Prof.Dr. Bilal Sambur
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi
TT

Din: Hakikat mi? Menfaat mi?

Din, hakkında en çok tartışılan  ve konuşulan kavramların ve olguların başında gelmektedir.Dinden hep bahsederken  sürekli olarak kutsaldan, aşkın olandan, yüce olandan, erdemli olandan, ahlaklı olandan, manevi olandan, kısacası yüce, erişilmez, saf ve temiz olandan söz edilmektedir. Din, hep göklerde olan  kutsallara, ermişlere ve erdemlilere ait bir dünya olarak ifade edilmektedir. Din,  yücelerde gerçekleşen    erişilmez bir  alem olmaktan ziyade aslında, yeryüzünde insanlar arasında gerçekleşen bir durumdur. İnsanın  menfaalerini dikkate almadan dini yüce hakikatler alanına ait bir olgu olarak tasavvur etmek, dinin ve insani gerçekliğin anlaşılmaması demektir.
İnsan,   kendisine  ait gördüğü çıkarlarını, ilgilerini ve  arzularını gerçekleştirmeyi birincil görevi sayar.Kişi, ekonomik, siyasal, ticari, duygusal, sosyal ve biyolojik çıkarlarına uygun olarak bir din dünyası, kimliği ve tecrübesi oluşturur. İnsanın dini, ekonomik, sosyal, ticari, biyolojik ve psikolojik dünyasının üstünde değildir. İnsanın inançları ve dinleri,   biyolojik, psikolojik, sosyal, siyasal ve ekonomik menfaatlerinin bir ürünü olarak ortaya çıkmakta ve şekillenmektedir.
İnsanın çıkarları, insanı  sadece kendisine karşı sorumlu ve görevli kılar.  İnsan, kendisi dışında  hiçbir varlığa, kurguya veya  dünyaya karşı sorumluluğu olduğunu düşünmez. İnsanların  rant, güç,  servet  ve hakimiyet uğruna doğayı talan etmesi, kişilerin çıkarlarını  her şeyin  üstünde tuttuğunun göstergesidir. İnsan  doğa içi veya doğa üstü hiçbir güce karşı sorumluluk duymaz,  Kişi, sadece  kendi çıkarlarını gerçekleştirmekle  kendisini görevli hisseder. Kişinin dini, menfaatleridir. Kişinin menfaatlerini anlamak, kişinin dinini anlamanın olmazsa olmazıdır.
Dinler, büyük ölçüde  tanrılar için yapıldığı söylenen ritüellerden ve ayinlerden oluşmaktadır. Dini ritüelleri ve ayinleri yerine getiren insanlar, çoğu zaman ahlakla ilgilenmezler. Bir dine sahip olmak, bir ahlaka sahip olmak anlamına gelmemektedir. Kişiler,   menfaatlerine  hizmet ettiği için  dini ritüelleri yerine getirmeye çalışırlar, ancak  çıkarlarına aykırı gördükleri için ahlaklı  yaşamaya yanaşmazlar. İnsanlar, çıkarları kadar tanrılarına taparlar.Çıkarlar, insanları  dindarlığa ve  ahlaksızlığa yöneltebilir.  Dindarlık ve ahlaksızlığın bir kişinin hayatında aynı anda ortaya çıkmasına neden olan şey, insani menfaatlerdir. İnsanlar, kendilerine yarar sağladığı ölçüde   dine uymakta ve ahlaksız olmakta sakınca görmemektedirler.İnsanlar, çıkarları neyi gerektiriyorsa onu yapma eğilimindedirler.
Kişi, menfaatleriyle duygusal bir ilişki kurar. Sınırlı kapasitesiyle  sınırsız olan biyolojik, psikolojik, siyasal, sosyal ve ekonomik çıkarlarını gerçekleştirmenin zorluğunun farkında olan insan,  oluşturduğu insan üstü güçler dünyasıyla kendi menfaatlerini bu dünyada maksimum düzeyde gerçekleştirmeye çalışır. Kişi, menfaatlerini kutsallalştırır. İnsanın kutsalı, insanın menfaatleridir. Kişi, kutsallaştırdığı menfaatleriyle duygusal bir ilişki kurar. İnsan, sınırsız hakimiyet, servet ve şehvet çıkarlarıyla  akla, adalete ve ahlaka dayalı olarak değil,  duygusallığa ve irrasyonelliğe dayalı bir özdeşlik ilişkisi kurar.Kişi, kendisi ve çıkarları arasındaki  bağın duygusal olarak  farkına vardığı  andan itibaren bu duygusal durumu, dini  alana  değişik  fikirlerle, sembollerle, ritüellerle ve uygulamalarla taşımanın yollarını  bulmaya uğraşır. İnsanın dini tecrübesi,  kendi  günlük menfaatleri ve  faaliyetleri içinde oluşur. İnsanın din tecrübesi, konjonktürel menfaatlere ve faaliyetlere göre şekillenmektedir. İnsanların  ezeli ve ebedi hakikatleri yoktur. İnsanların  sınırlı, gelip geçici menfaatleri vardır. Gelip geçici menfaatler, insanların ezeli ebedi hakikatler algısını   şekillendirmektedir.  Dinde belirleyici olan ezeli ve ebedi hakikatler değil, gelip geçici menfaatlerdir.
İnsanlığın  dinler tarihi, din istismarları tarihidir. Tarih boyunca insanoğlu, dinleri ekonomik, siyasal, sınıfsal, biyolojik, ekonomik ve günlük menfaatleri için istismar etmiş ve araçsallaştırmıştır. Dinler tarihi,  dinlerin  sürekli olarak  insanların menfaatlerine hizmet eden araçlar olarak olduğunu göstermektedir. Dinler tarihinde    insani  menfaatler vardır,  ezeli ve ebedi hakikatler yoktur.Dinler tarihinde  yaşanan sosyal çöküşlere çözüm olarak insanları dinin orijinal kaynaklarına ve formlarına  dönmeye çağıran hareketler  hep  vardır. İnsanlar, dinin orijinal kaynaklarına ve formlarına dönmek yerine, kendi günlük çıkarlarının peşinde olmaya devam etmişlerdir.Din istismarı gerçekliği, insani menfaatlerin  insanüstü olarak algılanan hakikatlere    baskın olduğunu  ortaya koymaktadır. İnsani menfaatler ilahi hakikatlere dönüştüğünde insan, doğa ve toplum başta olmak üzere her şey zehirlenmekte, kirlenmekte ve kararmaktadır. Menfaatlerimizi ve hakikatlerimizi birlikte sorgulamalıyız.