeniyle, olup bitene ilgi gösteriliyor. Ancak tepkiler, onlarda değil bizde var olan bir kültürel olguyu yansıtıyor. Yani söz konusu şaşkınlık şu sorunun ürünü: Farklı bir dinden gelen ve beyaz olmayan bir insan nasıl olup da çoğunluğu beyaz olan ve son 2 yüzyıl boyunca çok sayıda halkın (efendisi) olan bir toplumu yönetir? Bu, çağdaş siyasi kültürümüzde (uygun bulunmayan) bir mesele ve bence bu uygun bulmama, ancak son on yıllar içinde gelişmiş bir olgu. Arap yönetimleri tarihine gelince, büyük bir bölümü ile (yabancıların) ve bunların sonuncusu da Mısır’daki Muhammed Ali ailesi!
İngiltere’deki olay doğal ve İngiltere’nin Hindistan ve ardından Afrika'nın büyük bir bölümünü sömürgeleştirdiği uzun bir tarihsel sürecin sonucu. Bu süreçte tarım, sanayi ve sömürgecinin bu ülkelerde kurduğu hizmetlerde kullanılmak üzere Hint emeği transferi yapıldı. Daha sonra, ekonomik çıkarlar elde etmek için insan transferini, farklı renk ve dinlerin kabulünü pazarlayan liberal fikirlerle İngiliz Adaları'nın ihtiyaç duyduğu iş gücü oraya taşındı.
İçinde bulunduğumuz yüzyılın başında, savaş davullarının sesi yüksek çıkarken, İngiliz Dışişleri Bakanlığı (Irak'ta savaş olasılıkları) üzerine bir sempozyum düzenlemişti. İngiliz Dışişleri Bakanlığı yetkililerinden birinin asıl endişesinin Ortadoğu'daki bir savaş değil, Hindistan ile Pakistan arasındaki bir savaş olduğunu söylemesi dikkatimi çekmişti. Çünkü yetkiliye göre bu, söz konusu iki ülkeden önemli sayıda toplulukların bulunduğu büyük İngiliz şehirlerinde kargaşaya yol açacaktı! İngiltere'de her 5 sağlık çalışanından biri Hint kökenli!
Açık toplumsal gerçek şu ki, modern çağda yeni ülkelere göç eden, yararlı bir bilgi ve meslek sahibi olan her kimse, deyim yerindeyse (süper) bir vatandaş ve kraldan daha kralcı oldu. Birkaç yıl önce İngiltere'de yapılan genel oylamada, çoğu (göçmenin) Avrupa Birliği'nden ayrılmak lehine oy kullandığı kanıtlandı. Kalmak isteyenler ile ayrılmak isteyenlerin arasında çok az fark olduğu için ayrılığın tercih edilmesini sağlayanlar muhtemelen göçmenlerin oylarıydı! Bu, sömürge dinamiklerinin paradokslarından biri!
Sürünün dışından birinin ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlenmesi yeni bir şey değil. Nitekim birkaç yıl önce Barack (Hüseyin) Obama en büyük modern ülkenin başkanı oldu ve yukarıdaki teoriyi kanıtladı. Başkanlığı boyunca (kültürel kökenlerine) sempati duymadı, belki de taraflılık ile suçlanmak endişesiyle tam aksine zararlarını (abarttı). Zira kültürel kökeninin tarafını tutmakla suçlanmamanın en iyi yolu karşı tarafın tarafını tutmaktı. Obama’nın ve yardımcılarının anıları okunduğunda da bu sonuca varılabilir. ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris de Hint kökenli. Dahası bazı Batı ülkelerindeki birçok üst düzey yetkili, farklı etnik kökenlerden ama Hintler çoğunluğu oluşturuyor. Ama bu, beyaz derin devletin bu olguya karşı (gizli) bir muhalefeti olmadığı anlamına gelmez.
Hindistan ve İngiltere'nin tarihi, tüm sömürgecilik tarihi gibi, (irrasyonel) bir hor görme ve hayranlık karışımına sahiptir ve bu uzun, dolambaçlı bir tarihtir. 1877'de İngiliz Muhafazakâr Başbakan Disraeli (Yahudi asıllı) Kraliçe Victoria'yı (Hindistan İmparatoriçesi) yapmaya karar verdi. O dönemde monarşi, yerel yönetimde ivme kaybetmeye ve bunu da kolonilerinde telafi etmeye başlamıştı. Kraliçe, Altın jübile töreni için Avrupalı ​​soylu misafirlerine hizmet etmeleri amacıyla Hindistan'dan çok sayıda (hizmetçi) getirdi. Aralarında İmparatoriçe'nin hayran olduğu 24 yaşındaki Abdulkerim de vardı. Onu hizmetçilikten kendisi için özel Urdu dili ve kültürü öğretmenliğine terfi ettirmeye karar verdi (İmparatoriçe'nin Abdulkerim ile ilişkisi hakkında bir film de çekildi). Ancak Abdulkerim’e olan ilgisi daha sonra ülkesine yönelik bir ilgiye dönüştü, bu yüzden (İngiliz tacının mücevherindeki) pek çok meseleye el attı ve Hindistan'daki Kraliyet yöneticisine oradaki sömürgeci uygulamaların hafifletilmesi tavsiyelerinde bulundu.
Dolayısıyla bu kadim tarih, insanoğlunun bir yerden bir yere taşınması küresel endüstriyel ve ticari gelişmeye eşlik etti. Çağdaş dönem dahil insanlığın tarihi, bu yer değiştirme dalgalarıyla dolu. Örneğin Avustralya İngiliz Adaları’nda (suç işleyenlerin) sürgün edildiği bir yerdi, daha sonra bugün bildiğimiz gelişmiş ülkeye dönüştü.
Bazı kültürlerde nadiren fark edilen zamanın evrimi, insanlık tarihini daha derinden anlamak için bir göstergedir. Bazıları bugünü geçmişle ölçer, dahası o geçmişte kalır, şimdiyi ve geleceği kaybeder.
Birkaç yıl önce, Alam el-Marife (Bilgi Dünyası) serisi kapsamında İngiliz yazar Angela Saini’nin çevrilmiş bir kitabı yayınlandı (İnternette mevcut). Yazar kitabında modern Hint bilimsel rönesansını ve eski bilimlerin bilinçli bir liderliğin iradesiyle yeni bilimlere nasıl yol açtığını inceliyor. Cevahirlal Nehru'nun modern kaliteli eğitim konusundaki ısrarının ve bugün "IIT" olarak bilinen gelişmiş Hint Teknoloji Enstitülerinin doğuşunun hikayesini anlatıyor. Başlangıçta sayısı 1 iken, daha sonra Hindistan'ın her yerinden öğrencilerin akın ettiği ve en nitelikli olanların kabul edildiği 8 enstitüye ulaştı. Bu enstitüler, müfredatları ile en iyi Batı üniversitelerine neredeyse eşit veya üstündü. Bugün, çok sayıda mezunu Amerikan Silikon Vadisi şirketlerinde yönetici konumunda. Hint şehirleri teknoloji ve inovasyon konusunda üretken hale geldi. Bu, bugüne kadar Hindistan'ın halen hem ekonomi hem de politikada yapısal sorunlardan muzdarip olmadığı anlamına gelmez, ancak birçoğu modern bilim tarafından çözülmüş.
Basitçe modern bilim aracılığıyla insanlara yatırım yapmak, bir yandan kalkınma diğer yandan insanlığa hizmet için benzersiz bir kaldıraçtır. Hindistan'daki bazı muhafazakârlar bu yetenekleri ülke içinde tutmayı tartışsalar da bilimsel akıl bu geleneksel eğilime üstün geldi ve kalma ya da göç etme kararının kişilere bırakılması kararlaştırıldı. Bu kararları çok isabetliydi çünkü bu göçmenler çalıştıkları şirketlerin işgücü taleplerini Hindistan'a gönderdiler ve ülkelerinde yoğun bir işgücünü istihdam ettiler.
Toplumlar yetenekler arıyor, modern bilimle yönetiliyor, eğitimi geliştirerek insana yatırım yapıyor. İdeoloji tarafından yönetilenlere gelince, bahsi kaybettikleri aşikâr.
Son söz; Hintler, petrol ve endüstrisinin ortaya çıkışı ile birlikte yarı vasıflı işçiler ve ardından tüccar olarak Körfez ülkelerine geldiler. Bugün Körfez'de kendi okulları, kurumları ve ticareti olan Hindistan kıtasından tahminen 10 milyon insan var.