Din, hakkında en çok tartışılan ve konuşulan kavramların ve olguların başında gelmektedir.Dinden hep bahsederken sürekli olarak kutsaldan, aşkın olandan, yüce olandan, erdemli olandan, ahlaklı olandan, manevi olandan, kısacası yüce, erişilmez, saf ve temiz olandan söz edilmektedir. Din, hep göklerde olan kutsallara, ermişlere ve erdemlilere ait bir dünya olarak ifade edilmektedir. Din, yücelerde gerçekleşen erişilmez bir alem olmaktan ziyade aslında, yeryüzünde insanlar arasında gerçekleşen bir durumdur. İnsanın menfaalerini dikkate almadan dini yüce hakikatler alanına ait bir olgu olarak tasavvur etmek, dinin ve insani gerçekliğin anlaşılmaması demektir.
İnsan, kendisine ait gördüğü çıkarlarını, ilgilerini ve arzularını gerçekleştirmeyi birincil görevi sayar.Kişi, ekonomik, siyasal, ticari, duygusal, sosyal ve biyolojik çıkarlarına uygun olarak bir din dünyası, kimliği ve tecrübesi oluşturur. İnsanın dini, ekonomik, sosyal, ticari, biyolojik ve psikolojik dünyasının üstünde değildir. İnsanın inançları ve dinleri, biyolojik, psikolojik, sosyal, siyasal ve ekonomik menfaatlerinin bir ürünü olarak ortaya çıkmakta ve şekillenmektedir.
İnsanın çıkarları, insanı sadece kendisine karşı sorumlu ve görevli kılar. İnsan, kendisi dışında hiçbir varlığa, kurguya veya dünyaya karşı sorumluluğu olduğunu düşünmez. İnsanların rant, güç, servet ve hakimiyet uğruna doğayı talan etmesi, kişilerin çıkarlarını her şeyin üstünde tuttuğunun göstergesidir. İnsan doğa içi veya doğa üstü hiçbir güce karşı sorumluluk duymaz, Kişi, sadece kendi çıkarlarını gerçekleştirmekle kendisini görevli hisseder. Kişinin dini, menfaatleridir. Kişinin menfaatlerini anlamak, kişinin dinini anlamanın olmazsa olmazıdır.
Dinler, büyük ölçüde tanrılar için yapıldığı söylenen ritüellerden ve ayinlerden oluşmaktadır. Dini ritüelleri ve ayinleri yerine getiren insanlar, çoğu zaman ahlakla ilgilenmezler. Bir dine sahip olmak, bir ahlaka sahip olmak anlamına gelmemektedir. Kişiler, menfaatlerine hizmet ettiği için dini ritüelleri yerine getirmeye çalışırlar, ancak çıkarlarına aykırı gördükleri için ahlaklı yaşamaya yanaşmazlar. İnsanlar, çıkarları kadar tanrılarına taparlar.Çıkarlar, insanları dindarlığa ve ahlaksızlığa yöneltebilir. Dindarlık ve ahlaksızlığın bir kişinin hayatında aynı anda ortaya çıkmasına neden olan şey, insani menfaatlerdir. İnsanlar, kendilerine yarar sağladığı ölçüde dine uymakta ve ahlaksız olmakta sakınca görmemektedirler.İnsanlar, çıkarları neyi gerektiriyorsa onu yapma eğilimindedirler.
Kişi, menfaatleriyle duygusal bir ilişki kurar. Sınırlı kapasitesiyle sınırsız olan biyolojik, psikolojik, siyasal, sosyal ve ekonomik çıkarlarını gerçekleştirmenin zorluğunun farkında olan insan, oluşturduğu insan üstü güçler dünyasıyla kendi menfaatlerini bu dünyada maksimum düzeyde gerçekleştirmeye çalışır. Kişi, menfaatlerini kutsallalştırır. İnsanın kutsalı, insanın menfaatleridir. Kişi, kutsallaştırdığı menfaatleriyle duygusal bir ilişki kurar. İnsan, sınırsız hakimiyet, servet ve şehvet çıkarlarıyla akla, adalete ve ahlaka dayalı olarak değil, duygusallığa ve irrasyonelliğe dayalı bir özdeşlik ilişkisi kurar.Kişi, kendisi ve çıkarları arasındaki bağın duygusal olarak farkına vardığı andan itibaren bu duygusal durumu, dini alana değişik fikirlerle, sembollerle, ritüellerle ve uygulamalarla taşımanın yollarını bulmaya uğraşır. İnsanın dini tecrübesi, kendi günlük menfaatleri ve faaliyetleri içinde oluşur. İnsanın din tecrübesi, konjonktürel menfaatlere ve faaliyetlere göre şekillenmektedir. İnsanların ezeli ve ebedi hakikatleri yoktur. İnsanların sınırlı, gelip geçici menfaatleri vardır. Gelip geçici menfaatler, insanların ezeli ebedi hakikatler algısını şekillendirmektedir. Dinde belirleyici olan ezeli ve ebedi hakikatler değil, gelip geçici menfaatlerdir.
İnsanlığın dinler tarihi, din istismarları tarihidir. Tarih boyunca insanoğlu, dinleri ekonomik, siyasal, sınıfsal, biyolojik, ekonomik ve günlük menfaatleri için istismar etmiş ve araçsallaştırmıştır. Dinler tarihi, dinlerin sürekli olarak insanların menfaatlerine hizmet eden araçlar olarak olduğunu göstermektedir. Dinler tarihinde insani menfaatler vardır, ezeli ve ebedi hakikatler yoktur.Dinler tarihinde yaşanan sosyal çöküşlere çözüm olarak insanları dinin orijinal kaynaklarına ve formlarına dönmeye çağıran hareketler hep vardır. İnsanlar, dinin orijinal kaynaklarına ve formlarına dönmek yerine, kendi günlük çıkarlarının peşinde olmaya devam etmişlerdir.Din istismarı gerçekliği, insani menfaatlerin insanüstü olarak algılanan hakikatlere baskın olduğunu ortaya koymaktadır. İnsani menfaatler ilahi hakikatlere dönüştüğünde insan, doğa ve toplum başta olmak üzere her şey zehirlenmekte, kirlenmekte ve kararmaktadır. Menfaatlerimizi ve hakikatlerimizi birlikte sorgulamalıyız.
TT
Din: Hakikat mi? Menfaat mi?
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة