Nasif Hitti
TT

Ukrayna'daki savaş: Yeni veya yenilenmiş uluslararası dinamikler

Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden veya Rus pozisyonuna yakın bazı yazarların tanımıyla önleyici veya proaktif savaştan bu yana neredeyse 9 ay geçti. Bu süre uluslararası düzeyde belirginleşen veya yerleşen özelliklerle ilgili bazı gözlemler kaydetmeye yönlendiriyor.
Birincisi, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana ittifaka yönelik var olmayan yeni bir stratejik tehdidin doğuşuyla birlikte NATO'nun yeniden doğuşu. Rus tehdidi, yıllarca süren ve önceki ABD yönetiminin de katkıda bulunduğu zayıflığın ardından ittifak ülkelerine yeniden enerji verdi. Trump yönetimi politikası, müttefiklerle çok taraflı işbirliği diplomasisi pahasına tek taraflı diplomasinin yanı sıra Batı stratejik ortaklığındaki “maliyetleri” yeniden tanımlama ve dağıtmanın gerekliliğine dayanıyordu. Bugün ise tarafsız İsveç'in, keza Soğuk Savaş sırasında uluslararası politikada, belirli bir ülkenin güçlü komşusu nedeniyle karşılaşabileceği potansiyel zorluklar ve risklerle başa çıkması için gerçekçi bir model olan ve "Finlandizasyon" olarak bilinen siyasi tarafsızlık stratejisi izleyen Finlandiya'nın Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'ne (NATO) katılımına tanık oluyoruz. Ancak Ukrayna'yı desteklemek için milyarlarca dolarlık askeri yardımda ve katkıda bulunan NATO, herhangi dikey veya coğrafi bir tırmandırmayı önlemek için savaşa doğrudan müdahalede bulunmadı. NATO ve Ukrayna arasındaki iş birliğinin Rusya'nın Kırım'ı ilhak ettiği 2014 yılında başladığını belirtmekte fayda var. Ancak Amerika Birleşik Devletleri'ndeki ara seçimlerde Cumhuriyetçiler Senato ve Temsilciler Meclisi'nde yeniden çoğunluğu ele geçirip güçlenirse, zaman açısından ucu açık savaşta maliyet paylaşımının geleceği ile ilgili soru işaretleri varlığını koruyor.
İkincisi, savaş şüphesiz ortak Rus tehlikesinin baskıları nedeniyle Avrupa'nın stratejik bağımsızlığını inşa etme sürecini yavaşlatmaya katkıda bulundu. Tabii ki bu, özellikle Atlantik ve Avrupa akımları arasında devam eden çekişmenin ışığında, hayati Avrupa hedefine olan ilginin durduğu anlamına gelmez. Atlantik akımı, Amerikan stratejisiyle neredeyse tam bir angajmana dayanırken, ikincisi, yani Avrupa akımı, prensipte bir Fransız fikri olan ABD ile ittifakta ayrı ve bağımsız olmaya dayanıyor. Buna rağmen, Avrupa'da hem resmi düzeyde hem de halk düzeyinde savaşa karşı ve Rusya'nın pozisyonu konusunda daha anlayışlı veya müttefik olan sol ve sağdaki popülist güçlerin temsil ettiği yüksek sesler de var. Ancak yine de Avrupa'nın bağımsızlık politikası, geçen ayın başlarında Prag'da yapılan ve 44 Avrupa ülkesinin (Rusya ve Belarus hariç) katıldığı Avrupa Siyasi Topluluğu'nun ilk zirvesinde, küresel düzeyde Avrupa'nın rolünü güçlendirmek için çeşitli yön ve boyutlarda bir Avrupa iş birliği süreci başlatmak için harekete geçti. Bu rolün önünde pek çok engel var fakat Avrupa'nın uluslararası düzeyde konumunu ve rolünü güçlendirmek için gerekli bir seçenek olmaya devam ediyor.
Üçüncüsü, daha önce bu rolü oynamayan mevcut örgütlerin rollerini etkinleştirerek veya yeni iş birliği çerçeveleri ya da mekanizmaları kurarak yüzleşme amacıyla çok taraflı diplomasinin canlandırılması. Söz konusu örgütler arasında NATO'nun yanı sıra Rusya tarafından kurulan ve eski Sovyetler Birliği üyesi 6 ülkeyi kapsayan Kolektif Güvenlik Antlaşması Teşkilatı’nı, ABD, Japonya, Hindistan ve Avustralya'yı içeren QUAD’ı (Dörtlü Güvenlik Diyaloğu) sayabiliriz. Buna bir de iki büyük güç arasındaki uluslararası rekabet mantığının yanı sıra farklı öncelikleri yansıtan birçok konuda iki taraf arasında ayırıcı noktalar bulunmaya devam ettiği için resmi ittifak düzeyine ulaşmayan Rusya ile Çin Halk Cumhuriyeti arasında geliştirilen koordinasyon ve iş birliği diplomasisini ekleyelim.
Dördüncüsü, çeşitli derecelerde tırmandırma ile devam edebilecek veya anlaşma kapısından girilmeden bir oldu bitti ile ateşkese varılabilecek Ukrayna'daki savaşın geleceği. Bu ateşkes kapsamında Moskova'nın Ukrayna bölgelerine yönelik gerçekleştirdiği ilhak veya kemirme, uluslararası çatışmaları yönetme ve çözme oyununda tehlikeli bir emsal teşkil ettiği için uluslararası toplum tarafından tanınmayacak. Rusya'nın savaşa girme konusundaki tutumuna sempati duyan ülkeler de bunun tehlikeli bir emsal oluşturacağında hem fikir. Çözümsüz ateşkes senaryosunda, Rusya ile batı sınırında (Ukrayna) bir tür yeni Berlin Duvarı'nın kurulmasına şahit olunabilir. Barışçıl bir çözümün kapısından girmek üzerine kurulu diğer senaryoya gelince, kendisinden bahsetmek için henüz çok erken. Barışçıl çözüm senaryosu, Ukrayna'nın NATO'ya katılmaması veya Soğuk Savaş sırasında Finlandiya’nın benimsediği türden bir tarafsızlığı benimsemesi, tarihsel olarak Moskova'ya yakın olan ve Moskova'nın ilhak ettiği bölgelerin Ukrayna devletinin bir parçası olmaya geri dönmesi için kendisine özel bir statü verilmesine ilişkin düzenlemeler dahil olmak üzere bir dizi uzlaşı çağrısında bulunuyor. Avrupa Birliği'ne katılım şartlarını yerine getirdiğinde Ukrayna'nın AB üyesi olmasına ise hiçbir itiraz yok. Bunlar, gerçekleşmeleri için koşullar henüz olgunlaşmamış olsa bile kapsamlı bir çözümün temellerini atacak şartlar. Ukrayna krizinin kapsamlı bir şekilde çözülmesi, Avrupa stratejik sahnesinde istikrarın yeniden sağlanması için gerekli bir koşul.
Beşincisi, “Amerikan tek kutupluluğu anının” sona ermesi, Çin'in küresel rolünün yükselmesi ve Rusya'nın Avrasya stratejik coğrafyasındaki rolünün geri dönmesinin ardından oluşan yeni Soğuk Savaş sistemi, önceki Soğuk Savaş sistemine benzemeyecek. Yeni sistemde doğası gereği kapalı ve çatışan stratejik ideolojik ittifaklar ya da bazılarının hayal ettiği gibi keskin iki kutupluluğa dönüş olmayacak ya da üç kutuplu bir sistem kurulmayacak. Aksine, çıkar kesişmesi ve çatışması açısından çok karmaşık ve karşılıklı etki açısından çeşitli dosyalarda güçlü bir karşılıklı bağımlılığın olduğu çok kutuplu bir sistem olacak. Buluşmalar, çakışmalar, ihtilaflar ve anlaşmalar, ilkesel, mutlak ve kapsamlı olmayıp, her konu veya mesele çerçevesinde gelişecekler. Bu yeni durumu,  uluslararası davranışları tanımlamak için "çok yönlü taraflılığa” dayalı politikalara atıfta bulunan Dışişleri Bakanı aracılığıyla en iyi Hindistan diplomasisi tanımlıyor. Her dosyanın ve şu veya bu ülke için taşıdığı önemin boyutuna göre devletler arasında çıkarların birbiriyle kesiştiği, çatıştığı, farklılaştığı bir dünyada uluslararası ilişkilerin yönetimini daha çok karmaşıklaştıran da bu.