Mustafa Özcan
TT

Taksim saldırısının çağrışımları

Taksim saldırısıyla ilgili zanlı veya fail yakalandı ama muamma tam olarak çözülemedi. Hadiseyle ilgili detaylarda birçok boşluk, telife muhtaç çelişki bulunuyor. Bunlardan birisi bir yıldan beri Esenler Kazım Karabekir Mahallesinde ikamet etmesi ve civarda bir tekstil atölyesinde çalışıyor olmasıdır.  Görgü şahitlerine göre de bazen yanında bir çocukla dolaşmasıdır. Bir başka rivayette ise dört ay önce örgüt yoldaşlarından birisiyle sınırdan Türkiye’ye sızmış ve girmiş olmasıdır.  Afrin’den yola çıkarak İdlip üzerinden Türkiye’ye sızdığı  anlaşılıyor. Talimatı ise Membic ya da Kobani hattından aldığı da sürülüyor.  Suriye’den kaçak yollarla geldiği İstabul’da Esenler’de ikamet ediyor. Lakin aramalar sonucu Küçükçekmece’de yakayı ele veriyor. Demek ki birden fazla hücre evini kullanıyor olmalılar.  Yine patlayıcıları ilgili mekana koyan Ahlam el Beşir’in arkasında bir hücre mi var?  Talimatı hücre mi verdi yoksa Suriye’deki ilgili birimlerden mi aldı?  İçişleri Bakanı Süleyman Soylu eylemin arkasındaki örgütün PKK olduğunu söyledi. PKK ise bunu reddetti. Bu çelişkiyi nasıl izah etmeli veya çözmeli?  Kadının sireti ve suratı pek Kürt asıllıya benzemiyor. İsmi de katıksız Arap ismi. Bununla birlikte PKK her milletten militan veya taşıyıcı kullanabilir.  Öbür örgütlerin hilafına özellikle  azımsanmayacak bir oranda kadın militan grubu bulunuyor. Kobani de olduğu gibi Batı kamuoyuna  bunlarla övünüyor!  Ahlam el Beşir tamamen bir Arap ismi ve Kürtlerin bu tarz bir ismi kullandıklarına pek şahit olunmamıştır.  En azından benim bilgim yok. Bir de kadının deri rengi Suriyelileri de değil Sudan, Somali ve Etiyopya coğrafyasını andırıyor.  Bu durumda PKK’nın saldırıyı üstlenmemesi daha anlamlı hale gelmiyor mu?
 Bilfarz PKK’nın açıklamasını doğru kabul edecek olursak, bununla iki şeyi hedeflemiş olabilir. PKK’nin bölgesel kollarını ve Suriye kolunu doğrudan PKK unsuru olarak saymadığını.  Böylece sorumluluğu üzerine almamış oluyor. Zanlının deri renginin de farklı olması olaydaki azmettiricileri gizleme amacına matuf olabilir. PKK Türkiye’nin içinden geçtiği nazik bir ortamda böyle bir eylem düzenleyebilir mi?  Bilakis böyle ortamlar iştahını artırır. Türk güvenlik güçlerinin sınır ötesinde PKK’ya nefes aldırmaması bu tür saldırılara başvurmasını azmettirmiş olabilir.  Bununla birlikte PKK olayın siyasi ve askeri faturasını yüklenmemek, muhatap olmamak için saldırıdaki sorumluluğunu başkalarına yıkmak veya askıda bırakmak istemiş olabilir. Zanlı veya fail olaydan ister 4 ay isterse 1yıl önce kaçak yollardan Türkiye’ye girmiş olsun, bu İstanbul’da ve Türkiye’de onun gibi uyuyan hücrelerin varlığına işaret eder. Rengi tabii bir kamuflaj vazifesi gördüğü gibi bir tekstil atölyesinde de çalışması da aynı mecraya dökülür. Yorumcular bu eylemde bir ilke de imza atıldığına dikkat çekerek, saldırganın terlik giydiğini nazara veriyorlar.  Terlik giymesi de kimsenin dikkatini çekmemeye matuf olmalıdır.
 Eylem yeri olarak Taksim’in seçilmesi birçok yorumcunun işaret ettiği gibi İstanbul ve Türkiye’nin can damarının hedef alınmasıdır. Sinema tiyatro gibi kültürel merkezlerin de barındığı İstiklal Caddesi ve civarı aynı zamanda Ortadoğu’nun alışveriş ve gezinti merkezidir. Arap turistlerin en çok tercih ettikleri mekandır. Gün olarak da pazar gününün seçilmesi en fazla kalabalığa sahne olması nedeniyledir.  Bu da can kayıplarını artıracak bir ortamdır. Bununla birlikte patlayıcıların mekana çanta içinde bırakılması belki de kayıpların sınırlı kalmasına neden olmuştur. Patlayıcılarla yapılan zaman ayarlı veya uzaktan kumandalı eylem yalnız kurt işi değil, hücre işi çıkmıştır. En azından ilk belirlemeler bize bunu göstermektedir.  Eylemde planlayıcılar canlı bomba yerine taşıyıcı kullanmışlardır.

Neden PKK, neden şimdi?
 Eylemin gerisinde sanıldığı gibi PKK varsa, neden bu eyleme imza attı? Bunun muhtemel hem siyasi hem de askeri cevapları vardır.  Türkiye’nin sınır ötesi operasyonları dur durak bilmiyor ve sınır ötesinde PKK’nın özellikle de İran ile Akdeniz arasında Kürt koridoru açmak veya kantonlar oluşturmak gibi siyasi projelerini akamete uğratmış, pişmiş aşa su katmıştır.  Bu nedenle PKK çevrelerinde güvenlik güçleri ve siyasi iradeden öç alma güdüsü yüksek düzeydedir. Türkiye’deki siyasi atmosfer de seçimlere doğru keskin bir zeminde ilerlemektedir. Bu ve benzeri saldırılar da ateşe benzin dökmek anlamına gelir. Patlamalar güvenlik zafiyeti endişelerini artıracak veya Suriye bataklığına neden bulaştık sorularını güncelleyecektir. Lakin zanlının erkenden yakalanması bu tür aksilikleri önlemiştir.  Nitekim bu atmosferi siyasi olarak en çok değerlendiren siyasetçi Ümit Özdağ olarak karşımıza çıkmaktadır. Umulan netice alınsaydı bu çekişme iktidar partisine gelebilecek oyları da ters istikamette etkileyebilir ve yönlendirebilirdi.
 Şayet saldırı aynı zamanda HDP’ye mesaj içeriyor ve ermeyi amaçlıyorsa, bu açıdan zamanlamanın mükemmel olduğunu söyleyebiliriz. Siyasi olarak son dönemlerde AKP ile HDP arasında gidip gelmelerin ve yumuşama emarelerinin de örgütü telaşlandırdığı söylenebilir. Zira bu durumda silahlı kanadı temsil eden PKK’nın taban desteği zayıflayacaktır.  PKK ile iktidar arasında çekişmenin artması da Kürt seçmen nezdinde siyasi huzur iklimini baltalayabilir. Kısaca eylemin zamanlaması ve mekanı terör örgütü veya örgütleri açsından tam isabetle seçilmiştir. Lakin kayıpların az oluşu ve failin kısa zamanda derdest edilmesiyle eylem hizmet dışı kalmıştır.
Kahire Şarkın, Paris ise Aydınlanmanın başkenti ise İstanbul da şarkın ve garbın başkentidir.  Taksim’e saldırı ise bu şehrin atar damarlarını hedef almaktır.

Dış güçler ya da ABD’nin parmağı var mı?
Süleyman Soylu Amerikan makamlarının taziyelerini kabul etmediklerini duyurdu.  Böylece olayda Amerikan parmağını ima etmiş oldu. Bu boyutu nasıl değerlendirmeliyiz?  Doğrudan olayda bir Amerikan parmağı aramak beyhudedir.  Büyük devletler genelde maşa kullanırlar.  Doğrudan bu tür olaylara tevessül etmezler.  Bununla birlikte açıktan ABD, PKK ve PYD gibi bölgesel kollarının hamisidir. Hem siyasi olarak onlara sahip çıkar hem de askeri olarak ikmalat yapar ve yapmaktadır. Onlara teröre karşı müttefik muamelesi yapar. 1994 yılında Nixon’ın metin yazarı William Safire New York Times gazetesinde PKK’yı sahiplenmek suretiyle Türkiye’nin sınır ötesi operasyonlarına karşı çıkmış ve Türkiye’yi  ‘satılık müttefik’ ilan etmiştir.  Amerikan algısında Türkiye DEAŞ gibi terörist örgütlere arka çıkarken ve terörizmin hamiliğini yaparken ABD terörist olarak tanımladığı halde PKK (kolu PYD) ile, DEAŞ gibi terörist oluşumlara karşı mücadele ve savaş verdiğine inanıyor veya propagandasını yapıyor.   En azından Türkiye nazarında bir teröriste karşı diğer teröristi kolluyor ve aklıyor. Bu da kara para aklamak gibi terör aklaması olarak düşünülmeli.  Bu durumda Türkiye terör müttefiki, PKK ise teröre karşı savaşan bir müttefik haline geliyor.  Bu itibarla arkasından kim çıkarsa çıksın bu eylemde ve benzerlerinde dolaylı olarak Amerikan parmağı vardır. Anılan örnekler üzerinden terörü araçsallaştırmaktadır.  En azından siyasi rolü ret ve inkar edilemez. Zaten kadın ticareti yapan kesimler, uyuşturucu baronları ve terör örgütleri üçgeni istihbarat mutfaklarından ve dehlizlerinden uzak değildir. Onların verdiği hava tüpü ile, oksijenle nefes alır.