Emel Musa
Tunuslu şair ve yazar
TT

Ekonomi dillerin temelidir

Dil konusu genellikle kültürle ilişkilendirilir. Dilin kültürün bir parçası ve kurucu unsurlarından biri olduğu göz önüne alındığında bu, doğal bir çağrışımdır. Aslında dil, herhangi bir toplumun kimliğinin sembolik inşasının belirleyicisidir. Tarihsel olarak en meşhur ve yaygın uygarlıklar, diğer uygarlıklardan daha fazla dilini dünyaya hâkim kılma kabiliyetine sahip olanlardır. Aynı bağlamda bir dilin evrensel değerinin onu konuşan kişi sayısıyla ölçüldüğü unutulmamalıdır.
Bugün dile yaklaşım eskiden olduğu gibi saf antropolojik dilbilimsel bir yaklaşım olmaktan çok uzaktır. Halkların kültürel tarihinde diller insanlığın kültürel çeşitliliği içinde değerlendirilmiş, ulusların kaybolmaması için muhafazaya çalıştığı kimliğin bileşenlerinden biri kabul edilmiştir. Günümüzde dilin dünyadaki yeri ve ekonominin değeriyle arasındaki bağ çok güçlü olduğu için meseleye yaklaşımda değişiklikler olmuştur. Onlarca yıldır dil bilimle ilişkilendirilmiş ve daha fazla yenilikçi olanın dilinin dünyaya diğerlerinden daha fazla hâkim olduğu söylenmiştir.
Elbette bu bağlamda bilim ve ekonomiyi birbirinden ayırmak zordur. Nitekim bugün dünyanın hâkim büyük ekonomileri güçlerini deneysel bilim, yenilik ve buluş alanlarındaki önemlerinden almaktadır. Dolayısıyla ekonomik desteği güçlü olan dil, bu açıdan diğer dillerden daha güçlüdür. Diller ve kültürler arasında herhangi bir ayrım ve üstünlüğün olmadığını dolaylı olarak da teyit etmek için bunu özel olarak incelemeye odaklanıyoruz. İnsan haklarının içeriği ve antropolojik çalışmalar da bunu vurgulamaktadır. Fakat fark, ekonominin itibarını, yeniliklerini, pazarlarını, iş ortamını ve zenginlik hayallerini gerçekleştirme yollarını desteklediğinde başlar. Böylece dil özel bir önem kazanır ve ekonominin daha fazla sayıda kişinin dili konuşmasını sağlamak için yararlandığı gücün bir unsuru haline gelir. Bu nedenle dilin gücü ekonomik güçten ve metaların, ürünlerin, cihazların ve icatların yayılmasından kaynaklanmaktadır. Diğer bir deyişle ekonomi, güçlü bir ekonomi oluşturan dil için bir çekim kaynağı haline gelmektedir.
Burada basit bir soru sorabiliriz: Dil, ekonomimizi şekillendirmeye katkıda bulunuyor mu? Bu sorunun cevabının olumlu olduğunu düşünüyorum. Bilindiği gibi dil, genel olarak sahiplerinin dünya görüşünün bir taşıyıcısıdır. Ayrıca bir dili konuşanlardan bahsetmek, o dilin konuşma ve telaffuzdan öteye gitmediği anlamına gelmez. Çünkü dil bir düşünme, görme, algılama, temsil ve hatta davranış sistemidir. Bu açıdan İngilizcenin bilimle ilişkisini, İngiltere’nin neden sanayi devriminin beşiği olduğunu, dilin bilimsel hareketin ortaya çıkışında nasıl bir destek ve kaldıraç görevi gördüğünü daha iyi anlıyoruz. Dil ve dilin somut dünyayla ilişkisi ne kadar derinlikli ve dikkatli ise insanları bilgiye o kadar yakındır.
Dilin düşüncenin aynası olduğu da bir sır değildir. Bu ayna sayesinde hayal gücüne ve düşünce sistemlerine kulak misafiri olunabilir, bir toplumun ne kadar güçlü bir ekonomiye sahip olacağı tespit edilebilir. Konuşanların dikkatini ve özgüvene, bağımsızlığa, yaratıcılığa dayalı yetişme tarzını ortaya koyan dil, zenginlik yaratan ve insanların beklentilerini karşılayan ekonomilerde yaşayan toplumları üretir.
Peki dil ve ekonomi hakkında konuşmamıza ne sebep oldu?
Bugün 1970 yılında kurulan, yarım asrı aşkın bir geçmişe sahip olan ve 80’e yakın ülkeyi içeren Uluslararası Frankofoni Örgütü’nün 18’inci zirvesi toplanıyor. Bu oturumu Tunus’ta, özellikle güzelliği ve kültürüyle büyüleyici Cerbe adasında düzenlemek, dilin yayılması ile Frankofon ülkelerini ekonomik projeler ve güçlü iş birliği programları açısından bir araya getirecek şeyler arasındaki ilişkiyi canlandırmak için iyi bir fırsat olabilir. Örgüt, bir dil etrafında bir araya geldi ve bu dil Fransızca’dır. Dilin geleceği, konuşulan ülkeler arasında iş birliği ve çıkarlar açısından bu dilin sağlayabileceği imkanlarla yakından ve organik olarak bağlantılıdır. Dolayısıyla zirve faaliyetlerinde ekonomik bir foruma yer verilmesinin tercih edilmesi iki açıdan doğru bir karar gibi görünüyor: Öncelikle ekonomi, bir kıtaya, bir dine, bir dile ve bir coğrafyaya ait olan tüm blokları birleştiren şeydir. İkinci olarak her türlü blok, hayati çıkarlar temele alındığında hayatta kalır, gelişir ve güçlenir. Ekonomi dillerin ve her şeyin temelidir.