Mustafa Fahs
TT

İran: Rejimin kimliği ve etnik coğrafyası

Daha önce bağımsız devletleri yani şehir devletini oluşturan tarihi metropollerden, yüzyıllar önce merkezi devlet otoritesi altında birleşen İran platosu coğrafyası içinde uzanan metropollerin çoğunu bir araya getiren geniş coğrafi alana kadar, dışarıdan bakıldığında İran ulus devleti oluştu, ancak içerideki pek çok unsura ulusal ve ideolojik ayrıcalıklar verildi.
Bu, gerçek bir yurttaşlığın oluşamamasına yol açtı ve yurttaşlığın tanımı, yaklaşık bir yüzyıl boyunca İran platosundaki halkları yöneten otoritenin yapısına bağlı kaldı.
Nitekim 10 haftadır devam eden protestolar, modern İran'da Pehlevilikten velayetçiliğe kadar ulus devlet kimliğinin karşı karşıya olduğu derin bir krizi gözler önüne serdi. İtilip kakılan milletlerin, çoğulculuğun ortadan kaldırılmasında ve İslamcı rejimin kuruluşundan bu yana önemsemediği yurttaşlık ile hak ve görevlerde eşitlik sloganının çarpıtılmasında ısrarcı merkezi ve ideolojik bir kimlik karşısında dışlanan kimliklerini savunmak için öfkelerini kusmalarının ardından, ortak ulus ya da ulus birliği bir kimlik tehdidiyle karşı karşıya.
Şu aşikâr ki, İran’ın uç coğrafyasında yaşanan uluslar krizi, İran’ın kenar coğrafyasını merkezi otoritenin birliğini tehdit eden jeopolitik bir lanete dönüştürdü. Bu merkezi otoritenin, sloganlarını tükettikten ve İran halklarını ulusal kimlik veya ulus-devlet kavramlarına ikna etme yeteneğini kaybettikten sonra ulusal ve ideolojik düzeyde kapsayıcı rolü azaldı. Bu yüzden şu anda demografik parçalamaya yönelik güvenlik planları ve ırkçı politikalarının yanı sıra sistematik zulmüne karşı bir isyanla karşı karşıya. Bu sistematik zulüm bireyde ve toplumda vatandaşlık ilkesinin zayıflamasına neden oldu. Ayrıca, rejimin “İran ulusu” olarak adlandırdığı şeye kimlik olarak dayatılan “ulus merkezli mezhepçilik” olarak adlandırılabilecek İran rejiminin doğası ve yapısı vatandaşlık ilkesiyle bir arada var olamaz. Çünkü İran rejiminin yapısı halkın karar alma sürecine katılmasına ve eşitliğe dayalı vatandaşlık ilkesine karşı çıkmaktadır.
Protestoların artması, rejimin başta Kürtler ve Beluçlar olmak üzere etnik azınlıklara yönelik aşırı şiddete başvurma kararı alması ve merkezi otorite ile ulusal uç bölgeler arasındaki olumsuz ilişkinin şiddetlenmesi sonucu merkezi devletin bütünlüğü tehdit altında. Uç bölgelerde gerilim yükselmeye devam ederse, İran halkları ile komşu ülkelerin halkları arasındaki ortak etnik ve dini bağlar nedeniyle bunun İran'ın komşu ülkelerinin sınırları içinde yansımaları olabilir. İran rejiminin, devletin bütünlüğüne ciddi tehdit oluşturan kritik bir anda, ulusal uç bölgeleriyle yaşadığı krizi sınırlarının dışına taşıması artık olası görünüyor. Bu, rejimin dışarıyı tehdit etmek için kullandığı bir silahtır. Rejim, dışarıyı, sınır bölgelerinde ve özellikle de Azerbaycan ile olan sınırlarda farklı uyrukları kışkırtarak kendi iç işlerine karışmakla suçluyor. Azeri milliyetçiliğinin tarihsel derinliği İran'da devlet ve iktidar bileşimindeki en etkili unsurdur. Aynı zamanda rejim, dışarıyı Pakistan topraklarında faaliyet gösteren Belucistan Kurtuluş Hareketi’nin hayati alanı olan Beluç bölgelerini de kışkırtmakla suçluyor. Bu doğrultuda Bakü ve İslamabad Tahran'ın Pakistan'ın Zeynebiyyun Tugayı gibi ideolojik kollarını hareket ettirmesine ve Azerbaycan Hüseyniyyun Tugayı’nın söz konusu ülkelerde mezhep ve milliyet odaklı karışıklıklar çıkaracağına ilişkin söylentilere karşı ihtiyatlı davranıyor. Öte yandan rejimin içeriyi tekrar kontrol altına almak amacıyla İran halkını dışarıya karşı verilen bir savaşla meşgul etmek için muhtemelen Azerbaycan veya Irak’ın güneyinde bir dış savaş uydurup çıkartması artık ihtimal dahilinde görünüyor.
Merkezi otorite ile İran halkları arasındaki çetrefilli ilişkide kimlik sorgulaması artık bariz bir şekilde ortada. Rejimin sorunu, ideolojik kimliğini kendi amaçları doğrultusunda tükettikten sonra artık cevaplarının ikna edici olmaması ve ideolojik kimliğinin zayıfladığını hissedince ulus birliğini sağlar umuduyla militarizasyona yönelmesidir. Ancak son yıllardaki olaylardan tutun mevcut protestolara kadar her şey, rejimin hem ideolojik hem de askeri yönüyle kimliğinin İran halkları arasında artık birleştirici bir unsur olmadığını gösterdi. Rejime sadık İranlı seçkinler ya da muhalefet arasında, ulusal-mezhepçilik aşamasından sonra ulusal kimliği tanımlama öncelikleri ve ulusal uç bölgelerin merkezi otorite üzerindeki etkisi konusundaki tartışma hararetle devam ederken, İran halkı artık ötekileştirilmiş kimliğini saydırmak için ortak kimliği terk etme sinyalleri veriyor.